Orta Asya, Sibir, Kıpçak Bozkırı, Kırım, Anadolu, Ortadoğu, Balkanlar ve Doğu Avrupa ezelden beri Türk yurdu olmuş topraklardır. Bu yüzden oralarda ciddî bir Türk nüfusu barınmakta ve Türk ekininin muhteşem eserleri her tarafta bulunmaktadır. Hindistan, Çin, Kuzey Afrika, Afganistan, İran vb topraklar da belli sürelerle Türk hâkimiyetinde yaşamışlardır. Bu sebeple oralarda da hâlen Türk toplulukları ve Türk ekininin izleri bulunmaktadır. 


Ancak, Türk boyları veya hükümdarları bu topraklar için başta kendi aralarında savaşmış olmakla beraber, başka milletlerin veya devletlerin saldırısına sürekli olarak mârûz kalmışlardır. Günümüzde Çin devletinin sınırları içinde bulunan Doğu Türkistan toprakları da bu kötü kaderi paylaşmaktadır.
Konumuz Doğu Türkistan olmakla, bu makalede bakışımızı sadece oraya teksif edeceğiz.
Türkistan'da Göktürk, Türgiş, Karluk, Uygur, Çağataylılar, Timurlular, Şeybanîler ve son olarak da Doğu Türkistan Cumhuriyeti adı altında devletler kurulmuştur. 


Bu devletlerin idaresinde Uygur Türkleri, ilimde, fende, edebiyatta, din ilimlerinde, felsefede, halıcılıkta, çinicilikte, camcılıkta, yazıcılık ve hüsnü hatta, tahta oymacılıkta, mimarlıkta, tarımda, arazi sulamasında, şehircilikte ve temiz su temininde, hayvancılıkta ve sanayide üstün bir medeniyet yaratmışlar ve dünyada nam salmışlardır. Yetiştirdikleri ilim adamları içerisinde Birunî, Farabî, Kaşgarlı Mahmud (MS 1008-1105) gibi dünyaca tanınan ve değer verilen birçok seçkin adam vardır. Bunların kullanmış olduğu dile ve yazıya Osmanlı Türk Devleti'nde "Çağatayca" denilmiş ve Enderun'da öğretilmiştir. Devletin hakanlarından bâzıları Çağatayca şiir de yazmışlardır. 


Ancak, Çin Mançu İmparatorluğu, Talas Savaşı'nın ( MS 751) bininci yılına denk gelen 1757 yılında Türkistan'ın doğu kısmını tam anlamıyla işgâl etmiş ve yaygın olarak eritme ve şiddet uygulamıştır. Bu felâket, yerli hanedanların çetin çatışmaları yüzünden mümkün olabilmiş ve bu tarihten sonra da ülke içinde büyük çatışmalar yaşanmağa devam etmiştir. Bu arada Rusya, 1867 yılında Türkistan'ın batı kısmını işgâl etmiş ve orayı kendi eyaleti hâline sokmuştur. 


Uygurlular, Çinin işgâline karşı birçok defa ayaklanmış ve ilk olarak 1865 yılında Yakup Han başkanlığında Kaşgariye Devleti kurulmuştur. Ne var ki, 1878 yılında Rus İmparatorluğu'nun desteğini alan Çin ülkeyi tekrar işgâl etmiş ve ülkenin ismini Çince'de yeni bölge anlamına gelen Sinkiyang (Sincan) olarak değiştirmiştir. Bundan sonra, isyanlar tekrar başlamış fakat her seferinde kanla bastırılmıştır. Sovyetler Birliği'nin (SB) kuruluşundan sonra, Çin ile bir yakınlaşma oldu ise de kısa bir süre sonra ciddî anlaşmazlıklar ortaya çıkmaya başlamıştır. Bu ortamda, SB'nin teşviki ve desteği ile Doğu Türkistan'da 17 Kasım 1933'te Çin'e karşı bir isyan çıkmış ve neticesinde Doğu Türkistan İslâm Cumhuriyeti kurulmuştur. Ne var ki, SB ile Çin'in araları düzelince, Sovyetler Birliği'nin desteğiyle bu devlet 1938 yılında Çin tarafından tekrar işgâl edilmiştir. 


