Huy, tabiat, mizaç gibi kelimeler ahlâk kelimesi ile aynı anlamı taşımaktadır. Elmalı Hamdi Yazır'a göre de fıtrat, yaratılışın ilk tarz ve şeklini ifade eder. Burada anlatılmak istenen her kişinin kendine mahsus olan cüzi yaratılışı değil bütün insanların insan olmaları bakımından yaratılışlarında esas olan öze ulaşabilmeleridir. Rum Sûresinde şöyle buyrulur:

"O hâlde (Habibim) sen yüzünü bir muvahhid olarak dine yönelt. Allah'ın insanları yaratmasında esas aldığı o fıtrata uygun hareket et..." (Rum, 30/30)  Hz. Peygamber (sav)'in, "Her doğan, İslâm fıtratı üzerine doğar. Sonra, anne-babası onu Hristiyan, Yahudi veya Mecusi yapar."  Hadisi de yeni doğan herkesin güzel bir ahlak üzerine doğduğuna işaret etmektedir.

Kişi karşısındaki kimseye adaletle muamele ediyorsa fıtratına uygun davranıyor demektir. Kişi karşısındaki kimseye şefkatle muamele ediyorsa fıtratına uygun davranıyor demektir Kişi insanların sorunlarına karşı duyarlılık gösteriyorsa fıtratına uygun davranıyor demektir Kişi erdem ve faziletler ekseninde yaşıyorsa fıtratına uygun davranıyor demektir. Kişi yalan gıybet ve dedikodu yapıyorsa fıtrata aykırı davranıyor demektir.

Siz yeni doğan bir çocuğu gördüğünde asık surat sergileyen gördünüz mü? Bir bebeği gördüğümüzde hangimizin yüzünü tebessümler, gülücükler kaplamaz ki. Özellikle küçük yaştaki çocukların yaptığı hataları hangimiz hoş karşılamayız ki? Aynı hatayı büyüklerden birisi yapsa kavga dahi ederiz.

Buna göre, sözlük anlamından hareketle, güzel ahlâk denilince insanın yaratılışında mevcut olan bu kabiliyetlerin yerli yerince kullanılması akla gelir. Ahlâksızlıkların tümünde bu sermayenin yanlış kullanılması söz konusudur.

İnsanın yaratılışında iman etme kabiliyeti vardır. Zira insan basit bir masanın bile kendi kendine yapılamayacağını bilecek güçtedir. Kıskanma duygusunun insanın yaratılışına konulması da namus mefhumunun fıtrî olduğunu ders verir bize. Demek ki, insanın yaratılışı güzel ahlâk üzeredir. 

Her insan yaratılış itibariyle lekesiz, tertemiz, iman ve İslâm'a en müsait bir hüviyettedir. Bembeyaz, üzerine her şey yazılabilecek bir kâğıt veya üzerine hiç ses kaydedilmemiş bir bant, kalıplara dökülmeyi bekleyen maden cevheri veya eğilmeye müsait bir fidan gibi...

Belli bir yaşa kadar aile eğitimi önemlidir. Ailenin verdiği eğitim kadar, kişilik şekil almaya başlar. Belli bir yaştan sonra ve özellikle günümüzde aile dışındaki faktörler, çocuğun gelişiminde çok daha etkili olmaktadır. Hatta ailelerden çok daha etkilidir çocuğun yeni çevresi. Bu etkilenme ya iyidir ya kötüdür. Ama fıtratta olanı çok bozmaz. Er ya da geç fıtrat dönüş yapacaktır. Yediğiniz besinlerden tutun da edindiğiniz arkadaşlara varıncaya kadar, hatta mahalle aralarında konuştuğunuz kelimeler dahi sizin karakterinizi şekillendirecektir. Fıtrata giden kanallar beslenmeye devam ediyorsa zamanı geldiğinde o tekrar ortaya çıkacaktır. Hani büyüklerimizin deyimiyle "mayasında var" derler ya. Tam da öyle işte. Maya sağlam ise aslına rücu edecektir. Bu inşaatın, temelinin sağlam olmasına benzer. Ama ya maya da bozulursa ne yapacağız? İşte bunun cevabı dahi bizleri korkutuyor olmalı. Maya sağlam olabilir ama unutmayalım ki çocuğumuzun beslendiği değerler, kültürler, eğitimler kişiliğini şekillenmesinde etkili olacaktır. Bu etmenler olumsuz etkiliyor ve artık mayayı bozacak kadar sirayet etmişse, her şeyimizi tekrar gözden geçirmemizin zamanı çoktan geçmiş olacaktır.

Yukarıda söylediğimiz her şeyi en güzel şekilde anlatan hikâyeyi sizlerle paylaşarak yazımı sonlandırmak istiyorum.

Yaşlı Kızılderili reisi kulübesinin önünde torunuyla oturmuş, az ötede birbiriyle boğuşup duran iki kurt köpeğini izliyorlardı. Köpeklerden biri beyaz, biri siyahtı ve 12 yaşındaki çocuk kendini bildi bileli o köpekler dedesinin kulübesi önünde boğuşup duruyorlardı. Dedesinin sürekli göz önünde tuttuğu, yanından ayırmadığı iki iri kurt köpeğiydi bunlar. Çocuk, kulübeyi korumak için bir köpeğin yeterli olduğunu düşünüyor, dedesinin ikinci köpeğe neden ihtiyacı olduğunu ve renklerinin neden illa da siyah ve beyaz olduğunu anlamak istiyordu artık. O merakla, sordu dedesine: Yaşlı reis, bilgece bir gülümsemeyle torununun sırtını sıvazladı.

- "Onlar" dedi, "benim için iki simgedir evlat."

- "Neyin simgesi" diye sordu çocuk.

- "İyilik ile kötülüğün simgesi. Aynen şu gördüğün köpekler gibi, iyilik ve kötülük içimizde sürekli mücadele eder durur. Onları seyrettikçe ben hep bunu düşünürüm. Onun için yanımda tutarım onları. Çocuk, sözün burasında; 'mücadele varsa, kazananı da olmalı' diye düşündü ve her çocuğa has, bitmeyen sorulara bir yenisini ekledi:

- "Peki" dedi. "Sence hangisi kazanır bu mücadeleyi?"

Bilge reis, derin bir gülümsemeyle baktı torununa.

- "Hangisi mi evlat? Ben, hangisini daha iyi beslersem!"

Beslediklerinize ve sevdiklerinize dikkat edin.

Sevmek için, sevgide kalın.