FATİH AKBAŞ
Kahramanmaraş merkezli meydana gelen depremlerin şehirlerde büyük yıkıma neden olmasının ardından, uygun zeminlere sağlam binalar yapılması ve bunların denetimi konuları kamuoyunda sıkça tartışılmaya başlandı. 

Hitit Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Öğretim Üyesi Maden Yüksek Mühendisi Yer Bilimci Prof. Dr. Vedat Deniz, gazetemize yaptığı değerlendirmede Çorum’un deprem tarihine değinerek binaların depremlere karşı dayanıklı olmaları için neler yapılması gerektiği hakkında bilgiler verdi.

Sözlerine Kahramanmaraş merkezli meydana gelen ve 11 ilde yıkıma neden olan depremlerde hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı, yaralılara ise acil şifalar dileyerek başlayan Prof. Dr. Vedat Deniz, Kahramanmaraş depremlerinin 1939 Erzincan depreminden sonra ki en büyük deprem felaketi olduğunu belirtti.

Çorum’un, Türkiye’de en aktif ve en uzun fay olan Kuzey Anadolu Fay Zonuna (KAFZ) kuş uçuşu 40-50 km uzaklıkta olduğunu ve İl merkezi de dâhil olmak üzere, Kargı, Osmancık, Laçin, Dodurga, Oğuzlar, Bayat ve İskilip gibi birçok ilçesini tehdit ettiğinin altını çizen Prof. Dr. Vedat Deniz,  Avrupa Birliği tarafından kurulmuş olan Avrupa Deprem Tehlikesi ve Risk Tesisleri (EFEHR) Kurumunun, deprem açısından gelecekte muhtemel risk teşkil eden alanları belirlediğini ifade ederek, “Bu güncel şiddet indeks haritasını belirlerken, hem bölgedeki var olan fayların özelliklerine ve uzun süre (bir kaç yüz yıl içerisinde) deprem gerçekleşmemiş olan bölgelere göre hem de nüfus yoğunluğuna göre modelleme yapmaktadır. Çorum bölgesi özelinde deprem sonrasında oluşacak yüksek risk indeksi altında olabileceği gösterilmiştir.  Kuzey Anadolu Fayı üzerinde bulunan Osmancık ve Gümüşhacıköy hattında ve ana faya yakın tali faylar üzerinde örneğin Laçin gibi daha yakın bölgelerde sık sık depremler olduğunu da bilmekteyiz” dedi.

ÇORUM’UN DEPREM TARİHİ
Sözlerine Çorum’un deprem tarihinden bahsederek devam eden Prof. Dr. Deniz, “Çorum’da gerçekleşmiş büyük depremlere tarihsel olarak bakıldığında, 1146 yılında o zamanki tarihsel adı olan Danişmend depremi, uzun sürmesi nedeniyle de ‘küçük kıyamet’ olarak adlandırılmıştır. 1514 yılında gerçekleşen deprem sonrası Çorum’da yaşayanların %30-35’inin hayatını kaybetmesi nedeniyle halkın geri kalan bölümü Mısır’a göç etmek zorunda kalmıştır. 1559 yılında gerçekleşen çok büyük deprem sonrası birçok ev yıkılmış ve birçok insan hayatını kaybetmiştir. O yılki depremde ‘Gülabibey Cami’de yıkılmıştır. Tarihsel olarak 1692 yılında gerçekleşen bir başka büyük yıkım ve can kaybı olduğu belirtilen bir deprem de olmuştur. Bu depremlerin büyüklükleri o günün teknolojisi ile tespit edilememiş olmakla birlikte, şiddetleri tarih kitaplarında yazılmıştır” şeklinde kaydetti.

ÇORUM’U ETKİLEYEN AKTİF FAYLAR HANGİLERİ?
Çorum havzasını kuzey ve doğudan sınırlayan temel ve örtü kayalarına ait birimlerde doğu-batı ve kuzeydoğu-güneybatı yönde uzanan tektonik hatlar ve havzaların olduğunu ifade eden Prof. Dr. Deniz, “Amasya-Alıcık’dan Çorum-Laçin’e uzanan Merzifon-Esençay fayı üzerinde 1794 yılında 6.7 ve 1942 yılında 5.9 büyüklüğünde depremler olmuş ve tekrar 6.8 civarı deprem üretme ihtimalide vardır.

