Öfke kötü bir arkadaştır, kusur ve çirkinlikleri açığa çıkararak, insanı kötülüğe yakınlaştırarak iyiliklerden uzaklaştırır. Yalancıların sıfatlarından birisi de: önce sana diller döker, birçok şeyler vaat eder, sonra senden vazgeçer, daha sonra da arkandan seni cekiştirir. Zalime gelip çatan adalet günü, mazlumun uğradığı cevir ve cefa mihnetinden çetindir. (Hz Ali)
Tarihte Cemel Vakası adıyla meşhur olan savaşın sonunda Hz. Ali galip gelir. Talha ve Zübeyir de dâhil olmak üzere çok sayıda sahabe de hayatını kaybeder. Bu savaşta ölenlere çok üzülen ve cenaze hizmetlerini bizzat yürüten Hz Ali, Hz Âişe'yi de hanımlardan oluşan bir heyet refakatinde Medine'ye gönderir. Savaş meydanında ele geçen mal ve savaş teçhizatını da ordusuna ganimet olarak dağıttıktan sonra Muaviye'yi tekrar biata davet eder ama yine bir sonuç alamaz. Hz. Ali'nin, Suriye valiliğine tayin ettiği Sehl b. Huneyf'in Suriye'ye girişini engelleyen Muaviye, Hz. Osman'ın Dımaşk'a gönderilen kanlı gömleğini caminin minberine astırarak halktan onun kanını dava etmek için biat alır. Hz. Ali'nin kendisini itaate davet etmek için gönderdiği elçiyi de cevapsız geri döndürür ve Hz. Osman'ın katillerinin öldürülmesi dışında hiçbir teklifi kabul etmeyeceğini söyler. Ayrıca Hz. Ali'yi isyancıların suç ortağı olmakla itham ederek Hz Osman'ın kanını dava edeceğini tekrarlar. Muaviye, Hz. Ali'ye bir de mektup göndererek Osman'ın katilleri kendisine teslim edilirse biat edeceğini, aksi takdirde savaşacağını bildirir. Mektupta yazılanların okunması üzerine, Medine'de Mescid-i Nebevî'yi dolduran asilerin hepsi birden, "Osman'ın katilleri biziz!" diye bağırırlar (Nasr b. Müzâhim, s. 86). 
Muaviye'nin isyan etme konusunda ki kararlılığını gören Hz. Ali onunla mücadele hazırlıklarına başlar. Bu yüzden ashap tekrar bu defa da Sıffîn 'de karşı karşıya gelirler. (H 36 / Haziran 657). Savaşın kaçınılmaz hale geldiğini gören Hz. Ali Mısır, Kûfe ve Basra valilerine haber göndererek hazırlanmalarını emreder. Muaviye, Hz. Ali'nin savaş için yola çıktığını öğrenince o da ordusuyla birlikte Irak istikametine doğru hareket eder. Rakkalılar'a kurdurduğu köprü vasıtasıyla Fırat nehrini geçen Hz. Ali, iki tarafın öncü birliklerinin karşı karşıya geldikleri haberi ulaşınca, Eşter'i yardıma gönderir. Öncü birliklerine ulaştığında kumandayı üstlenmesini, çatışmayı çıkaran taraf olmamalarını, ancak rakiplerini yakından takip etmesini emreder.