Daha sonra, İkinci Dünya Harbi'nin şartları içerisinde, SB'nin desteği ile 1944 yılında yeni bir başkaldırı başlamış ve 16 Eylül 1944 tarihinde Sovyetler Birliği topraklarından binlerce Kazak Doğu Türkistan'a girerek 12 Kasım 1944 tarihinde  İli bölgesini alarak bir hükümet oluşturmuşlardır. 1945 yılında da SSCB destekli Kazak birlikleri Altay ve Tarbagatay bölgelerini işgâl etmiş ve İli bölgesindeki Doğu Türkistan Cumhuriyeti'ne katılmışlardır. Abdülkerim Abbasov gibi SB yanlısı Uygur aydınları bu isyanın önderleri arasındaydı ve bu cumhuriyette sadece Uygurları değil Doğu Türkistan'da ikamet eden bütün Müslümanları aynı çatı altında toplamayı arzu ediyorlardı.
Doğu Türkistan Cumhuriyeti'nin başkanlığına Elihan Töre Şakircan Hocaoglu, başkan yardımcılığına Gulca'lı Akimbek Hoca ile Burhan Şehidî getirilmiş olup devlet SSCB vatandaş olan bir çekirdek kadro tarafından yönetilmiştir. 1946 yılında, SSCB'nin isteği üzerine, Doğu Türkistan Cumhuriyeti ile Kuomintang Şincan Eyalet Hukûmeti birleştirilerek Şincan Eyaleti Birleşik Hukûmeti kurulmuş ve başkanlığına Zang Zizong, başkan yardımcılığına Ahmetcan Kasimî getirilmiştir. Fakat bir yıl sonra birleşik hükûmet bölünmüş ve Ahmetcan Kasimî ve yandaşları kendi bölgelerine dönerek tekrar Kuomintang'ın kontrolünden çıkmışlardır.


1949 yılında iç savaşı kazanan Çin Komünist Partisi, Sincan'ı ilhak etmek için Mao'nun bir mektubunu Deng Likun ile yollayarak müzakereyi başlamak istedi. Mao mektubunda, Pekin'de düzenlenecek olan kuruluş kurultayına Uygurlar'ı da dâvet ediyordu. Ancak, 27 Ağustos 1949 tarihinde Amhetcan Kasimi, Abdülkerim Abbasov, Derilhan Sugurbayov ve İshak Beg Mononov başta olmak üzere cumhuriyetin önderlerini taşıyan uçak Almatı'dan kalkarak Pekin'e doğru uçarken Baykal gölü civarında düşünce Aralık 1949'da Çin Halk Ordusu bölgeye girmiş ve orayı Çin'e ilhak etmiştir.


Bunda sonra, Uygur Türkleri 1950, 1953, 1958, 1962, 1965 ve 1968 yıllarında Çin zülmüne karşı deflarca siyasî mücadeleye kalkmış ancak bu itirazlar kanlı şekilde bastırılmıştır.


Bugün, Asya kıtasının tam ortasında bulunan Doğu Türkistan, Pakistan, Hindistan, Keşmir, Tibet, Afganistan, Sibirya, Çin ve Moğolistan'a sınır komşusudur. Bugünkü küçültülmüş hâlde toplamda  1,65 milyonlometre karelik toprağı olan Doğu Türkistan Özerk Bölgesi ancak 30 milyonluk bir nüfusa sahiptir. Ne var ki, uzun süreli nüfus kaydırmalarında sonra bu miktar neredeyse yarı yarıya Uygur ve Çin toplulukları arasında paylaşılmaktadır.


