Hz. Ömer, rüyasına şöyle anlatıyordu: “Benim soyumdan yüzünde yara izi bulunan bir kişi gelecek ve yeryüzünü adaletle dolduracak” Bu müjde hatırına gelmesine rağmen yine de oğluna sarıldı, yarasını temizledi ve sargıladı. Ömer’in babası Abdülaziz, bir süre sonra Mısır valisi oldu. Oğlunu da yanında götürmek istedi. Ama o, Medine’ye gitmeyi tercih etti. Orada Salih b. Keysan’dan ders aldı. Medine alimleriyle tanıştı.

Babası Abdülaziz’in Mısır’da vefatı üzerine amcası Abdülmelik b. Mervan, onu yanına aldı ve oğlu gibi b üyüttü.

Kızları içinde en erdemli ve en dindar olan Fatıma ile de evlendirdi.

Fatıma; erdemli, iffetli ve soylu bir kadındı. Halifenin kızıydı. Dedesi de halifeydi. Halifelerin kardeşiydi. İleride de halifenin eşi olacaktı. Ama o, hanedan kadınları gibi değil de kocası Ömer b. Abdülaziz gibi yaşamayı tercih etti. Eşiyle uyumlu ve mutlu bir hayat yaşadı. Süsten, ziynetten, gösterişten, ihtişamdan uzak; Allah’ın rızasına uygun yaşamayı ve züht ve takva hayatını benimsedi. Ömer b. Abdülaziz halifelik sorumluluğunu yüklenince kendisine helal olup olmadığını bilmediği ama babasının hediye ettiği ziynet eşyalarını ve gerdanlığını da Beytülmal’e yani hazineye iade etti. Zira o, kocasıyla yaşadığı hakikatin özünü gün geçtikçe daha iyi keşfetti.

HİCAZ VALİLİĞİ

Hicaz valiliği, Mekke, Medine ve Taif’i de içine aldığı için oldukça önemliydi. Bir bakıma İslam dünyasının vitriniydi. Halife Velid zamanında hicri 86 yılında Ömer b. Abdülaziz Hicaz valiliğine tayin edildi. Göreve başladığında henüz yirmi beş yaşındaydı.

Ömer b. Abdülaziz, ilk tahsilini Medine’de yapmıştı. Gençlik dönemi de burada geçmişti. Onun için burayı çok iyi bilirdi. H. 93 yılına adar yaklaşık yedi yıl burada görev yaptı. Bu süre içinde hac emirliği görevini de bizzat kendisi ifa etti.

Medine’ye varır varmaz devrin en büyük fakihlerinden on fakihi bir araya getirip onları kendisine müşavir ve yardımcı yaptı. Onlara şöyle dedi:

“Sizinle danışmadan ve islamın hükmünü iyice ortaya çıkartmadan her hangi bir iş görmek istemem. Ayrıca memurlarımdan birinin zulüm ve haksızlığını görür veya işitirseniz mutlaka bana bildiriniz.”

Onun bu tavrına karşı son derece duyarlı olan Medine alimleri, İbni S’ad’ın tespitine göre şunlardır:

Urve b. Zübeyr, Ubeydullah b. Abdullah, Ebubekir b. Süleyman, Süleyman b. Yesar, Kasım b. Muhammed b. Hazm,

Salim b. Abdullah b. Ömer, Harice b. Zeyd b. Sabit, Abdullah b. Amir b. Rabia, Ubeydulah b. Abdullah b. Ömer. Ömer b. Abdülaziz, hem onları danışman olarak istihdam etmiş hem de onlardan ilim tahsil etmeye devam etmiştir.

Bunların dışında sahabelerin hayatta kalanlarla ve özellikle Enes b. Malik ile sık sık görüşür ve ondan Hz. Peygamber (sav)in hadislerini ve hayat hikayesini dinlerdi. Namazda rüku ve sücudunu Resul-i Ekrem gibi tam yapmayı, tad il-i erkana riayet etmeyi ondan öğrenmişti. Devrinin alimi Said b. Müseyyeb ile çok sık buluşurdu.

Vali Ömer’in Hicaz bölgesinde sağladığı huzur ve güven ortamı, pek çok insanın, özellikle alimlerin Medine’ye gelmesine sebep oldu.

Halife Velit, kendi döneminde imar faaliyetlerine hız vermişti. Bu kapsamda Şam’da Ümeyye Camiini genişletmiş ve Medine’deki Mescid-i Nebi’nin de genişletilmesini emretmişti. Ömer b. Abdülaziz’in valiliği döneminde Mescid-i

Nebevi’nin etrafındaki odacıklar yıkılarak genişletilmiş ve yeniden inşa edilmiştir. Medine halkının ihtiyacı için camiye sebil suyu da getirtilmiştir.Resulullah (sav)in namaz kıldığı diğer mescitleri de genişletti.

