Peygamberimiz; “Müslümanlarla Yahudiler çarpışmadıkça kıyamet kopmayacaktır. Yahudi taşın, ağacın arkasına saklanacak, bunun üzerine o taş, o ağaç Yahudi’yi kovalayan kimseye, ‘Ey müslüman! Arkamda bir Yahudi var, gel onu öldür!’ diyecek…”?(Buhârî Cihâd 94, Müslim Fiten 82) 
Peygamberimiz on dört asır önce Yahudilerin bu kadar acımasız ve zalim olduklarına vurgu yapmıştır. Gazze’deki yaşananlar bunun açık göstergeleri değilmidir? Medine de her fırsatta Allah (cc) Resulüne ihanet edenler, suikast düzenlemeye çalışanlarda bunlar değiller miydi? Hani meşhur bir laf vardır; “Huylu huyundan vaz geçmez” diye. Yıllarda, asırlarda geçse Gazze’de görüldüğü üzere hain hainliğinden, katil katilliğinden, zalim de zalimliğinden vaz geçmiyor. Dünyada yaşayan müslümanların bir kısmının nemelazımcılığı, bir kısmının sorumsuzluğu, bir kısmının kralların sultası altında oldukları için seslerinin çıkmaması ve birlikte sesimizi yükseltemediğimiz için Gazze’deki, bombardıman, katliam, açlığa ve susuzluğa mahkûmiyet devam ederken akla, hayale gelmeyen zulümler de devam ediyor.    
Bu katliamlardan öncede Gazze bir açık hava hapishanesi idi ve de özgür bir şehir değildi ama o insanların inançlarının ve imanlarının ne kadar sağlam olduğunu gördük. Küçücük çocuklar bile şahadet şerbeti içerken Allah (cc) bize yeter diyorlardı. En çok dertlendikleri şey ise müslümanların kendilerini yalnız bırakmaları olmuştur. İsrail de demir kubbe olduğu halde İsrailliler bir yerlere gizlenirken, Gazze’lilerin tepelerine bombalar yağarken bile ilkel imkânlarla yaralıları yıkıntılar altından çıkararak, hasta hanelere yetiştirmeye çalıştıklarına da şahit olduk. Bunları ancak imanı kâmil olan, Allah’a (cc) ve ahiret gününe iman eden, kardeşliğin ve şehitliğin ne demek olduğunu bilenler yapabilir. Dünyanın gözü önünde Netanyahunun askerleri, gözünü kırpmadan günahsız masum bebekleri, suçsuz çocukları, yüreği yangın yerine dönerek feryat eden anneleri vicdansızca katlediyor. Bu masum çocukların çığlıkları, ağlamaktan göz pınarları kuruyan annelerin feryatları, İsrail’i yerle yeksan edecektir inşallah. Ey İsrail, ey Netanyahu bilesiniz ki erde olsa geçte olsa mazlumların ahı yerde kalmayacaktır. Elektriği, suyu kesen, ekmek fırınlarını, o bölgeyi terk etmeye çalışan masumları, sığınma kamplarını, ambulansları, Hasta haneleri bombalayarak dünyanın gözü önünde katliam yapanlardan daha zalim kim olabilir. Gazze’ye yönelik saldırının başladığı günden bu tarafa iki yüzden fazla sağlık personeli şehit oldu, ambulanslar imha edildi, sayısız hastane ve sağlık ocakları hizmet dışı kaldı. Bundan daha büyük bir zulüm olabilir mi? Tek kelime ile bunları ancak Paranoyak hastalar yapabilir ve derhal tımarhanelerde tedavi görmeleri gerekir. 