1942 yılında Osmancık bölgesinde 18 gün ara ile 3 adet ardışık deprem (5.5-5.9 arası büyüklüğünde) meydana gelmiş ve 34 kişi ölmüştür. 21 Kasım’da, Kargı-İncesu arasında ki İncesu nehri üzerinde, 2 Aralık’ta Kargı’ya yakın köyler olan Kumbaba ve Güvercinlik arasındaki Kızıl Irmak’ın ana kolu üzerinde ve 11 Aralık ise Hamamözü-Laçin-Dutluca arası Hamamözü çayı boyunca olmuştur. İlk deprem sonrasında halkın dışarıda olması can kaybının büyümesini önlemiştir. Fakat ilk depremde yıkılmayan ancak hasar görmüş binaların hemen hemen hepsi sonraki iki depremde yıkılmıştır.

Aktif olduğunu bildiğimiz Salhançayı Fayı; Merzifon (Sarıbuğday) ovasından 45 km boyunca Çorum-Sıklık’a kadar uzanmaktadır. 14 Ağustos 1996’da Salhançayı Fay üzerinde 5.4 ile 5.2 büyüklüğünde iki deprem yaşanmıştı. Salhançayı fayına paralel ve altından geçen 45 kilometre uzunluğunda bir diğer fay hattı ise Mecitözü Fayı’dır. Bu faylar 6-6.5 büyüklüğü üzerinde deprem üretme potansiyeli de vardır.

Ayrıca, Amasya’dan başlamak üzere Çorum’un güneyinden Ortaköy ve Boğazkale’ye uzanan ve aktif olduğunu bildiğimiz Ezinepazar ve Sungurlu fayları da mevcuttur. Çomar Barajı’ndan Tavuklu’ya kadar uzanan bir başka küçük normal fayda bulunmaktadır. Bu fayların daha detaylı araştırılıp fayların aktivitesini ve yeni fayların olup olmadığının da belirlenmesi gerekir. Bu fayların oluşturacağı deprem büyüklüğü ‘orta’ olsa da (5-6 büyüklüğünde) deprem merkez üssünün Çorum merkeze yakın olması nedeniyle etkisi yüksek olacaktır. Kahramanmaraş’ta saat 13.24’te gerçekleşen ikinci depremin merkez üssünün Çorum’a olan uzaklığı yaklaşık 340 km’dir. Bu kadar uzak mesafeye rağmen, Çorumlular’ın depremi korku ile hissetmesi sebebiyle sokaklara çıktığını da biliyoruz. Çorum merkeze olan 50 km’lik Kuzey Anadolu Fayı ve Çorum merkezinden geçen fayların üreteceği depremin sonucundan tedirgin olmamak mümkün değil”diye belirtti.

ZEMİN SIVILAŞMASINA DİKKAT!
Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü(MTA)’ne ait 2005 yılı Çorum civarının jeoloji haritasında alüvyon diye adlandırılan birbirlerine tutturulmamış kum ve kilden oluşan alanların gösterildiğini dile getiren Prof. Dr. Deniz,  “Çomar Barajı kurulmadan önce yıllarca dağlardan derelerin taşımasıyla mil ve kum ile birikmiş olması, Binevler’den Buhara’ya, Ilıcabağları ve Milönü’nden Yeni Otogar’a kadar geniş bir bölgenin zemin özellikleri açısından sıkıntılı olduğu görülmektedir. Dolayısıyla bölge deprem dalgaları sonucu zemin sıvılaşması (zeminin su gibi davranması) açısından tehlike arz etmektedir. Zemin sıvılaşması olan yerlerde bina yapımı için, fore kazık, radye temel, tünel-kalıp gibi ekstra uygulamalar inşaat maliyetlerini yükselttiği için zorunlu olmadıkça tercih edilmemektedir. Diğer taraftan zemin özellikleri dikkate alınmadan yapılan özellikle çok katlı binalar deprem riski altındadır. 2011 yılına kadar Çorum’unda dâhil olduğu birçok il de zemin etüdü zorunluluğu yoktu. Dolayısıyla, son 12 yıl hariç Çorum’da ki bina stoku tartışmalı hale gelmektedir. 