İki tarafın orduları 36 yılı Zilhicce ayının ilk günlerinde (Mayıs 657 sonları) savaşın yapıldığı bölgeye ulaşır. Daha önce gelen Muaviye kuvvetleri, ordugâh olarak Roma devrinden kalan tarihî şehrin harabeleri civarında geniş bir düzlüğü seçerek Fırat'a ulaşan tek yolu tutmuşlardı. Hz. Ali ordusunun su almasına izin verilmemesi üzerine başlayan çatışmalar Hz. Ali taraftarlarının üstünlüğüyle sona erer. Hz. Ali, elçileri vasıtasıyla Muaviye'yi tekrar bir daha kendisine biata davet eder. Ancak Muaviye bu teklifi de reddederek, Hz Ali'nin, Hz. Osman'ın öldürülmesine göz yumduğu ve katillerini ordusunda barındırdığı iddiasını tekrarlayarak katiller teslim edilmediği takdirde savaştan başka bir şeyi kabul etmeyeceğini bildirir. Bunun ardından gönderdiği bir heyetle katillerin kendisine teslim edilmesini, Hz. Ali'nin halifeliği bırakmasını ve müslümanların şûra ile başlarına yeni bir halife seçmelerini teklif eder (Nasr b. Müzâhim, s. 200; Taberî, V, 7). Muaviye'nin bu ısrarı yüzünden görüşmelerden sonuç alınamaz. Yani katiller teslim edilse bile Hz. Ali'ye biat etmeyeceğini bildirir. Bu durumda anlaşma ihtimali ortadan kalktığı ve savaşın kaçınılmaz hale geldiği için taraflar savaş hazırlıklarını hızlandırırlar. Hz. Ali askerlerine çatışmayı başlatan taraf olmamaları, kaçanları ve yaralıları öldürmemeleri, evlere girmemeleri, kadınlara asla dokunmamaları talimatını verir. Neticede Rakka ile Balis arasında Fırat nehrinin sağ kıyısında yer alan Sıffîn ovasında iki taraf arasında çatışmalar başlar.  Toplu savaştan çekinildiği için iki taraftan meşhur kumandanlar emirlerindeki piyade ve süvari birliklerinin başında birbirleriyle savaşmaya başlarlar. Süvari ve piyade kuvvetlerinin üç ay süren ve tarafları oldukça bıktıran mücadeleleri, "leyletü'l-herîr" adıyla meşhur olan 9-10 Safer 37 gecesi cuma sabahına kadar bütün şiddetiyle devam eder. Çatışmalar sırasında Ammâr b. Yâsir, Muâviye'nin askerleri tarafından şehit edilir. "Ammar'ı isyancı bir topluluk öldürecek" mealindeki hadisi (Müslim, "Fiten", 72-73) Muaviye ordusunu olumsuz yönde etkiler. Hz. Ali'nin ordusu aynı gün isyancı birliklere karşı kesin bir üstünlük sağlayarak Muaviye'nin çadırına kadar yaklaşırlar. Bu sırada Hz. Ali'nin Muaviye'yi mübarezeye davet ettiği, ancak onun bunu göze alamadığı belirtilmektedir. (Nasr b. Müzâhim, s. 274-276; Dîneverî, s. 170)
Hz Alinin, kumandanı Mâlik el-Eşter vasıtasıyla karşı tarafa son ve öldürücü darbeyi indirmek üzere iken, ümidini tamamen kaybeden Muaviye'nin imdadına Amr b. As yetişerek iki taraf arasındaki ihtilâfın halledilmesi için Allah'ın kitabının hakemliğine başvurulması tavsiyesinde bulunur. Bunun üzerine Muaviye büyük Şam Mushaf'ını beş mızrağın ucuna bağlatarak taşıtır. Askerleri de yanlarında bulunan Mushafları mızraklarının ucuna bağlayarak, "Ey Iraklılar! Savaşı bırakalım; Allah'ın kitabı aramızda hakem olsun" diye bağırırlar. Bu hareket Hz Ali'nin ordusundaki Kurrâ'nın üzerinde Amr 'ın beklediği tesiri gösterir. Hz Ali'nin bunun bir hile olduğu hususundaki ikazlarına rağmen ordusuna söz dinletemez ve Kurrâ'dan birçoğunun ısrarıyla hakem kararına başvurulması teklifini kabule mecbur kalır. Hz. Ali Ebû Mûsâ el-Eş 'Ari'yi, Muaviye de Amr b. As'ı hakem tayin ederler. Taraflar Sıffîn 'de, hakemlerin Allah'ın kitabı, gerektiğinde de Rasûlullah'ın sünneti ile hükmedecekleri şartıyla anlaşırlar… (17 Safer 37 / 4 Ağustos 657). 
"İlim hiçbir servet ile satın alınmaz. Onun içindir ki, bir cahil ne derecede zengin olursa olsun, en fakir bir âlim ile mukayese olunmaz" diyen Hz Ali KerremAllahu veçheyi rahmetle anıyoruz. Ruhu şad olsun.