Komünist Çin Yönetiminin 1955'te kurmuş olduğu Sinkiyang Uygur Özerk Bölgesi, şu anda Dünya'nın en sıkıntılı bölgelerinden birisidir.  
Eski dönemlerde kılıç ile halledilen meseleler, günümüzde daha karmaşık ve ince yöntemlerle ele alınmaktadır. Nitekim, mimarlık, okullar, bankalar, giyim, müzik vb gibi unsurlar kullanılmaktadır. Meselâ, Kaşgar vilâyetinde birkaç yıl önce başlayan yıkımlarla şehir kentsel dönüşüm bahanesi ile tamamen Çin mimarisi ile donatılmakta, eğitim kurumlarında Çince mecburî bir ders olarak dayatılmakta, Çinli Han soyundan olan Çinliler Doğu Türkistan'a iskân edilmektedir. Ayrıca, ticaret-memuriyet-bilim adamlığı-madencilik vb önemli meslekler ve iş alanları Çinliler'e verilmektedir. Müslümanlar'ın gelenekli kıyafet giyinmeleri, topluca namaz kılmaları ve oruç tutmaları yasaklanmaktadır. Ülke çapında âdeta bir sürek avı yaşanmakta, çeşitli vesilelerle Müslümanlar hapse atılmakta, teker teker veya toplu olarak katledilmekte ve yaygın olarak toplama kamplarına konmaktadır. Müslümanlar'ın çocukları ellerinden alınmakta ve gençler Çinlilerle evlenmeğe zorlanmaktadır. Dış dünya veya Türkiye'deki akrabaları ile herhangi bir şekilde haberleşen Müslümanlar anında hapse atılmaktadır. Yabancıların bölgeye girmesine ya doğrudan izin verilmemekte veya gelmiş olduklarından pişman edilmektedirler. 


Birleşmiş Milletler Irk Ayrımcılığının Ortadan Kaldırılması Kurulu Çin'i, Türkistan'ı hiçbir insan hakkının bulunmadığı kitlesel toplama kampına dönüştürmekle suçluyor. Yeryüzü Medyası (Eartrise Media) isimli sivil toplum kuruluşunun, 39 toplama kampı üzerinde yaptığı uydu görüntüsü analizi, bu kampların hacminin Nisan 2017 ile Ağustos 2018 arasında 3 kat daha büyüdüğünü ortaya koymaktadır. İşbu 39 kampın kapladığı alan kabaca 140 futbol sahası büyüklüğünde olup milletlerarası basın, kampların bir kısmının yerini, Çin hükümetinin verdiği inşaat ihale ilânlarından yola çıkarak tespit etti. Yeryüzü Medya'nın kurucusu Edvırd Boyda (Edward Boyda), "Kamplardan 80'ini hızlıca buldum. Çoğu birbirine benziyor, çünkü hepsinde kullanılan metod aynı" diyor.


Kısaca, Çin yönetimi, Çin siyasetine râzı bir Uygur halkı yaratmaya çalışmakta olup buna karşı oluşan uluslararası girişimleri de kendi iç işleri bahanesi ile akamete uğratmaya çalışmaktadır. Meselâ, Türkiye Cumhuriyeti'nin BM Güvenlik Konseyi'ni ülkede yaşanan olaylardan dolayı toplantıya dâvet etmesi üzerine, Çin Dış İşleri Bakanlığı sözcüsü, bu gibi şeylerin Çin'in iç işleri olduğunu ve diğer ülkelerin bu çatışmaların iç yüzünü kavrayıp, Çin'in kendi toprak bütünlüğünü ve soycu ihtilâfları önlemek için harcadığı emeğe saygı duymaları gerektiğini ifade etmiştir. 


Öte yandan, 11 Eylül saldırılarından sonra Amerika'nın Afganistan'a müdahale etmek için kullandığı sözde İslamî terör ile mücadele iddiası çok geçmeden Çin tarafından Doğu Türkistan'daki Doğu Türkistan İslâm Hareketi'ni hedef göstererek uygulamakta olduğu şiddetin meşruiyetini tüm dünya kamuoyuna karşı iddia etme imkânını vermiştir.


Giderek üretim kapasitesini arttıran Doğu Türkistan'da, bugün kişi başına düşen millî gelir de artış göstermiştir. Enerji üretiminin %85 gibi büyük bir bölümünü Doğu Türkistan kanadıyla karşılayan Çin, yer altı kaynakları bakımından da diğer bölgelerden daha fazla birikime sahip olan bu bölgede ileriye yönelik büyük bir mücadele vermektedir. 


