Vesvese, fısıldama, kötü telkinde bulunma, karışık sözler söyleme, kuşkulanma, insanın içine doğan, kötü duygu ve düşünce, telkin, şüphe, fısıltı, evham" gibi manalara gelir. Dinî terim olarak ise şeytandan yahut nefisten gelen, insanı dine aykırı, aşırı davranışlara yönelten telkinlerdir.  Şeytanın insanın içine attığı faydasız söz, şüphe ve tereddüt" anlamlarında da kullanılır. 
Modern psikiyatride ise vesveseye,  irade dışı gelen, kişiyi tedirgin eden, bilinçli çaba ile uzaklaştırılamayan düşünceler şeklinde de tanımlanmıştır. Vesveseli olan kişi, çoğu zaman dıştan fark edilmez. Ancak vesveseli olan kendisiyle adeta savaş halindedir, huzursuz ve mutsuzdur. Zaten vesveseli kişi de bu düşüncelerin saçmalık olduğunu, mantıksızlığını da bilir. Fakat içindeki bu kötü duyguları kovamaz. Meselâ abdest alırken, namaz kılarken acaba abdestim veya namazım oldu mu diye şüphe eder. Kapıyı, pencereyi, elektrikleri, doğalgazı tekrar tekrar kontrol ederler. Aslında vesvese az miktarda olursa zararlı değildir. Sınır aşıldığı zaman tedavisi mümkün olmayan bir hastalık ve felâket haline gelebilir. Vesvese sadece iman ve ibadet konusunda olmaz. Özellikle temizlik hususunda abartıya kaçılabilir, saatlerce banyoda ve lavaboda kalınabilir. Hâlbuki su akışkandır, zaten dökülünce her yere değer. Ama eksik mi yaptım, acaba diye tekrarlar durur. Sonra ibadet için yapılan bir ameliye işkenceye dönüştüğü gibi su, zaman ve sabun israfı olur ki dinimizde israf ve savurganlık haramdır. Günümüzdeki gibi kuraklık ve su yetersizliği olduğu bir dönemde böylelerinin israfı kul hakkına da girer. Vesvese takvadan veya olağan dini hassasiyetten değil, rahatsızlıktan ileri gelen bir durumdur. Bu yüzden tedavi gereklidir. İnsanın kalbine gelen kötü düşünceler şeytan ve insanın kendi nefsi tarafından verilir. Dille söylenip, kalple tasdik edilmeyen vesveselerin günahı yoktur.  Kur'an da vesvese kavramı beş ayrı ayette geçmektedir. "De ki: İnsanların kalplerine vesvese sokan, (insan Allah'ı andığında) pusuya çekilen cin ve insan şeytanının şerrinden insanların Rabbine, insanların Melikine (mutlak sahip ve hâkimine) insanların İlâhına sığınırım! (Nâs 1- 6),  "Şeytan kendilerinden örtünüp gizlenmesi (gereken) edep yerlerini açığa çıkarmak için onlara vesvese vererek dedi ki: "Rabbinizin size bu şecerini yasaklaması, sadece, sizin iki melek olmamanız veya cennette ebedi kalmamanız içindir." (Âraf 20)  "Nihayet şeytan ona vesvese verip şöyle dedi: 'Ey Âdem! Sana ebedîlik ağacını ve yok olmayan bir saltanatı göstereyim mi'?" (Tâhâ 120)   "Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin kendisine fısıldadıklarını da biliriz ve biz ona şah damarından daha yakınız" (Kaf 16)    