Ömer b. Abdülaziz, Hz. Ali’nin torunu Ali Zeynelabidin ile de bu dönemde arkadaşlık ediyordu. Ondan Hz. Ali hakkında bilgi alıyordu. Böylece Emevilerin etkisinden kurtulup

Hz. Ali ve Ehlibeyt hakkında gerçek bilgiye kavuşmuş oluyordu. Ehlibeyt sevgisiyle doluydu. Bu, onun hayatına yeni bir pencere açacaktı.

Ömer b. Abdülaziz’in Medine valiliği döneminde bu şehirde fıkıh tarihinde “Fukaha-i Seb’a” diye meşhur yedi büyük fıkıh alimi bulunuyordu:

Said b. Müseyyeb, Urve b. Zübeyr, Ubeydullah b. Abdullah b. Utbe b. Mesud, Ebubekir b. Abdurrahman b. Haris, Süleyman b. Yesar, Kasım b. Muhammed, Harice b. Zeyd b.Sabit.

Ömer b. Abdülaziz, bunların çoğunu danışman edinmişti.Ayrıc Basra ve Kufe’den kaçıp gelen Said b. Cübeyr ve İmam Mücahit gibi alimlere de kucak açmış, onların Mekke ve Medine’de güven içinde yaşamalarını sağlamıştır. Hatta Halife Velid’e şöyle bir mektup yazmıştı:

“Valilerin adam öldürüyorlar. Sonra bir gerekçeyle sana bildiriyorlar. Aslında önce gerekçesini sana yazsa, sen de bir incelesen. İdamını onaylarsan ölümüne karar verilse daha iyi olmaz mı?”

Bu durumdan Haccac hiç hoşlanmadı. “Onun gibiler, Ömer b. Abdülaziz’i Halife Velid’e “Fitne ve fesatçıları Mekke ve Medine’de barındırıyor” şeklinde bildirilince halife Velid de, Ömer b. Abdülaziz’i 93/712 yılı Mayıs ayında Hicaz valiliğinden azletti. Onun yerine Halit b. Abdullah’ı vali tayin etti. O da Emevi tarzı yönetimiyle Mekke ve Medine halkına epey zulüm ve eziyet etti. Ömer b. Abdülaziz, Medine valiliğinden azledilince Hz. Peygamber (sav)in “Medine, demirci körüğünün demirin kirini giderdiği gibi kötü kimseleri dışarı atar.” sözünü hatırladı ve azatlısı Mülazim’e bu söze muhatap olmaktan korktuğunu anlattı.

VELİD’DEN SONRA SÜLEYMAN

Ömer b. Abdülaziz’i Medine valiliğinden azleden Halife Velid, öfkeli, hırçın ve acımasız bir adamdı. Öfkelendiği zaman son derece saldırganlaşıyor ve zorbalar gibi davranıyordu. Son günlerinde Ömer b. Abdülaziz de onu uyarmıştı.

Halife Velid, bir gün Cuma namazından sonra bazı dostları, sağlığının iyi olmadığını hatırlatarak kendisinden sonra

Süleyman b. Abdülmelik’i halef göstermesini ve halka da bunu duyurarak ona biat etmelerini tavsiye ettiler. O da bu tavsiyeye uydu. Sonra bu hastalıktan kurtulamayarak öldü.

Cenaze namazını da Ömer b. Abdülaziz kıldırdı ve kabre koydu. Çünkü kardeşi Süleyman Kudüs’teydi. Kabre koyarken:

“Ey Velid, gönderdiklerinle fakir, geride bıraktıklarınla zengin olarak toprağa giriyorsun” dedi.

Cenazenin defninden bir müddet sonra Süleyman b. Abdülmelik de Kudüs’ten geldi. Saray erkanı, valiler, emirler ve halk da ona biat ettiler. Ömer b. Abdülaziz ve eşi Fatıma b. Abdülmelik de hem Velid için başsağlığı dilemeye hem de halife olduğu için Süleyman’ı tebrik etmeye gittiler. Bu ziyarette Halife Süleyman, amcasının oğlu Ömer b. Abdülaziz’den hep kendi yanında bulunmasını istedi.

Yeni halife Süleyman b. Abdülmelik, veziri Reca b. Hayve’yi çağırdı. Amcasının oğlu Ömer b. Abdülaziz’i de hem müsteşar hem de yardımcı olması için saraya istedi. Gündüzleri devlet işleriyle uğraşır, geceleri de Reca b. Hayve ve

Ömer b. Abdülaziz ile sohbet ederdi.

Süleyman, insaflı bir halifeydi. Onun dönemi, esirleri serbest bırakmak, hapishaneleri boşaltmak ve insanlara iyilikle başlamıştı.

