3 Mart 1924 tarihinde TBMM'de kabul edilen 429 sayılı yasayla Şeriyye ve Evkaf Vekaletinin kaldırılarak yerine kurulan Diyanet İşleri Reisliği (Başkanlığı)nin görevleri şu şekilde tarif edilir: "Türkiye Cumhuriyeti memaliki dahilindeki bil cümle cevami ve mesacid-i şerifenin idaresine; imam, hatip, müezzin, kayyım  ve sair müstahdemlerin tayin ve azillerine memurdur." 
Toplam altı maddeden oluşan bu kanunun birinci maddesi, Diyanet İşleri Reisliğinin kuruluş amacını "itikat ve ibadet işleri" ile sınırlar. Böylece dinin kamusal alana müdahalesinin önüne set çekilerek, bireylerin özel hayatı ile sınırlandırılır ve laik Türkiye yolunda önemli bir adım atılmış olur. Amaç, Cumhuriyeti kuran kadroların sıkça ifade ettiği gibi dinin, gerici-cahil ve yobaz hocalardan kurtarılarak, doğru şekilde temsil edilmesi ve öğrenilmesi olmayıp, dindar kitlelerin laik devlete itaat ettirilmesi için bir araç olarak kullanılmasıdır.   
Tek parti yılları boyunca devrim adı altında, dinin toplumsal hayattan tümüyle soyutlanmasına yönelik olarak atılan tüm adımlarda Diyanet İşleri Başkanlığından beklenen, bu uygulamalara karşı halkın tepkisini yatıştırmak, yöneticilere itaat edilmesini sağlamak olmuştur.  Bundan dolayı şapka kanunu, Türkçe ezan, medrese benzeri dini eğitim ve öğretim kurumlarının yasaklanması, Kuran okullarının kapatılması gibi milletimizin tarihinden, kültür ve değerlerinden kopartılmasına yönelik uygulamalarda Diyanet, ya bunları meşrulaştıran fetvalar vermek zorunda kalmış ya da sessizliğe gömülmüştür.  
Çeyrek yüzyıl boyunca sıkıştırıldığı bu cendereden çıkmak için çabalayan Diyanet, 1950 sonrası yıllarda biraz olsun nefes alabilmişse de, tartışmaların odağı olmaktan bir türlü kurtulamamıştır. Bazen dindarlar tarafından, devletin din dışı uygulamalarını meşrulaştırmakla itham edilirken, laik kesimler tarafından da kendisine çizilen sınırları aşmakla, laikliğe aykırı eylemlere girişmekle suçlanmıştır. Hatta Diyanet gibi bir kuruluşun varlığının laikliğe aykırı olduğu, bu nedenle tümüyle kapatılmasının gerektiğini iddia edenler de eksik olmamıştır. Kısaca Diyanet, ne İsaya ne Musaya yaranamayan bir kuruluş olarak varlığını yakın zamanlara kadar sürdürmüştür. 
Kuran Kurslarının kapatılarak 15 yaşın altındaki çocuklara Kuran öğrenmenin yasaklandığı, en basit dini uygulamaların irticai faaliyet sayılarak mahkum edildiği 28 Şubat dönemi, Diyanet'in en fazla alan daralması yaşadığı, neredeyse tek parti yıllarındaki muamelelere maruz kaldığı dönem olmuştur. Bin yıl sürmesi arzu edilen bu karanlık dönem aradan on yıl bile geçmeden AK Parti hükümetleri eliyle çöpe atıldığında, en fazla rahatlayan kuruluşların başında Diyanet gelmiştir. 
Yeni dönemde imkan ve faaliyetleri eskisi ile kıyaslanmayacak kadar genişleyen Diyanet'in, ana okulu, kreş gibi sosyal sorumluluk alanlarında attığı adımlar, mesela eşcinsellik gibi aktüel konularda inisiyatif alarak, bunun bir sapkınlık olduğu yönündeki açıklamaları, yıllarca bu kurumu Tapu Kadastro Genel Müdürlüğünden farklı görmeyen eski vesayetçilerin öfkeli itirazlarına neden oluyor. Onlara göre Diyanet bu konularda susmalı, eskiden olduğu gibi Allah'a iman, namaz, abdest gibi itikat ve ibadet konuların dışına çıkmamalıdır. 
İşte şimdi bu çevreleri daha fazla rahatsız edecek yeni bir proje hayata geçiriliyor. Diyanet Akademisi ile din görevlisi olmak için sınavla belirlenen adayların belirli bir süre eğitime alınarak niteliklerinin arttırılması, dolayısı ile din hizmetlerinin daha kaliteli hale getirilmesi amaçlanıyor. Hakim ve savcı adaylarına Adalet Akademilerinde verilen eğitim örnek alınmış gibi görünüyor. Konu ile ilgili olarak hazırlanan yasa tasarısı, imzacıları arasında Çorum milletvekili değerli dostum Erol Kavuncu'nun da bulunduğu 40 milletvekili tarafından TBMM'ye sunuldu bile. Tasarıya imza atanlar arasında bundan dört ay önce vefat eden üniversiteden sınıf arkadaşım Kahramanmaraş milletvekili rahmetli İmran Kılıç'ın da bulunmasından, konu üzerinde uzun süredir çalışıldığı anlaşılıyor.    
Tasarının yasalaşması halinde hızla uygulamaya konulacağı belirtilen Diyanet Akademisi ile din görevlisi olmak isteyenler için İmam Hatip Lisesinden sonra adeta bir staj dönemini bitirmek zorunlu hale gelecek. Elbette Diyanet Akademisinin görevi, sadece mesleğe hazırlamakla sınırlı görülmüyor. Aday din görevlileri yanında mevcut personelin de hizmet içi eğitim, seminer, konferans, uzmanlık programları ve benzeri etkinliklerle gelişmelerini sağlamayı, heyecanlarını diri tutmayı hedefliyor
Her meslekte olduğu gibi din görevlisi de görevini ifa ederken sürekli kendisini yenilemek, dünyadaki gelişmeleri takip etmek zorundadır. Aksi halde, hayata dokunmayan, tümüyle afaki konulardan bahsederek ezberlerini tekrar eden din görevlisi, bir süre sonra saygınlığını kaybetmekte, kendisi gibi din görevlilerinden oluşan dar bir çevreye hapsolmaktadır. 
Bu nedenle hayırlı bir girişim olduğuna inandığım Diyanet Akademisi'nin bir an önce hayat geçirilmesini temenni ederken, emeği geçenler her türlü teşekkürü hak ediyorlar.