Değerli okuyucularım, bugünkü yazımda sizlere 15-20 sene önce Mecitözü ilçemizde görev yaparken polis lojmanlarından komşum olan sevdiğim bir arkadaşın beş vakit namaza başlama öyküsünü paylaşmak istiyorum. Bu öyküyü bizzat kendinden dinlemiştim.(1999) Ümit ederim zevkle okursunuz ve şu mübarek günlerde arkadaşın merhum ilk eşine bir Fatiha ikram edersiniz.
Genç polis memuruydu. Maaşa geçtiği için anne babası bir an önce oğullarını baş göz etmek ve nübüvvetlerini görmek istiyorlardı. Bu durumu oğullarına açtıklarında şimdilerde pek alışık olmadığımız şekilde 'Siz kimi uygun görürseniz benim kabulümdür' cevabını almışlardı. Oğullarından aldıkları güvence ile memleketleri olan Gümüşhane'nin bir köyünden bir tanıdıkları vasıtasıyla buldukları helal süt emmiş bir hanım kızla baş göz ettiler. 
Görücü usulüyle evlendiler ama çok mutluydular. Gezip tozarak evlenmelerine rağmen cicim ayları bitince huzuru kaybeden arkadaşları gıptayla bakıyor ve bazen de keşke bizde annemizin babamızın ısrarlı tavsiyelerini dikkate alsaydık da onların bulduğu biriyle evlenseydik diyorlardı.  
Genç polisin hanımı namaza çok düşkündü. Lakin kendisi sadece cuma ve bayram namazlarını kılıyor, eşi beş vakiti kılıver dediğinde, ''Ev sobalı, kim soğuk suyla abdest alacak, ihtiyarlayınca kılarım'' diye geçiştiriyordu. Bu duruma eşi çok üzülüyor ve 'Ne olur, Namazını bırakma. Namaz dinin direğidir.' diyerek yalvarıyordu.
 Çok geçmedi eşi rahatsızlandı. Hatta rahatsızlığına rağmen, zaman zaman kocasına ne olur 'Sen namaz kılmaya niyetlen ben sana beş vakit sıcak su hazırlarım, ıbrıkla da dökerim. Sen caminin kapısını samimi olarak bir tıkla. Gerisine karışma. Rabbim dilerse seni çeker alır ve bir daha bırakmaz' der ama bir türlü ikna edemezdi.
Polis arkadaş, bir pazar günü öğle namazına camiye gideyim de, hanımın dırdırında kurtulayım diye niyetlendi. Madem gidiyorum, hiç olmazsa Ulucami'ye gideyim ezan okununcaya kadar önündeki parkta otururum' dedi.  Camiye geldi, baktı gençler içeri giriyor bende dışarda oturuncaya kadar içere oturayım deyip içeri girdi. Mihraptaki genç imam, ateşli ateşli namazın öneminden bahsediyordu. Kendi kendine evde yağmurdan kaçarken camide doluya tutulduk diye aklından geçirdi. Ezan okundu. Namaza geçildi. İmamın, öğlenin farzını kıldırırken sureleri sessiz okuduğunu görünce bu imam yanıldı diye düşündü. Çünkü her hafta cumaya gittiğinde sureler açıktan okunurdu. İmamın açığını yakalamışçasına 'bunu daireye gidince imam hatip mezunu olan arkadaşıma sorayım'  diye içinden geçirdi.
Namaz sonrasında cenaze vardı. Tanımadığı halde temelli ona da gideyim de hanımın gözüne gireyim diye düşündü. Cemaatle beraber mezarlığa kadar gitti. Hatta arada bir tabuta omuz verdi. Cenazeyi toprağa koyarken yandaki ihtiyarların ''bunun işi epey zor, Allah kolaylık versin. pek namazda - niyazda gözü'' diye mırıldandıklarını duyunca sanki kendisine söyleniyor gibi hissetti. Bir anda kendisini toprağa tevdi edilen mevtanın yerine koydu.
Aynı zamanda eşinin sürekli 'Namaz dinin direğidir. Namaz huzurdur. Namaz berekettir. Namazı ihmal edenin işi ahrette zordur' deyip yalvarmasını düşünürken, aynı zamanda gayri ihtiyari '' tamam tamam söz, bir daha kılacağım'' diye mırıldandı. Sesi duyulmuş olacak ki 'adam kendi kendine konuşuyor' diye çevreden bakanlar olduğunu görünce utandı. Cenaze defnedilince koşar adım eve geldi... Eşine sımsıkı sarıldı... Yaşadıklarını bir bir anlattı ve bir daha namazı bırakmamaya söz verdi… Kılmadıklarını da kaza etmeye başladı. Hasta olan eşi çok sevindi, sanki şifa bulmuş gibiydi. 'Artık ölsem de gam yemem' dedi. Ve kaderin cilvesine bakın ki, bir kaç ay sonra Hakkın rahmetine erdi…
Polis arkadaş, eşinin vakitsiz bırakıp gitmesine çok üzüldü ama ölmeden önce namaz kıldığını görmesinin de buruk sevincini yaşadı.  Sonra ikinci bir evlilik yaptı. Bu eşi beş vakit namazı tam kılmıyordu. Bu sefer o ikinci eşine yalvarmaya başladı... O da kendisi gibi mazeret üretince, ''Ne olur, tek ben suyunu ısıtayım abdest aldırayım, yeter ki sen namazını bırakma'' diyordu… Ama nafile.
Sonra Marmara bölgesine tayinleri çıktı... 7,4 şiddetindeki depremi yaşadılar... Evleri yıkıldı. Aylarca çadırda kaldılar... Depremlerin ve akabindeki yaşam şartlarının ağır sonuçlarından biri de boşanmaların çoğalmasıdır. Maalesef onlarda buna maruz kaldılar… Ortada çocuk varken ayrıldılar.
O arkadaş şimdi bir emekli… Allah hayırlı ömürler versin... Rahmetli ilk eşinin de ruhu şad olsun... 
     *
TAVSİYE: 50 yılın birikimi olan, muhtevasında 660 adet farklı nükteli nasihatin yer aldığı Mahirane Söylemler ve -hikâyeden şiire sızan- Susamak kitaplarımı mutlaka okumanızı ve evlatlarınıza okutmanızı samimi olarak tavsiye ediyorum. Yukarıdaki telefondan iletişime geçerek, benden imzalı olarak (tanesi 50 TL) veya Osmancık'ta Topçuoğlu Mağazası'ndan temin edebilirsiniz.