Savaşlarında bir hukuku ve ahlakı vardır. Tarih boyunca çok savaşlar gördük. Kimilerine şahit olduk, çoğunu da kaynaklardan öğrendik.   
Geçmiş yıllardaki savaşların tarihi seyirlerine baktığımız zaman genellikle toplulukların yaşadıkları yerlerden uzak meydanlarda olmuştur. Atalarımız bütün savaşlarda, hiçbir zaman sivillere dokunmadıkları gibi her zamanda onları korumuşlardır. Bu da atalarımızın ne kadar onurlu bir toplum olduklarının ve amaçlarının Fisebilillah uğrunda,  İslam'ın hakka ve adalete dayanan bir yaşam tarzı olduğunu göstermek amaçlı olduğunu görmekteyiz. Biz müslümanlar için Allah (cc) Resulünün hayatı ve uygulamaları son derece önemlidir. Peygamberimizde savaşlarda çocuklara, kadınlara, ihtiyarlara, meskenlere, ibadethanelere, kesinlikle dokunulmamasını emretmiştir. Zira müslümanlar Allah yolunda mücahedenin, sorumluluğun, hakkın ve adaletin herkese ulaştırılmasının, gâziliğin ve şehitliğin ne demek olduğunu iyi bilen insanlardı. Bunun tarihte binlerce örnekleri vardır. Atalarımız çok sayıda zaferler kazanmışlardır ama hiçbir zaman bu gün ki Gazze de olduğu gibi çoluk, çocuk, kadın, ihtiyar demeden katliam ve yıkım yapmamış, inanç değerlerine de karışmamışlardır. Herkes ibadetlerini istedikleri şekilde ibadet hanelerinde yapabilir demişlerdir. Gayri Müslimlerin büyük bir çoğunluğu da müslümanların bu hoş görüleri, hakka ve adalete dayanan inanç değerleri karşısında gerçekleri görerek kelime-i şehadeti getirerek İslam'ın nuru ile şereflenerek dünya ve ahiret mutluluğunu yakalamışlardır.  
Yahudiler özgür oldukları halde, Peygamberimiz zamanında, hiçbir zaman sözlerinde durmamışlar, anlaşmalarına sadık kalmamışlar ve her fırsatta da ihanet etmişlerdir. Osmanlı zamanında da aynısını yapmışlar ve sürekli devlet yetkililerinin en zayıf anlarını kollamışlardır. Geçmişte Theodor Herzl (Yahudi Devletinin kurulmasını amaçlayan fikir babası) II. Abdülhamid hana, Ekim 1879'da Osmanlının dış borçlarının ödenmesi şartı ile Filistin bölgesinde bir Yahudi devletinin kurulmasına musade etmesini istemiştir. II. Abdülhamid ve Babıali bunu reddetmiştir. Abdülhamit Han buna musade etmeyeceğini ve askerlerin kan ile aldıkları yerlerin ancak kan dökülerek verilebileceğini söylemesi üzerine de Kızıl sultan demişlerdir. Yahudiler Cennet mekân 2. Abdülhamit Hana kızıl sultan demişlerdir ve ne acıdır ki yakın tarihlerimize kadar da bizim tarih kitaplarımızda da 2. Abdülhamit han kızıl sultan olarak tanıtılmıştır. Ve yine ne acıdır ki 2. Abdülhamit Hanın halifelikten azil edildiğini tebliğ eden heyette sözcü olarak bulunanlar ise Selânik mebusu Yahudi Em manuel Karasu, Ermeni Aram, Bahriye feriği Arif Hikmet ve Draç mebusu Arnavut Esad Toptani'dir.  