Hamas zor bir zamanda ortaya çıkarak mazlum Gazze halkının umudu olmuştur. İnsanlığın, dünyanın gözü önünde katledilmesine isyan eden, meydanları doldurarak dünyanın dört bir tarafında bu katliamın durdurulması için haykıranların gönüllerinde mazlumların savunucuları olarak yer ettiler. Hamas, dünyanın gözü önünde harabe bir mezarlığa çevrilen Gazze’deki vahşete hiçbir tavır koyamayan, islam dünyasının zalim liderlerine, rejimlerine sizlere yazıklar olsun derken, onlara başkaldıramayan müslümanların da duaları oldu.?Büyük bir kırılmanın yaşandığı, çaresizce katliamlara seyirci kaldığımız zor zamanlardan geçiyoruz. Dünya, başta Netanyahu olmak üzere Yahudilerin ne kadar zalim, gaddar, ve acımasız olduklarını, ellerine fırsat geçtiği zaman neler yapabileceklerini gördü. Başta Avrupa ülkeleri halkları olmak üzere insanlar şimdiye kadar hiçbir şeye bu kadar tepki göstermemişlerdi. Gazze, bir avuç Yahudi’nin ihtiraslarının dünyayı nasıl esir aldığını ve kölesi yaptığını da gösterdi. Yahudi lobilerinin başta ABD ve Avrupa ülkelerini nasıl esareti altına aldığını da gördük.  
Bizleri en çok düşündüren, İslâm tarihi boyunca Yahudiler, Müslümanlardan büyük bir himaye, yardım ve destek görmelerine rağmen, neden gasp ederek, öldürerek ve de zulmün envâi şeklini uygulayarak Ortadoğu’da hep müslümanlara cehennem hayatı yaşatıyorlar. Hem de Yahudiler, kendilerini kitleler hâlinde katledenlerin Avrupalılar olmalarına rağmen, neden acımasızca hep müslümanlara zulmediyorlar, katlediyorlar ve de topraklarını ellerinden almaya çalışıyorlar/alıyorlar? Bilakis Yahudilerin katledilmelerine her zaman müslümanların engel olarak, onları korumalarına rağmen? Yahudiler bebek, çocuk, kadın, ihtiyar demeden müslümanları katlediyorlar, üstelikte tarih boyunca kendilerini katledenlerin, oradan oraya sürenlerin Hıristiyanlar olmalarına rağmen? Neden bu kadar nankörler demeden geçemiyoruz. Çünkü Cenabı Mevla asırlar önce Kur’an da; “İnkâr edenler de birbirlerinin dostlarıdırlar. Eğer siz bunu (birbirinizle yardımlaşmayı) yapmazsanız, yeryüzünde bir fitne ve büyük bir fesat olur” (Enfal 73) buyururken Peygamberimiz ise “Küfür tek millettir” diyor. Bunların asırlar önce rast gele söylenen ifadeler olmadığını, Filistin de yaşanan olaylar net bir şekilde göstermiştir. Bu acı gerçeği hiçbir zaman unutmamak gerekir. Küfür milletinin neler yaptıklarını ve de neler yapabileceklerini bir kez daha gördük. Cihan harbi sonrası İngilizler İslâm dünyasının haritalarını cetvelle çizdiler. Şimdi ise katil Yahudiler kanla çiziyorlar. Gazze halkını güneye (Sina Çölüne) doğru göçe zorluyor. Amaçları ise orasını tamamen boşaltarak Yahudilere tahsis etmektir. Yahudiler bu çılgınlıkları ile Kur’an’ın “Belhüm adall” (hayvandan da aşağı) olarak tarif ettiği bir insan türü olduklarını dünya âleme ispat ettiler. Kur’an da bunların bozguncu, acımasız ve lanetli bir millet oldukları sade bir dille anlatılır. Bu da Kur’an’da çizilen sapık Yahudi portresinin, Kur’an’ın nasıl mucizevi bir kitap olduğunu göstermektedir. Netanyahu nun işlemiş olduğu insanlık suçlarından dolayı yargılandığı günleri de görürüz inşallah. İnsan hakları, özgürlük, barış, hukukun üstünlüğü gibi kavramların Yahudi ve Hristiyanlar için geçerli olduğunu ve de Birleşmiş Milletlerin bir anlam ifade etmediğini bir kez daha görmüş olduk.  
Yaşananlar, acilen İslâm dünyasının ortak karar alma mekanizmalarını geliştirerek barış gücü, güvenlik, iktisadî ve kültürel işbirliği teşkilatlarını devreye sokmalarının ne kadar elzem olduğunu göstermektedir.