Tüm dünyada tarım toprakları farklı duyarlılık düzeylerinde bir üretim faktörü olarak önemli ve değerlidir. Bununla birlikte her ülkede yerleşim, ulaşım, sanayi ve turizm gibi benzer amaçlarla tarım arazilerine baskılar söz konusudur. Buna karşın ülkeler tarım topraklarını korumak için kanunlar çıkarmak yanında kamu yararını esas alarak planlamalar yapmakta ve uygulama kararları vermektedir. Ülke düzeyinde oluşturulan mekânsal strateji planları ileri düzeyde uygulamaya hakim olacak politika ve stratejileri içermektedir. Mekansal planlama bir önemli tercih olarak sürdürülebilir kalkınma sürecini gözetmektedir ve ekonomik, sosyal politikalar ve çevre politikaları mekânla ilişkilendirilmiş olan ülke genelini kapsamaktadır.
Türkiye'de farklı dönemlerde konuyla ilgili mevzuat düzenlemeleri söz konusudur. 2005 yılında çıkarılan 5403 sayılı "Toprak Koruma ve Arazi Kullanım Kanunu" ve 2006 yılında çıkarılan "Tarım Kanunu"  kapsamında düzenlemeler yapılmış olup, 2015 yılından itibaren Tarım ve Orman Bakanlığı'nın teklifi ve Bakanlar Kurulu kararı ile büyük ova tanımlamasıyla olarak yasal korumaya alınmıştır.  5403 sayılı yasa çerçevesinde uygulamaya konulan ve özellikle tarımsal üretim potansiyeli yüksek, erozyon, kirlenme, amaç dışı veya yanlış kullanımlar gibi çeşitli nedenlerle toprak kaybı ve arazi bozulmalarının hızlı geliştiği ovaları içerisine alan "büyük ova koruma alanları sit alanı" olarak dokunulmazlığa kavuşturulmuştur. 
Dünden Bugüne Süreci Anlamak! 
Tarımsal üretim alanı olarak tarım toprakların korunması ilk olarak üzerinde durulması gereken konudur. Buna göre burada belirtmek gerekir ki; 2005 yılında çıkarılan 5403 sayılı "Toprak Koruma ve Arazi Kullanım Kanunu" ve 2006 yılında çıkarılan "Tarım Kanunu" konuyla ilgili önemli adımlardır. 
Türkiye'de Köy Kanunu 1924 yılında çıkarılmıştı, ancak Tarım Kanunu'nun  çıkarılması ise 80 yıl sonra gerçekleştirilmiştir. Bu aslında tarımın konunun çetrefilli olması kadar, ülke genelinde beyaz yakalılar tarafından hangi öncelikte olduğunu görmek bakımından da bilgi verebilir. Hatta; "kalkınmada sanayi mi, yoksa tarım mı önemlidir? Tarım ülkesi olmak sanayileşmenin karşısında olmaktır! Tarım ve tarıma verilen destekler ekonomik gelişmenin önünde engeldir! Enflasyonun ana kaynağı tarım sektörüdür, tarım ürünlerindeki fiyat artışlarıdır!" gibi gibi gerçeklikle bağlantısı olmayan tartışmalar hep olagelmiştir. Öyle ki; bu tartışmalar pek çok ünlü ekonomist tarafından da daha düne kadar hep öne çıkarılmış, savunulmuştur. Oysa ki, okumalarımız dışında yurtdışı deneyimlerimizde göstermiştir ki; tarım sanayi ve diğer sektörlerle eşgüdüm(koordinasyon) içinde birlikte ele alınarak bir bütünsellik içinde ele alınmalıdır.