Halife Süleyman, Ömer b. Abdülaziz’e “Uygun olan ne ise bana hatırlat” diyordu. Ne zaman bir çıkmaza girsem aklıma ilk gelen isim sen oluyorsun” diyerek de güvenini belirtiyordu.

Bir gün salona Kuzey Afrika’dan Musa b. Nusayır girdi. Halife Süleyman, ona bölgesindeki durumu ve şu andaki planını sordu. O da:

“Benim en büyük arzum Endülüs’ten başlayıp Fransa’nın güneyine dayanan fetihleri Avrupa’nın kuzeyine doğru ilerletmektir. Daha sonra da batı tarafından başlayarak İstanbul’a ulaşmaktır. Hz. Peygamber (sav)in müjdesine ulaşmak için önümde büyük bir engel görmüyorum.”

Halife Süleyman, o günlerde İstanbul’un fethi için Şam’da bir ordu hazırlıyordu. Bir ara Musa’yı da o birliklere katmayı düşündü ama onun kendi başına çalışmasının daha uygun olduğuna karar verdi.

Halife Süleyman, ölmeden önce oğlu Eyyub’u veliaht ilan etti. Ama Emevi hanedanı bundan hoşnut olmadılar.

Zira halifelik sırası bekleyenler vardı. Ancak çok geçmeden

Eyyup hastalandı. Süleyman bu haberle sarsıldı. Birkaç gün içinde iyice ağırlaştı ve kurtarılamadı.

Teselliyi dostlarıyla sohbette buluyordu. Ebu Hâzim elA’raz, Şam’ın meşhur alimlerindendi. Onun nasihatlerini de can kulağıyla dinlerdi. Bir defasında Ebu Hazım, halifeyi şöyle uyarmıştı: “Siz ölümden korkuyorsunuz. Çünkü dünyanızı inşa ettiniz ama ahiretinizi harap ettiniz. Onun için harap olmuş bir âleme gitmekten hoşlanmıyorsunuz.”

SÜLEYMAN’IN ÖMER b. ABDÜLAZİZ’İ

HALİFE TAYİNİ

Halife Süleyman devrinden önce Haccac ölmüştü. Halk, sevinç içindeydi. Onun ölümüne sevinenlerden biride Hasanı Basri idi. Ölüm haberini alır almaz şükür secdesine kapanmıştı. “Allah’ım, Haccac’ı yok ettiğin gibi onun açtığı kötü yolu da yok et” diye duada bulundu. Gerçekten de Haccac zulmünün sona erdiğine dair belirtiler hemen başlamıştı. Zindan kapıları açılmış, tutuklular serbest bırakılmıştı.

Onun ölümüne Halife Velid b. Abdülmelik ise çok ge çmeden vefat etti. Halife’nin cenaze namazını da Ömer b. Abdülaziz kıldırdı

Süleyman, lüks ve ihtişamı severdi. Ama fakir f ukaraya karşı da merhametliydi. Zulmü önlemeye çalışırdı. Alimlerle sohbet eder, onların nasihatlerine kulak verirdi. Yani alimlerin Halife Süleyman üzerinde etkisi çoktu.

Abdülhamit Cude es-Sahhar anlatıyor:

Halife Süleyman, bir Cuma namazından dönmek üzereyken hastalandı ve yatağa düştü. İki gün sonra biraz kendisine geldi, yakın dostu ve veziri Reca b. Hayve’yi çağırttı. Oğlu

Davut’u veliaht tayin etmek istediğini söyleyip fikrini sordu. Reca b. Hayve de oğlunun İstanbul kuşatmasında olduğunu, hayatta olup olmadığının bile bilinmediğini hatırlatınca Halife Süleyman biraz durakladı ve:

-Ömer b. Abdülaziz hakkında ne dersin, diye sordu.

Reca b. Hayve de:

-Gerçekten faziletli ve iyi bir Müslüman olarak bilirim, cevabını verdi.

Süleyman, bir ara küçük oğlunu getirtti. Kılıç kuşattılar.

Kılıç yerlere sürünüyordu. Canı sıkıldı. Bu işin olmayacağını anladı. Aslında saltanatın kendi ailesinde kalmasını istiyordu. Bunun için bir formül buldu. Sonra bir kağıt kalem istedi ve kendi eliyle şu vasiyeti yazdı:

“Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla. Bu, Allah’ın kulu Süleyman b. Abdülmelik’ten Ömer b. Abdülaziz’e emirnamedir. Ben, kendimden sonra seni ve senden sonra

da Yezid b. Abdülmelik’i veliaht tayin ettim. Ey Müslümanlar, onu (Ömer’i) dinleyin ve ona itaat edin. Allah’tan korkun. İhtilafa düşmeyin. Sonra düşmanlarınız size göz diker…”

Emirnamesini yazıp mühürledikten sonra kapattı. İçeriğini sadece Halife Süleyman ve Reca biliyordu. Ümeyye oğullarından kimseye söylemedi. Reca b. Hayve’ye dönerek:

“Aile fertlerini topla. Onlar, bu mühürlenmiş emirnamede bulunana biat etsinler. Onlardan diretenler olursa boyunlarını vur”, dedi.

