Fil Vakasından on üç yıl kadar sonra, Mekke'de doğmuştur. Baba tarafından soyu, Câhiliye döneminde Kureyş kabilesinin sefâret işlerine bakan, Kâ'b kabilesindendir. İyi ata bindiği, iyi ok attığı ve pehlivan yapılı, şiire meraklı olduğu, güzel konuştuğu, okuma yazma bildiği, ticaretle uğraştığı, bu maksatla Suriye, Irak ve Mısır'a gittiği, Kureyş kabilesi adına elçilik görevinde bulunduğu rivayet edilir.
Kureyş 'in bazı ileri gelenleri gibi putperestliğe bağlı kalarak önceleri Peygamberimize ve İslâmiyet'e karşı düşmanlık gösteren, bilhassa kabilesinden müslüman olanlara işkence yapan Ömer, bi'setin 6. yılında (616) müslüman olmuştur. Hemen hemen bütün kaynaklarda yer alan meşhur rivayete göre Hz Hamza'nın İslâm'ı kabulünden sonra Müşriklerin Peygamberimizi öldürme kararını uygulamak üzere harekete geçen Ömer, yolda Nuaym b. Abdullah'tan, kız kardeşi Fâtıma ile eşi Sâid b. Zeyd 'in müslüman olduğunu öğrenince, yolunu değiştirerek onların evine gider. Sâid, amcasının kızı ve Hz Ömer'in kız kardeşi Fâtıma ile Hz Ömer de onun kız kardeşi Atike ile evliydi. Peygamberimiz iki Ömer'den birisinin iman etmesi için dua etmişti. Ebu Cehilin diğer bir adı da Ömer'di ama hidayet Hattap oğlu Ömer'e nasip olmuştur. Said ve hanımı, Ömer'den önce Müslüman olmuşlardı. Öncelikle onları haklamak için kapılarına dayanır. O sırada kulağına, o zamana kadar hiç duymadığı lahuti bir ses gelir. "Nedir o okuduğunuz?" Telaş ve heyecan içinde bulunan Said: "Bir şey yok" dediyse de, Ömer eniştesini tartaklamaya başlar. Kız kardeşi Fâtıma'ya da bir tokat atarak burnunu kanatınca Fatıma, biz artık müslümanız, Allah'a ve O'nun Resul'üne iman ettik. Ne yapsan da dinimizden dönecek değiliz" Kardeşinin bu cesurca çıkışı, Saîd'in de sorulara samimi cevaplar vermesi üzerine insafa gelen Ömer, okudukları ve işittiği Kur'an sayfalarını getirmelerini ister. O sırada perde arkasında saklanan Habbâb ortaya çıkarak âyetleri ona uzatır. Hz. Ömer okuma yazma bilenlerdendi. Allah'ın azamet ve kudretini anlatan Tâhâ Suresi'nin ilk âyetlerini okuyunca kalbi yumuşayarak hidayet nurunu görmeye ve fark etmeye başlar. Peygamberimizin bulunduğu yere giderek iman nuru ile şereflenir. 
Diğer bir rivayete göre ise; Bir gece Kâbe'ye gitmiş ve orada Kâbe'yi önüne alan Hz. Peygamber'in Beytülmakdis'e doğru namaz kıldığını görünce Kâbe'nin örtüsü altına saklanarak, Peygamberimiz 'in okuduğu Kur'an'ı dinlemiştir. O anda ise Peygamberimiz, Kureyşliler 'in, Kur'an için, "Şairlerin, kâhinlerin veya Muhammed'in uydurmasıdır". Şeklindeki sözlerine cevaplar veren (Hâkka suresinin 41-46) Ayetlerini okumaktadır. Onları duyunca müslüman olmaya karar verdiği, Peygamberimizi takip ettiği, Peygamberimizin de onu fark edince "Ne var Yâ Ömer?" diye sorması üzerine de, "Allah'a, Resulüne ve onun Allah katından getirdiği şeylere iman etmeye geldim" dediği, Resûlullahın da, "Ey Ömer! Allah sana hidayet nasip etti" diyerek göğsünü sıvazladığı ve imanda sebat etmesi için ona dua ettiği şeklindedir. (Müsned, I, 17; İbn Hişâm, I, 346-348). Hz. Ömer'in müslüman oluşunun Peygamberimizin, "Yâ Rabbi! İslâmiyet'i Ömer b. Hattap veya Amr b. Hişâm (Ebû Cehil) ile güçlendir" duasının bir tezahürü olduğu belirtilmektedir. Hz. Ömer müslüman olduğu gece, Ebû Cehil' in evine giderek İslâm'ı kabul ettiğini bildirir. Ertesi gün de müslüman olduğunu bütün Kureyşlilere ilân eder. Onun İslâmiyet'e girmesinden sonra müslümanlar ilk defa Kâbe'de toplu olarak namaz kılmaya başlamışlardır. 