Her ne kadar Çin-Uygur ihtilâfında baş etken olarak Burkancılar'ın Müslümanlar'a yönelik katliamı gösterilse de meselenin temelinde başka etkenler yatmaktadır. Bunlar şöylece sıralanabilir:


1-Doğu Türkistan toprakları hem tabiat kaynakları bakımından zengin, hem de ticaret yollarının üzerinde bulunan önemli bir bölgedir. Burada Çin'in yıllık pamuk üretiminin %90 kısmı üretilmekte, tarım ve hayvancılık çok gelir getirmekte, zengin petrol-doğal gaz ve kömür kaynakları (Çin'deki varlığın %30 kısmı) bulunmaktadır. Dolayısıyla Çin, baskı altındaki azınlıkların ayaklanmasından, rakiplerinin ve düşmanlarının bozguncu faaliyetinden ve bunun bir sonucu olarak da oradaki tabiyat kaynakları üzerindeki ve çok önemli olan milletlerarası ticaret yollarının hâkimiyetini kaybetmekten korkmaktadır.


2-Çin'de, Uygurlar'dan başka yüzlerce farklı din ve soy topluluğu yaşamaktadır ve Uygurlar'a verilecek en ufak bir tavizin Çin'in istikrarını bozabileceğinden korkulmaktadır. Zaten, iki yüz yılı aşkın bir süre ile sürmekte olan işgâle karşı defalarca ayaklanmış olan Uygurlar, Çin'in gözünde sabıkalıdır. Bu yüzden orada zulme varan bir şiddet uygulanarak Uygurlar'ın ortadan kaldırılmasına çalışılmaktadır.
3-Son yüz yıldan beri Çin'de şiddetli bir ahlâk çöküntüsü ve maddecilik ortalığı giderek fazla sarmaktadır. Bu ortamda, İslâm'ın cazibe merkezi olmasından ve Çin'de derin yarılmaların meydana gelmesinden korkulmaktadır.


4-Çin, nüfus, bilim, sanayi, ticaret, sanayi vb alanlarında dünyanın büyük güçlerinden birisidir ve başa güreşmektedir. ABD, Japonya, AB, Rusya ve Hindistan başlıca rakipleridir. Dolayısıyla, yukarıda sayılan alanlarda ve bunlarla ilişkili olan alanlarda şiddetli bir rekabet ve istihbarat çalışmasının yanı sıra, ABD başta olmak üzere, rakip devletlerin tümü Çin'deki toplum olaylarını çok yakından takip etmekte ve fırsat buldukça dünya kamuoyunda Çin'i eleştirerek baskı yapmaktan geri kalmamaktadırlar. Çin de bunun olumsuz etkilerinin çok tahrip edici olacağını peşinen kabul ederek, içeride şüpheli topluluklara sıkı bir yönetimin ötesinde zulüm uygulamaktadır. 


Unutulmamalıdır ki Çin'de, binlerce insanın topluca katli tarih boyunca sıkça rastlanan olaylardandır. Hatta kısa bir sürede 40-50 milyon insanın ölümüne sebep olan siyaset uygulamaları da varır. Böyle bir geleneği olan bir buçuk milyarlık bir ülkede, Uygurlar'ın başına da korkunç işlerin gelmesinden ciddî olarak korkulmalıdır. 


Çin'de yaşamakta olan Uygurlar'ın ve öteki azınlıkların selâmete kavuşmaları, ancak kendilerinin içeride ve dışarıda çok akıllı bir siyaset yürütmesiyle ve dünya çapında barışçı, büyük ve sürekli bir mücadele ile mümkün olabilir. Çin, insan hakları ve Türkler'in ve Müslümanlar'ın dostluğu konusunda mutlaka ikna edilmelidir. Bu vâdide, Türkiye Cumhuriyeti ve İslâm Ülkeleri İşbirliği Teşkilâtı başta olmak üzere, insanlığın tümüne büyük iş düşmektedir.