Sahibüşşurta (Polis şefi) vasıtasıyla saray erkanı ve aile fertleri toplandılar. Süleman’ın yatmakta olduğu odaya girdiler. Süleyman, vasiyetnamesini Reca b. Hayve’ye teslim ettiğini, orada işaret ettiği şahsa biat etmelerini istedi. Hepsi de tek tek biat ettiklerini ifade etiler.

Orada bulunanlardan Ömer b. Abdülaziz hariç, hepsi de kendisinin veliaht olmasını bekliyor ve istiyordu. Hatta Hişam b. Abdülmelik, başkasının halifeliğine razı olmayacağını Reca b. Hayve’ye söylüyordu. Ömer b. Abdülaziz de şayet kendisini veliaht göstermişse Süleyman’ın sağlığında vasiyetini değiştirilmesini teklif ediyordu. Ama Reca b.

Hayve, vasiyetin içeriği hakkında kimseye hiçbir bilgi sızdırmıyordu.

(Sürecek)

İKİNCİ BÖLÜM

Ömer B. Abdülaziz Dönemi

Beşinci Raşit Halife Ömer b. Abdülaziz

22

Tavus b. Keysan, Ömer b. Abdülaziz’e

bir mektup yazdı:

“Yaptığın işlerin hayırlı olmasını

istiyorsan hayır ehli olan insanları

iş başına getir.”

Ethem Erkoç

23

SÜLEYMAN’IN VEFATI

VE ÖMER b. ABDÜLAZİ’E BİAT

Halife Süleyman b. Abdülmelik hastaydı. Durumu oldukça ağırdı. Ertesi gün Reca b. Hayve yanına girdiğinde can

çekiştiğini fark etti ve yönünü kıbleye çevirdi. Gözlerin kapattı ve kapıya güvenilir birin dikerek çıkıp camiye gitti.

Yanında Sahibüşşurta Ka’b b. Hamid de vardı. Dâbık mescidinde halkı ve ileri gelen yöneticilerle Emevi hanedanını

topladı. Süleyman7ın yazıp kendisine teslim ettiği vasiyetnameyi göstererek “Bu emirnamede geçen halifeye biat ediniz” dedi.

Halk, yöneticiler ve Emevi hanedanı, zaten biat etmiştik

deseler de Reca, ısrarla biatlarını tekrarlamalarını istedi.

Onlar da vasiyetnamede zikredilen kimsenin halifeliğini

onayladıklarını ifade için “Biat ettik” dediler.

Bunun üzerine Reca, “Efendimiz vefat etmiştir. Namazına hazırlanın” dedikten sonra Vasiyet Belgesini okumaya

başladı. Ömer b. Abdülaziz’in halife olacağına dair cümle

okununca herkes sevindi ama Emevi oğullarının suratları

asıldı. Hişam, asla biat etmeyeceğini haykırdı. Ama Reca,

“Kalk, biat et. Yoksa boynunu vururum” deyince Hişam da

kalabalığa karışıp biat etti.

Ömer b. Abdülaziz, halifelik makamının manevi sorumluluğunu biliyor ve bu görevi yüklenmek istemiyordu. Minbere çıktı ve cemaate şöyle hitap etti:

“Ey insanlar, veliaht tayin edilmem, görüşüm alınmadan

ve Müslümanlara danışılmadan gerçekleşmiştir. Bu biatınızı

Beşinci Raşit Halife Ömer b. Abdülaziz

24

sizden kaldırıyorum. Halifenizi kendi istediğiniz doğrultuda,

istediğiniz kimseyi seçmenizi istiyorum.”

Bunu duyan Müslümanlar: “Biz, seni seçtik. İşlerimizi

sana havale ettik. Bizim seçtiğimiz kimse sensin. Biz, senden memnunuz” diyerek bağlılıklarını bildirdiler. (H.99,

M.717)

Ömer b. Abdülaziz, Süleyman b. Abdülmelik öldüğünde

onun namazını kıldırdı. Defnedileceği mezarlığa kadar kafile

ile birlikte gitmek istedi. Derhal tören için hazır tutulan protokol alayı ve saray atları getirildi. O, bunlara binmeyip kendi binitine bindi. İlk icraat olarak bu atların satılarak gelirinin hazineye gelir olarak kayık edilmesini emretti.

RÜYALARDAMÜJDELENENHALİFE

Rüyaları her türlü yorumlamak mümkündür. Günlük

olayların etkisiyle görülen rüyaları yorumlamaya bile gerek

yoktur. Söz konusu olan ve rüyada görülen insan Hz. Peygamber (sav) olunca o zaman o rüyaya itibar edilir. Özellikle

Resulullah (sav)i yüz yüze görüp sesini duyduktan sonra bu

rüyada hiçbir şüphe yoktur.