Müslümanlar Medine'ye hicret etmeye başlayınca Ömer de yanında ağabeyi Zeyd, eşi ve oğlu Abdullah başta olmak üzere akraba ve arkadaşlarından oluşan yirmi kişilik bir kâfileyle Mekke'den ayrılarak Kuba'ya giderler. Orada Rifâa b. Abdülmünzir'in evine misafir olurlar. Peygamberimiz bir evde toplanan Ensar'ın erkeklerinden biat alırken, kadınların başka bir evde toplanmasını ve onlardan da kendisi adına Hz. Ömer'in biat almasını istemiştir. Peygamberimiz, Ömer'i Mekke'de Ebû Bekir'le, Medine'de Benî Sâlim kabilesinden İtbân b. Mâlik ile kardeş ilân etmiştir. Peygamberimizin Medine'ye gitmesinden sonra diğer birçok muhacir gibi Kuba'da oturmaya devam eden Hz Ömer, gün aşırı Medine'ye giderek Peygamberimiz ile görüşür, yeni nâzil olan âyetleri ve Peygamberimiz 'den öğrendiklerini birbirlerine anlatırlardı (Buhârî, "?İlim", 27; İbn Hişâm, I, 474-477, 505).
Katıldığı seriyyeler dışında Peygamberimizin yanından hiç ayrılmayan Hz. Ömer kumandanlığını Peygamberimizin yaptığı bütün savaşlarda, Hudeybiye Antlaşması, Umretü'l-kazâ ile Vedâ haccında bulunmuştur. Peygamberimiz Hudeybiye 'de Kureyşliler'le görüşmek üzere Hz Ömer'i Mekke'ye göndermek ister. Ancak o Kureyşliler 'in kendisine karşı büyük bir düşmanlık beslediğini ve orada kabilesinden kendisini koruyacak kimsenin bulunmadığını söyleyerek Hz. Osman'ın gönderilmesinin daha uygun olacağını teklif eder ve Peygamberimiz tarafından da münasip görülür. Hudeybiye Antlaşması'nda yer alan, Peygamberimizin ve müslümanların o yıl umre yapamayacakları, müslüman olup, Hz. Peygamber'e sığınanların Kureyşliler'e iade edileceği gibi şartları içine sindirememişti. Bu antlaşmanın Feth sûresinde "feth-i mübîn" olarak nitelendirilmesini de anlamakta güçlük çeker ve Medine'ye dönme kararını bir türlü kabul edemez. Kendisini Hz. Ebû Bekir ikna etmiş ve daha sonra da antlaşmanın sonuçlarını görünce bu tavrından dolayı pişmanlık duymuştur. Peygamberimiz, Hayber'in fethinden sonra Havâzinliler'e karşı gönderdiği otuz kişilik müfrezenin başına Hz. Ömer'i kumandan tayin etmiştir. Peygamberimiz Mekke'nin fethinden sonra, Kâbe'deki resimleri imha vazifesini de ona vermiştir. 
Müslüman olduğu günden itibaren, Kur'an'ın mesajının, dünyanın her tarafına ulaşması için gayret gösteren, ömrünü Allah (cc) yoluna adayan, adaleti ile dünyaya ün salan Hz Ömer'i rahmetle anıyoruz, ruhu şâd olsun.