Toplumun temel taşı olan aile aynı zamanda uygarlıklarında ilk kaynağıdır. İnsanın tek başına yaşamını sürdürmesi, neslin ve nesebinin devamı mümkün değildir. Birlikte yaşamanın insanlar için ne kadar önemli olduğu ayet ve hadislerde de bildirilmiştir.
"Kaynaşmanız için size kendi (cinsi) nizden eşler yaratıp aranızda sevgi ve merhamet peydâ etmesi de O'nun (varlığının) delillerindendir. Doğrusu bunda, iyi düşünen bir kavim için ibretler vardır." Burada, aile yapısının ruh ve beden sağlığının ne kadar gerekli olduğu ifade edilmektedir. Bizler müslüman bir toplum olmamıza rağmen neden çürümeye yüz tutmuş olan batı tipi bir aile yapısına özendiriliyor ve bu konuda da ısrar ediyoruz? Davranışlarımız, ahlakımız, yaşantımız ve uygulamalarımız Kur'an ve sünnete ne kadar uyuyor? İş, davranış, uygulama ve konuşmalarımızda Allah rızası ne kadar önceliğimiz? Kur'an-ın emri olan emri bil maruf nehyi ani'l-münker (iyiliği emredip kötülükten sakındırma) görevini usulüne uygun bir şekilde yeterince yerine getirebiliyor muyuz? Sorumluluklarımızın farkında mıyız ve bunlar için ne kadar gayret gösterebiliyoruz? Ailenin kaynaşarak ruh sükûneti bulup, huzura kavuşması için yüce Rabbimizin hikmetlerini hiç düşünüyor muyuz? Erkeksiz bir kadın veya kadınsız erkek eksiktir. Aile bu eksikliği bütünleyen kutsal bir yapıdır. İnsanlar çoğu kez bu derin sevgi ve şefkatin Allah'ın varlığına, birliğine, sonsuz ilmine, iradesine, azamet ve kudretine delil olduğunu idrak edememektedirler. Aile küçük bir dünya, aile hayatı ise dünyevi mutluluk için bir cennet ve muhkem bir kaledir. Yalnızlıktan dolayı mutluluğu yakalayamayarak intihar yolunu seçenlerin sayısı az değildir. Aile insanın huzur kaynağıdır ve öylede olması gerekir. İnsanın kendisini dinleyecek, anlayacak sıkıntılı zamanlarında rahatlatarak teselli edecek, sırlarını saklayacak insanlara her zaman ihtiyacı vardır. Gazzâlî "Kalpten kalbe yol gider." Der. Ailede huzur ve mutluluğun sağlıklı bir şekilde yürüyebilmesi, karşılıklı samimi duygularla sevgi, saygı ve anlayışa bağlıdır. Peygamberimiz "Kadın 4 şey için nikâhlanır. Sen dini güzel olanı tercih etki rahat edesin." buyurur. Aileyi ayakta tutan ve mutluluk katacak olan unsurlar, ahlaki ve manevi değerlerimizdir. Aile maddeden ziyade manevi unsurların ve inanç değerlerinin hâkim olduğu, insanın mutluluk ve huzur bulduğu bir müessesedir. Eğer evde Allah'a ve ahiret gününe iman hâkim olmazsa, aile yuvası ve bu güzelim dünyamız eşlere zindan olarak çok basit meseleler bile problem yumağı haline dönüşebilir. Çok yoğun boşanma davalarının olması da eşlerin manevi doyuma ulaşamadıklarından, her şeye dünya penceresinden baktıklarından, ahiret dertleri olmadıklarından, mutluluğun yollarını aramadıklarından ve sorumluluklarını bilmediklerinden kaynaklanmaktadır. İmkânlar zorlandığı zaman birçok güzellikler fark edilerek ailenin ne kadar önemli bir liman olduğu fark edilecektir.