Ömer b. Abdülaziz’in dedesi Hz. Ömer, bir gün Medine’de bir ağacın altında uyumuştu. Mutlu bir rüya görmüş ve

konuşarak uyanmıştı:

“Benim soyumdan yüzünde yara izi bulunan bir kişi gelecek ve yeryüzünü adaletle dolduracak.”

Hz. Ömer’in bu rüyası ve sözleri ümmet arasında yayılmıştı. Ama o rüyada müjdesini aldığı ve yüzünde yara izi

bulunan kişinin kim olduğu bir türlü anlaşılamadı.

Bir gün Ömer b. Abdülaziz, atların bulunduğu haraya

girmişti. Bir at, ona bir tekme atıp yüzünde yara açmıştı.

Bunu babası Abdülaziz duyunca haraya koştu ve oğlunun

Ethem Erkoç

25

yarasını gördü. Onu bağrına basarken nesilden nesile aktarılan Hz. Ömer’in sözü aklına geldi ve ağlamayı kesti.

Ömer b. Abdülaziz, Medine valiliğinden azledildiği z aman Resulullah (sav)in kabrinin bulunduğu şehirden uzaklaşacağı için üzgündü. Namazı bitirip Kuran-ı Kerim okuduktan sonra odasına çekilip uykuya daldı. Rüyasında Hz. Peygamber (sav)i gördü. Resulullah (sav) “Sen ümmetimin emiri

olacaksın. Ağlamaktan vazgeç” diyordu. Bu, hak rüya idi.

Zira Resulullah (sav) onu hilafetle müjdeliyordu. O rüyadan

sonra Ömer, halifeliğin sorumluluğunu hissederek daha titiz

yaşadı.

Halife Süleyman’ın kendisinden sonra kimin halife olması gerektiğini düşündüğü dönemde Ömer b. Abdülaziz, bu

konuya hiç ilgi duymuyordu. Bir gece istirahata çekilip uykuya daldı. Rüyasında Resulullah (sav)i gördü:

-Ömer, yaklaş diye sesleniyordu.

O da kendisine yaklaştı. Hatta neredeyse Hz. Peygamber

(sav)e dokunacaktı, çekindi. Hz. Peygamber(sav):

-Halife olduğun zaman şu ikisi gibi çalış, dedi.

Ömer de baktı ki onu iki kişi iki tarafından kuşatıvermiş.

-Bu iki kimdir?

-Bu Ebubekir ve bu da Ömer’dir

Evet, Ömer b. Abdülaziz, rüyasında Hz. Peygamber

(sav)i görmüştü. Birinde ümmetin emiri olacağını, diğerinde

de halife olduğu zaman Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer gibi olması gerektiğini bizzat Hz. Peygamber (sav)in dilinden duymuştu. Artık bundan kaçış kurtuluş yoktu. Müjdelenen gün

gelmiş ve ümmetin emiri olmuştu.

Beşinci Raşit Halife Ömer b. Abdülaziz

26

İLK KONUŞMASI VE İLK İCRAATI

Ömer b. Abdülaziz’in talebi ve arzusu olmamasına ra ğmen halife seçilmiş ve biat tamamlanmıştı. Ümmeti biat

konusunda serbest bıraktığı halde “Biz, seni seçtik. İşlerimizi sana havale ettik. Biatımızdan vazgeçmeyiz” ısrarı üzerine

halka karşı ilk konuşmasını yaptı. Allah’a hamd ve Resulü’ne salattan sonra bazı nasihatlerde bulundu ve şöyle devam etti:

“Bu ümmet, Rabbı, Peygamberi ve Kitabı konusunda

ihtilafa düşmez. İhtilaflar hep mal ve makam için o lmuştur. Ben, haklı kişinin hakkını asla kısmayacağım gibi,

hakkı olmayana da asla vermeyeceğim.

“Ey insanlar, Allah’a itaat edene itaat etmek gerekir.

Allah’a isyan edene itaat edilmez. Allah’a itaat ettiğim

müddetçe bana itaat ediniz. Allah’a isyan ettiğim takdirde

bana itaat etmeyiniz.”

Ömer b. Abdülaziz’in bu sözleri, Hz. Ebubekir ve Hz.

Ömer’in halife seçildiği zamanki konuşmaların benziyordu.

İlk günden itibaren onları örnek almaya başlamıştı.

Hilafet makamına geçtiği ilk gün “Bir ecelim var ki o

gelmedikçe ölmem veya öldürülmem mümkün değil” diyerek muhafız alayını dağıttı. Atlarını sattırıp hazineye irat

kaydettirdi. Kendi binitiyle evine gitti. Ancak yolda yeni

halifeyi karşılama için bir otağ hazırlandığını öğrendi. Derhal “Bu ne büyük israftır” deyip derhal devlet hazinesine

devrini emretti. Buralar boşaltılıncaya kadar kendi evinden

başka bir yere gitmeyeceğini söyledi.