Katliam, yıkım ve işgal için fırsat kollayan İsrail Devlet başkanı ve yöneticileri savaş sucu işleyerek Gazze üzerine binlerce ton bomba, üstelikte Birleşmiş milletlerce yasaklanmış olan kimyasal bombaları atarak harabe bir mezarlığa çevirmişlerdir. Binlerce ev yıkılmış ve yine binlerce bebek, çocuk, kadın, ihtiyar masum o yıkıntılar altında kalarak can vermişlerdir. O insanların bedenleri de günlerdir oralardan çıkarılarak defin edilmeyi beklemektedirler. Hasta haneler yaralılarla doldu taştı. Topraklarını genişletme amacından başka bir derdi olmayan, merhametten yoksun olan ve insanlıktan nasiplerini almamış olan eli kanlı katil İsrail devlet başkanı ve yöneticilerinin gözlerini kan bürümüş olmalı ki ambulanslar başta olmak üzere sağlık ocaklarını ve hasta haneleri de vurarak kullanılamaz hale getirdiler. Zaten elektrik, yakıt, içme suyu, gıda gibi hiçbir ihtiyaç maddesi yok. İki milyon civarındaki masum insanların her türlü ihtiyaç maddesini keserek tepelerine binlerce ton hem de çoğu kimyasal bomba yağdırmışlardır. Bu zulmü hem de gücü elinde bulunduran, haktan, adaletten ve özgürlüklerden dem vuran ABD ve Avrupa Birliği Ülkelerinin korumasında. Tarihte çok ayak oyunları dönmüştür,  birçok katliamlar yapılmıştır ama her halde dünya böyle bir zulme şahit olmamıştır.   
Her şeye rağmen İsrail'in ateşkese boyun eğmesi ve elindeki çok sayıda ki Filistinli esiri serbest bırakması Hamasın onurlu mücadelesinin bir tecellisidir.  Zira Aksa Tufanı olmasa da İsrail'in bir başka bahane bulup Gazze'ye saldırabileceğini, dünyanın ilgisi Gazze üzerinde değilken de katliama ve soykırıma devam edip aynı sayıda insanı, çocuğu zaman içerisinde öldüreceğini sorumluluk sahibi tüm müslümanlar bilmektedir. Onun için hiç kimse bu kadar katliamdan, bu kadar yıkımdan ve zulümden sonra zafer mi olur? demesin. Hamas, sadece İsrail'i durdurmakla, sadece İsrail'le pazarlık yapmakla, sadece Filistinli esirleri kurtarmakla kalmamış çaresizlik içinde çırpınan müslümanların onurlarını da korumuştur. Hamas Filistin'de tüm imkânsızlıklara rağmen dimdik ayakta olduğunu ve kanımızın son damlasına kadar savaşacağız mesajını tüm dünyaya göstererek Gazze'lilerin de umudu olmuştur. Hamas Filistin'de yeni bir destan yazarak, tarihe önemli bir not da düşmüştür. Aynı zamanda dünyanın gözü önünde gerçekleşen yıkım ve soykırıma tepkisiz kalan hatta soykırımı destekleyen Batı'nın maskesini düşürmüş, demokrasi, insan hakları, ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü, kadın ve çocuk hakları gibi kavramların da sadece kendileri için geçerli olduğunu da göstermiştir. Hamas, İsrail'in iç güvenliğini de sarsarak, Siyonizm'in ne kadar korkunç bir ideoloji olduğunu da tüm dünyaya göstermiştir. Bu savaşla birlikte İsrail'in gaddarlığı karşısında müslümanların da öfkesi öne çıkmıştır. Hamas direnişi tüm dünyada zulme başkaldırının bir rol modeli olmuş ve müslümanlar da bu direniş sayesinde kimliklerini ve kişiliklerini yeniden keşfetmişlerdir. Hamas, aynı zamanda müslümanmış gibi görünen, müslüman devlet başkanlarının da maskesini düşürmüş, onların nasıl korkak, pısırık, şahsi çıkarlar peşinde koşan, kimliksiz, kişiliksiz, samimiyetsiz insanlar olduklarını da göstermiştir. 
Hamas, aynı zamanda yapılan zulümler karşısında, dünya genelinde, her kesimden korkusuzca feryat eden, tavır koyan nice kimlikli, kişilikli insanların da var olduklarını, ne kadar samimi, ne kadar yürekli ve vicdanlı olduklarını da göstermiştir.