Günay, özel öğrencilerin mezuniyet kahvaltısına katıldı Günay, özel öğrencilerin mezuniyet kahvaltısına katıldı

‘BİNALAR ZEMİNE UYGUN YAPILMALI’ 
Vatandaşların oturdukları binaların zemininin uygun olup olmadığını ve binalarında zemine uygun yapılıp yapılmadığını araştırmaları ve buna göre önlem almaları gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. Deniz, vatandaşların dikkat etmeleri gereken noktaları ve yapmaları gerekenleri ise şöyle sıraladı:
“Öncelikle oturduğu binanın zemini sağlam mı? Yoksa alüvyon zemin üzerinde mi oturuyor? Sorularına cevap bulması gerekir. Eğer alüvyon zemin ise bina temelinden başlamak üzere fore kazık uygulaması yapılmış mı? Radye temel uygulaması ve tünel-kalıp inşaatı yapılmış mı? Beton kalitesi ve demir donatıları uygun mu? Sorularına da cevap bulmalıdır. Bu soruların hepsine cevap bulması zor tabiî ki! O zaman ne yapacaklar?

VATANDAŞLAR NE YAPACAK?
Bugünün teknolojisi ile bina yapısına zarar vermeden demir donatıların yapısını belirlemek ‘X-ray tarama’ cihazları ile mümkündür. Ayrıca, ‘Schmidt Çekici’ ve ‘Sismik Hız Ölçerler’ ile beton kalitesi de belirlenebilmektedir.
Diğer taraftan, bizler ev alırken depreme dayanıklı olup olmadığına göre mi ev alıyoruz, yoksa metrekaresinin büyüklüğü, mutfak dolaplarının güzelliği, yer ve duvar fayansların deseni gibi güvenlik dışı özelliklerini mi dikkate alıyoruz? 
Bir yerbilimci olarak, vatandaşlarımızın kendilerine düşen görevleri yerine getirip-getirmediği konusunda şüphelerim var.

‘DEPREM RİSKİ BENZER OLAN ÜLKELER İLE TÜRKİYE’NİN MEVZUATINDA FARKLILIK YOK’
Deprem riski benzer olan ülkeler ile Türkiye’nin mevzuat kıyaslaması yapıldığında, çok farklılık olmadığını görebiliriz. Fakat uygulamada ortaya çıkan sonuçlar açısından farklılıklar olduğunu görebiliyoruz. Bu sonuçların farklılığı bina tasarımından daha çok bina imalatında yapılan hatalar ve eksikliklerden kaynaklanır.

‘TOPLUMDA ‘DEPREM KÜLTÜRÜ VEYA DEPREM BİLİNCİ’ OLMALI
Gelişmiş ülkeler ile ülkemiz arasındaki bu sonucun farklı olmasının sebebi denetleme eksikliği olmakla birlikte, toplumun “Deprem Kültürü veya Deprem Bilinci”nin olmamasından kaynaklanmaktadır.

‘BİLİMİN İŞARET ETTİĞİ VERİLERE GÖRE HAREKET EDİLMELİ’
Depremin ne zaman olacağını bilmemekle birlikte, depremin nerede, ne kadar büyüklükte olacağını ve deprem bölgesindeki var olan aktif fayların durumu ve her bölgenin zemin özellikleri konusunda yerbilimciler gerekli bilgilendirmeleri yapıyorlar. İlave olarak, şehir bölge plancıları, mimarlar ve inşaat mühendisleri de binaları ve evlerin nereye yapılması gerektiğini ve nasıl inşa özellikleri olması gerektiğini de söylüyorlar. O zaman bizlere düşen görev bilimin işaret ettiği verilere göre hareket etmektir. Ayrıca, yöneticilerden de popülist olmayan, ranta dayanmayan ve insan hayatına öncelik veren bir yaklaşım sunmasını talep etmektir.”