Saraya uğradığında birbirinden güzel kıyafetler ve altın,

gümüş, sırma işlemeli kaftanlar getirilerek kendisine takdim

edildi. Yeni halife bunlarla halkın huzuruna çıkar, denildi.

Ama o, bunları asla kabul etmedi. Derhal beytülmale devredin denildi.

Kendisine çok sayıda cariye, nedime takdim edildi. Yardımcısı Müzahim’e “Bunların kim olduklarını, memleketle-

Ethem Erkoç

27

rini, ailelerini öğren ve hepsini memleketlerine gönder” diye

talimat verdi.

Hilafet makamına geldiğinde öncekilerin oturdukları

yüksek minderlere oturmadı. Devrin makam koltuğu durumundaki bu minderleri odadan çıkarttırdı. Yerde serili olan

kilimin üzerine oturdu. Oysaki Ömer b. Abdülaziz, güzel

giyinir ve güzel yaşardı. Babasından da büyük bir servet

kalmıştı. Halife sorumluluğunu yüklenince halktan biri gibi

yaşamaya karar verdi. Kendisine sunulan güzel ve ihtişamlı

elbiseleri, lüks yatakları, güzel kokuları reddetti. Hepsinin

hazineye irat kaydedilmesini emretti.

Ömer b. Abdülaziz, artık sorumluluğunun bilincinde olarak görevine başlamıştı. Konuşmasını bitirdikten sonra vakit

geçirmeden devlet işlerine başladı. Kutlamalar, tebrikleri

kabul ve şatafatlı törenler onun programında yoktu. İlk iş

olarak azatlısı Mülazim’den üç tane kağıt ve bir kalem istedi.

Öncelikle uzun müddetten beri Bizans surları önünde karada ve denizde görev yapan ve büyük sıkıntılar çeken İslam

ordusunu geri çağırmaya karar verdi. Mesleme b. Abdülmelik’e mektup yazarak askerleriyle birlikte geri dönmesini

emretti.

Ondan sonra halka zulmeden valileri derhal azletmesi gerektiğine inanıyordu. Mısır valisi Üsame b. Yezid elTenuhi’yi derhal görevinden uzaklaştırdı. Onu Kuzey Afrika

valisi Yezid b. Ebu Müslim’i azletmesi izledi. Artık Emevilerin gaddar valilerini korku sardı. Herkes, sıranın ne zaman

kendisine geleceğinden endişe duymaya başladı.

Böylece halka zulmeden ve halk tarafından sevilmeyen

vali ve önemli devlet memurlarından büyük bir kısmını görevden alarak yerlerine bilgili, dindar, dürüst ve güvenilin

kimseleri tayin etti. Bundan sonra önceleri devlette görev

almaktan kaçınan bazı alimler, yeni halifeyle çalışmayı severek ve isteyerek benimsediler.

Beşinci Raşit Halife Ömer b. Abdülaziz

28

İLK CUMA NAMAZI VE İLK UYGULAMASI

Emevi saltanatında Hz. Ali, Hz. Hüseyin, evlad-ı Resul

düşmanlığı hakimdi. En çirkin olanı da hutbelerin sonlarında

Hz. Ali ve evladına sövmeyi ve lanet okumayı adet haline

getirmiş olmalarıydı. Bu uygulama altmış yıldır sürüyordu.

Hatipler Hz. Ali ve evladına küfredince halk anlamasın

diye Hz. Ali’den bahsederken “Ebu Turab” derlerdi. Halk da

onu halifeye isyan etmiş bir kişi sanıyordu. Ebu Turab lakabını Hz. Peygamber (sav) vermişti. Bir gün Hz. Ali’yi mescitte toprak üzerinde uyurken görmüş ve ona “Kalk ey Ebu

Turab” diye seslenmişti. Zira elbisesinin bir kısmı sıyrılmış,

vücudunun bir kısmı da toprağa (turab)a bulanmıştı. Hz. Ali,

bu lakabı ona Hz. Peygamber (sav) söylediği için çok severdi.

Ömer b. Abdülaziz, ilk Cuma hutbesini okumaya çıkınca

etrafındakilerin ne diyeceklerini hiç düşünmedi. Herkes,

onun ne diyeceğini, nasıl davranacağını, ilk sözlerinin neler

olacağını merak ediyordu.