Son yüzyılımızda batı kaynaklı olarak aile yapısını sarsan bir takım cereyanlar ortaya çıkmıştır. Sanayileşme süreci ile hayat müşterektir, kadın da çalışmalıdır anlayışıyla çok ağır iş şartları altında kadınlarımızın da çalışmaya yönlendirilmeleri aile yapısını sarsmıştır. Çocuklarla ilgilenme zamanı kısıtlanarak anne şefkatinden uzak büyümelerinin zemini hazırlanmıştır. Annede çalışmalıdır fakat çocuğun eğitimi ve çalışma şartları da göz önünde bulundurulmalıdır. Bu şekilde aile yapısının kimyası korunmalı, ucuz işçi çalıştırma hesapları, kadın hakları ve özgürlük söylemleri ile aile bireyleri arasındaki sevgi ve saygı bağları yok edilerek kadın para kazanma metâı haline getirilmemelidir. Bundan dolayıdır ki günümüzde eşler arasındaki sevgi, saygı ve güvenin yerini maalesef bazı ailelerde üstünlük ve özgürlük yarışına girerek, kadının erkeğe, erkeğinde kadına savaş açtığı bir hürriyet mücadelesi haline dönüştürülmüştür. Hâli ile buda aile yapısının temelini sarsarak zarar vermiş ve boşanmaları da hızlandırmıştır. Önce ki yıl bir avukat dostum "Mahkemelerdeki davaların nerede ise yarıya yakını boşanma davaları" demişti. Tanzimat'la başlayan ve daha sonraki süreçlerde bir devlet felsefesi olarak devam eden batılılaşma hareketleriyle ortaya çıkan toplumsal değişim, müslüman aile yapısına zarar vererek, çocuklarımızın kimlik ve kişiliğini de olumsuz yönde etkilemiştir. Osmanlı'nın uzun süre ayakta kalmasının nedenlerinden biride sevgi esaslı, saygıya dayalı sağlam bir aile yapısına sahip olmasındandır. İsveçli Gaston Yezz "Dünya'nın en sağlam aile ocağı Osmanlı'da doğdu ve bu varlık hiçbir milletin tarihinde görülmemiş şekilde umumi hayatı inşa etti." Kalkınma ve sanayi toplumu olma süreci manevi değerlerimizden kopmadan ve taviz vermeden gerçekleştirilebilir ve modernlik adı altında batılıların kültür ve medeniyetlerini taklit etmeden, İslam'dan gelen ar, edep, âdap ve terbiyemizi koruyabilirsek yarınlarımıza daha bir güvenle bakabilir ve gençlerimizden beklentilerimizde de hayal kırıklığına uğramayız. Günümüzde aile yapımızın kutsaliyetini bozabilmek için edepsizliği bir maharet sayarak, değer yargılarımızı yıkmaya çalışan, namus telakkisini farklı anlayan ve farklı yorumlayanlarda olmuştur. Su'dan bahanelerle dağılan aile yuvaları, mağdur olan eşler ve psikolojileri bozularak problemli büyüyen çocuklar hepimizin bildiği acı gerçeklerdir. Gerek kadın ve aileden sorumlu bakanlığımıza bağlı ailenin bütünlüğünün korunması için oluşturulan kurumlarımız, gerekse Belediyelerimiz ailenin yapısının ve dokusunun korunması için bir takım faaliyetler yürütüyorlar. Dikkatle takip ediyor ve her güzel icraatı da takdir ediyoruz. Sorunlarımız büyük. Şer güçler ailenin temellerini sarsmak ve genç kuşaklarımızı yoldan çıkarmak için ellerinden gelenin fazlasını yapıyorlar. Sorumluluk sahibi müslümanlar olarak bizlerde elimizden gelenin daha fazlasını yaparak toplumumuzun temel taşı olan aile yapımızı ve geleceğimizin teminatı olan gençlerimizi korumakla mükellefiz.
Lüt kavminin helaki ile ilgili Cebrail'in burada iyilerde var onlarda helak olacaklar şeklindeki serzenişine, Cenabı Hak; "onların kötülüklerle mücadele etmeleri gerekmez mi idi? Onlardan kurtardıklarımız pek azdır" (Hut 116) buyurmuştur.