Deprem Ülkesinin sıradan ve çaresiz bir üyesi olarak, televizyondan kurtarma çalışmalarında duydum bu sesi… Bir çocuk seslendi annesine:
Anne, Ben bişey yapmadım…
Üzerindeki beton ve demir yığınının altından kurduğu ilk cümleler bunlardı: Anne, ben bir şey yapmadım… İçinde bulunduğu duruma başka bir anlam veremiyordu çocuk. Mutlaka bir yaramazlık yapmıştı. Belliydi! Yaptığı kabahati hatırlamaya çalışıyor, bir türlü aklına getiremiyordu. Ne yapmış olabilirdi ki bu en kötü cezayı alacak? Annesi de yoktu ortalarda. Aslında en büyük ceza buydu onun için: Annesizlik… Cezasına razıydı; Tek annesinin sesini duyabilseydi… O yüzden hemen kabul etmeli, itiraf etmeliydi suçunu. O zaman annesi sesine cevap verecek, eskisi gibi şefkatli, dünyanın en güzel sesiyle seslenecekti ona…
Yayın yapan kamera çocuğa odaklandı. Sunucu orijinal bir haber yakalamanın heyecanıyla düzgün cümleler kurmakta zorlanıyordu. Çocuk, onca insanın ilgisi ve alâkasının üzerinde olmasına aldırmıyor, onu arıyordu… 
Anne! Anne ben bir şey yapmadım…
Çocuk o an orada Ülke gündemine oturduğunun ve herkesin gözünün onda olduğunun farkında da değildi. Seslendiği ve görmek istediği tek bir kişi vardı ama o yoktu… Sonra döndü, başını çevirdi. Biraz önce çıktığı enkaza baktı. Evet… Annesi oradaydı… Orada olmalıydı. Aklı başına gelmeye başlamış, sesini kesmiş ve moloz yığınına odaklanmıştı. Bu suçu tek başına işlememiş, annesinin hatta tüm ailesinin de içinde bulunduğu büyük bir suç işlenmişti. Evet… Böyle olmalıydı…  Kendi cezasının daha az olduğunu düşündü ve az da olsa bir sevinç duydu… Ambulansa konduğunda aklı halâ oradaydı. Onlar da cezalarını çeksin, çıksınlar istiyordu. 
Ambulansta büyük bir abi daha vardı. Birlikte hastaneye giderken bir ara göz göze geldiler; "Sen de mi yaramazlık yaptın?" 
***
Okul Sosyal Medya Grubu'ndan bir yazı geldi. Deprem çalışmalarına yardımcı olmak için gönüllü arıyorlardı. Gönüllülüğün bürokrasi içerisindeki yeri nedir? Bundan sonrası vicdan meselesidir!
Salı günü Belediye önündeydim. Eski Belediye binası, yaraların sarılmasına hizmet ediyordu. Hiçbirisine gönüllü yazısı gitmediği halde, oradaydılar… Çorum spor amigosu, eski komşum Hülya abla, zabıta Erkan abi, oradan geçerken hareketliliği gören gençler, vatandaşlar… Herkes… Birisi kolinin ucundan kapmış, diğeri bir ucundan… Kaldıramıyorlar! Hemen başka birisi yetişiyor… Hanımlar koridora açılan odalarda hummalı bir tasnif ve paketleme telaşında. Delikanlıların gözleri tamamlanan kolilerde. Ağzı kapanıp ambalajlanan paketler, muhteviyatına göre üzeri yazılıp Belediye'nin önündeki tıra taşınıyorlar. 
Ertesi gün okulda, öğrencilerimiz ve ailelerinin getirdiği yardımları tasnif edip paketledik. Öğlene kadar biriken paketleri 23 Nisan Ortaokulu Spor Salonuna götürmek için bir velimiz geldi. 
Yaşlıca ama dinç bir adamdı… Daha biz ağzımızı açmadan "Buyurun arabamla emrinize hazırız…" dedi.
Torunu Melike, öğrencimizmiş. Tanıştık. Emekli öğretmenmiş o da… Torun Ankara'dan arayıp, Dede mutlaka git, öğretmenlerimize yardım et deyince, minibüsünü kaptığı gibi soluğu okulda almış.
23 Nisan'ın bahçesi ana baba günü… Hüseyin Kır, elinde cep telefonu ile  hararetli bir telefon görüşmesi yapıyor… Belli, dertli gibi suratı… Hayırdır hocam diyorum. Koli eksik, paketlemede sıkıntı var diyor. Ana sınıfı öğretmenleri Hilâl ve Sibel öğretmenleri görüyorum. Ellerinde koli bandıyla bir kutuyu bağlamaya çalışıyorlar. Bir hizmetli arkadaş keçeli kalem arıyor. Bir grup insan zincir oluşturmuş, paketleri araca yüklüyor… O sıra Davut geliyor, başında kalpağı… Tıra eşlik edeceklermiş Altan ile… Zor olacak sizin için, iyi giyindin mi? Diyorum. Yok! EvelAllah bana soğuk işlemez diyor… Milli Eğitim Müdürü'nü görüyorum. Bakıyor, bakıştırıyor… Nasıl oldu gibisinden izahat alıyor. Manzarayı görünce rahatlıyor… Bir kadın! Kimin nesi belli değil… Elinde bir tepsi… Yeni yaptım, buyurun deyip kurabiye ikram ediyor…    
Budur işte, budur memleket!
Böyle zamanlarda görürsünüz vatanı, vatandaşı, insanı…
Geçer o çocuğun hüznü elbet, biter feryadı?
Dönüp de bakma arkana, yalnız değilsin çocuk…
Bil ki Lise'de bir ablan ve sıkı sıkı tembihlediği bir de deden var…
Sana kavuşmak için can atan birçok abin, dayın, kuzenlerin var… 
Seni bu büyük ailede görmek isteyen ve elini hiç bırakmayacak bir sürü akraban var… Ve inan çekinme gelmeye! Biliyoruz, sen yapmadın; Bu senin suçun değil…