Ömer b. Abdülaziz, ilk Cuma konuşmasını yaptı. Hutbenin sonunda Hz. Ali ve evladına karşı lanet ve küfür ifadelerinin geçtiği bölüme gelince daha önceki Emevi halifeleri

hatiplerinin yaptığı gibi yapmadı. O küfür ve hakaretleri terk

edip hutbesini “Şüphesiz ki Allah; iyiliği, akrabaya yardım

etmeyi emreder. Çirkin işleri, azgınlık ve fenalığı da yasaklar. Düşünüp tutasınız diye size böyle öğüt verir.” (Nahl

suresi- 90) ayeti ile bitirdi. Hutbeler, o günden beri bu ayet

ile bitiriliyor. O günden bu güne bu gelenek devam etmektedir.

Bugünün şartlarında basit bir olay gibi görülse de bu,

Ömer b. Abdülaziz’in yapmış olduğu büyük bir ıslahattı.

Emevi saltanatının devam ettiği günlerde böyle bir davranış,

çok zor olmasına rağmen cesaretle dili getirebildi. Böylece

İslam tarihinde önemli bir ihtilafı sona erdirmek için atılmış

bir adımdı.

Ethem Erkoç

29

Ömer b. Abdülaziz, bunu sadece kendi uygulaması olarak

bırakmadı. Bütün valilere bir genelge göndererek Hz. Ali ve

evladına yapılan küfürleri yasakladı. Hutbelerde lanet ve

küfür ifadelerinin kullanılmasını kaldırdı. Onun bu çabaları

sonucu H. Ali ve Ehlibeytine yapılan küfürler sona ermiş,

ümmet de rahat bir nefes almıştı.

Hutbelerin sonunda okunan bu ayeti çok önemsiyordu.

Sürekli olarak insanlara adaletli olmayı hatırlatmak istiyordu. Her halifenin olduğu gibi yeni para bastırmaya karar

verdiğinde üzerine “Allah, sadakat ve adaleti emreder” diye

yazılmasını emretti.

Ömer b. Abdülaziz’in Ehlibeyte küfretmeyi ve lanet

okumayı yasaklamasından sonra bu bağlamdaki en önemli

icraatı, Fedek arazisini Ehlibeyte iade etmesidir.

Şimdi sıra ailesindedir. Ömer b. Abdülaziz, veraset y oluyla intikal eden bütün mülklerini Beltülmal’e devredecektir. Ancak fetih esnasında varılan anlaşma gereğince Hz.

Peygamber (sav)e intikal eden Fedek arazisi. Dört halife

döneminde onların kontrolündeyken Muaviye, burayı Mervan b.Hakem’e tapusuyla devretmişti. Ömer b. Abdülaziz

halife olunca Medine valisine bir mektup yazarak Fedek

arazisinin de Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer’in icraatlarına muhalif olarak “Bu arazi, onların hakkıdır” diyerek Ehlibeyte

geri verdi.

ÖZEL HAYATINDA ÖMER

Ömer b. Abdülaziz, dünyanın nimetleri önünde ve iki dudağının arasındaki buyrukla huzuruna gelebilecek durumdayken o, ümmetin en fakiri gibi yaşamayı tercih etti.

Reca b. Hayve anlatıyor:

“Ömer halife olunca tüm elbiselerine 12 dirhem değer

biçtiler. Bir takke, bir sarık, bir entari, bir çift pabuç, bir

gömlek ve bir arabası vardı. Hepsi bu kadar…”

Beşinci Raşit Halife Ömer b. Abdülaziz

30

Şam bölgesinden bir kişi anlatıyor: “Ömer, serçe parmağını sallayarak hutbe okuyordu. Üzerinde sadece yamalı bir

elbise vardı.”

Medineli bir kişi de şöyle diyordu: “Ömer’i halife olmadan önce Medine’de görmüştüm. O, en şık giyimli, en güzel

kokulu ve en mağrur yürüyüşlü bir insandı. Bir de onu halifeyken gördüm. Çok mütevazı bir yürüyüşü vardı.”

Şamlılar, Ömer b. Abdülaziz’in Cuma namazından sonra

halifeliği devraldığını, ikindi vakti bile halinin değiştiğini

anlatıyorlardı. Halife olmadan önce şişman ve kalın enseli

olduğunu bilenler, halife olduktun sonra günden güne eridiğini söylüyorlardı.

İmadüddin Halil anlatıyor: Ömer b. Abdülaziz’in halifeliğinin ilk gününde halk camide toplanmış, biat etmek için

sıra bekliyorlardı. O kalabalıkta oğlunun cebi yırtılmıştı.

Ömer, nasıl bir halife olacağının ilk işaretini orada vermişti:

“Oğulcağızım, git, cebini diktir. Bu günden sonra bu elbiseye çok ihtiyacın olacak.”diyordu. Yani git, yenisini giy demiyordu. Söküğü diktirmeyi, yırtığı yamatmayı tavsiye ediyordu.