Hadislerde ise vesvese, daha çok şeytan tarafından insanın içine atılan ve onun imanına zarar vermeyi amaçlayan tehlikeli soruları, düşünceleri belirtir. Peygamberimizin Arafat gecesinde yaptığı duada, "Allah'ım! ... Vesveseden sana sığınırım" sözü de geçer. Hadislerde her insanın bir şeytanının bulunduğu (Müsned, I, 385) Kanın damarlarda dolaşması gibi şeytanın da insanın içinde dolaştığı (Buhârî, "A?kâm" 21) bildirilir. Gazali ise bu hadisi, "şeytanî tesirlerin iç dünyamıza sirayet etmesi" şeklinde yorumlar. Kendisinin de zaman zaman hiç beklemediği durumlarda kalbine değişik vesveseler doğduğunu söyler. Bazı müslümanlar Peygamberimize gelerek içlerinden, söylemeye dahi cesaret edemeyecekleri vesveseler geçtiğinden yakınırlar. Resulullah da bu durumun onlardaki kesin ve katıksız imana delâlet ettiğini, ümmetinin bu tür vesveselerden dolayı, telkin edilenleri yapmadıkları sürece, sorumlu tutulmayacaklarını bildirir (Müsned, II, 255)     
Şeytan başka yollardan saptıramadığı müminlere vesvese verir. İnkâr ve isyana sapanlar zaten şeytanın oyuncağıdır, onlara vesvese vermesine gerek yoktur.  Peygamberimiz bu tür vesveselerden yakınanlardan birine, "Allah'a hamdolsun ki şeytan size vesveseden başka bir yolla zarar verememiştir"  "Allah'a hamdolsun ki şeytanın tuzağını vesveseye çevirdi" (Ebû Dâvûd, Edeb, 109). Yine hadislerde, bir kimsenin abdest ve namaz sırasında bazı uygulamaları eksik yaptığı hususunda kuşkuya düşmesi ve evhamlanması hali de vesvese kelimesiyle ifade edilmekte, bu tür kuruntulardan sakınılması veya onların üzerinde durulmaması öğütlenmektedir. (Ebû Dâvûd, Salât, 158) Peygamberimiz, şeytanın ezan ve kametten korkarak duyamayacağı kadar uzaklara kaçtığı, bunlar sona erince dönüp insanlara vesvese vermeye başladığını bildirilir (Müslim, Şalât,16)
Cüneyd-i Bağdâdî nefsin istekleri ile şeytanın vesveselerinin farklı olduğunu söylemiştir. Nefis bir şeyi isteyince onu yaptırıncaya kadar diretir. Şeytan ise istediği bir kötülüğü yaptıramazsa başka bir kötülük için vesvese vermeye başlar. Çünkü şeytanın gayesi hangi türden olursa olsun, insana kötülük yaptırmaktır (er-Risâle, I, 298-300). Kuşeyrî ise iç uyarıları "insanların iç dünyalarına yönelik hitap" şeklinde tanımlar. Şeytandan gelen vesveselerin çoğu insanı günaha yöneltir. Meşâyihin ittifakla kabul ettiğine göre haram yiyenler ilhamla vesveseyi ayırt edemezler. Gazali, bazı kimselerin Allah'ın kullarının amellerine ihtiyacının bulunmadığı, dünyevî ve nefsânî tutkulardan arınmanın imkânsızlığını vurgulayarak, (günümüzde de aynı şeyleri dillendirdikleri gibi) önemli olanın kalp temizliğinin, O'na duyulan muhabbet ve marifetin önemli olduğu gibi iddialar ileri sürdüklerini belirterek bunların aslında şeytanın telkin ettiği vesveseler olduğunu yorumlar (İ?yâ?, III, 405). Gazali, daha çokta şeytanın yeterli bilgisi bulunmayan avam tabakasını şüpheye düşürmek için onların akıllarına Allah'ın zâtı ve sıfatlarıyla akıllarının kavramayacağı başka konularda saptırıcı sorular getirebileceğini belirterek, korunabilmek içinde ibadet ve zikirle meşgul olmayı öğütler. Gazali Akıllarını dünyaya yönlendirenlerin kalpleri şeytanın vesvesesine açık hale gelir, Allah'ı anan gönüller ise meleğin ilhamına elverişli olur. Gerçekte beşerî nitelikleri taşımayan hiçbir insan bulunmadığına göre, şeytanın vesvese ile karıştırmadığı hiçbir kalp yoktur. 
Nitekim Peygamberimiz her insanın bir şeytanının bulunduğunu bildirir. Kalp Allah'a yönelip marifete ve Allah'ın rızasına yoğunlaşırsa şeytanın yerini melek alır ve o kimseye takva ilham eder. Aksi takdirde ise Allah'ın değil tutkularının kulu ve şeytanında oyuncağı olur.