Ömer’in evine bir kadın gelmişti. Bir derdi vardı. Herhalde Ömer’in hanımı Fatıma, o sırada pamuk eğirmekle

meşguldü. Kadın, bir yandan halifenin hanımının yün/pamuk

eğirmesine bakıyor, bir yandan da evin içinde eşya ve sergi

arıyordu. İmadüddin Halil’in ifadesiyle kadın, bir şey göremeyince kendi kendine söylenmeye başladı:

-Bu harabe evden bana hiçbir fayda gelmez. İmkanı o lsaydı önce kendi evini imar ederdi.

Bunu duyan Fatıma, güzel bir cevap verdi:

-Bu evi, seninki gibi evlerin imarı harabeye çevirmiştir.

Yine bir gün halifeden bir şey istemek üzere gelen kişi,

onun kılık kıyafetini bakar ve merakla sorar:

Ethem Erkoç

31

-Sizin gibi böylesine yüksek makamda bulunan birsi nasıl

olur da yamalı kıyafetler giyebilir? Neden kendinize de yeni

kıyafetler almıyorsun?

Ömer b. Abdülaziz’in cevabı çok vecizdir:

-Çünkü en faziletli af güçlüyken yapılan af olduğu gibi,

in faziletli iktisat da bolluk da yapılanıdır.

Ömer, kendini değil, İslam ümmetini düşünüyordu. Onlar

açken tok gezmeye imanı elvermiyordu. Evindekiler, onun

hilafete gelişinden ölümüne kadar hiç bir gün doyasıya yemek yediğini görmediklerini anlatıyorlardı.

Bir gün arkadaşlarından biri evine gelmişti. Ömer, bed enine bir peştamal sarmış, güneşliyordu. Arkadaşı sordu:

-Müminlerin emiri, nedir bu hal?

-Bir şey yok. Elbiselerimin kurumasını bekliyorum.

-Elbiseleriniz nelerden oluşuyor?

-Bir gömlek, bir üstlük ve bir de atkı şeklindeki izar…

-Başka gömlek, üstlük ve izar/elbise yok mu?

-Vardı da eskidiler.

-Yenilerini alsanız…

Bu teklife şu ayet ile cevap verdi: “İşte ahiret yurdu. Biz

onu yeryüzünde böbürlenmeyi ve bozgunculuğu arzulamayan kimselere veririz. En güzel son, takva sahiplerinindir”

(Kasas-83)

Malik b. Dinar anlatıyor: “Ömer, her hafta Pazartesi ve

Perşembe günlerini oruçlu geçiriyordu. Günde sadece bir

defa yemek yiyor, sofrasında çoğu defa üç beş damla zeytinyağı damlatılmış kuru ekmek bulunuyordu. Bu durumu gören

kayın biraderi Mesleme, ara sıra değişik yemekler yemesini

hatırlatmıştı. Ömer de bundan usanırsam yerim demişti.”

İmadüddin Halil, yeni halifenin öncekilere hiç benzemediğini vurguluyor; önünde ayağa kalkmalarını yasakladığına,

Beşinci Raşit Halife Ömer b. Abdülaziz

32

Müslümanların izin almadan huzura girebileceklerini bildirmesine kadar pek çok insani davranışını sıralıyor. Tek bir

kıyafetle yaşamayı tercih edişi de bunlardandı.

Yine bir Cuma günü cemaat toplanmış ama namaz kıldırmak için Halife Ömer geç kalmıştı. Zira Halife gelecek,

hutbeyi okuyup namazı kıldıracaktı. Binlerce göz, onu arıyordu. Müminler, hem yeni halifeyi yakından görmek hem

de yeni mesajlarını duymak istiyorlardı. Sonunda yeni halife

Ömer b. Abdülaziz geliyordu. Üzerindeki elbise hala ıslaktı.

Geldi ve minbere çıktı. Herkes, niçin geciktiğini merak ediyordu. O da cemaatten özür dileyerek sözlerine başladı. Tek

elbisesi olduğunu, Cuma günü temiz elbise giymek için onu

yıkadığını ancak kuruması için biraz geç kaldığının anlattı.

İşte Ömer bu… Önce kendisi ve ailesi böyle yaşıyor ve

örnek oluyordu.

Evinde bir kaptan başka yemek bulunmazdı. Kendisi ve

hanımı, bu hayata alışmıştı ama çocukları hep çorba yemekten usanmışlardı. O, çocuklarını şöyle uyarıyordu:

“Evladım, babanızın ateşe atılması pahasına sizler, her

halde bolluk içinde yaşamak istemezsiniz.”

Anne ve babalarının örnek hayatına bakınca çocukların

da diyecek bir şeyleri kalmıyordu.

Ömer b. Abdülaziz, Medine valisi olarak görev yapmıştı.

Hac mevsimi geldiğinde eski günlerini hayal ediyordu. Kabe-i Muazzama’yı, Mescid-i Nebevi’yi, Arafat’ta toplandığı

o mahşeri kalabalığı hayal ediyordu.