Aralık ayında Konya'ya geldim. Ama hava soğuktu. Kar yağışı vardı. Önce bu, Çorum'da da yaşadığımız karlı hava gibi geldi. Akşamleyin kar tipiye, kar fırtınasına döndü. Biz de arkadaşlarla çarşıdan geliyorduk ama bir türlü yol alamıyordur. Zar-zor bahçeye girebildik.
Ben, büyüklerimizden tipiye yakalanmak veya kar fırtınasına tutulmak gibi şeyler duymuştum ama kendim hiç rastlanamamıştım. Arkadaşlar, gruplar halinde yola çıktılar. Evlerine gitmekte güçlük çeken çocuk, kadın, yaşlı kim varsa okula davet ettiler. Enstitüye sığınanların sayısı bir hayli fazlaydı.
Kar fırtınası, gece geç saatlere kadar devam etti. O gece sanıyorum üç-dört yüz kişi yatakhanelerde ve mescitte istirahat ettiler. Bizler de sınıflarda sıralarımızda sabahladık. Misafirlerimiz, sabah ezanıyla beraber evlerine gitmeye başladılar.
O gece biz de Konya'nın bir başka havasını da görmüş olduk.
1873 yılının ikinci döneminde Bursa'ya gidip biraz da orada ders takip etmek istedim. Yine otele yerleştim. Biraz dinlendikten sonra yemek için dışarı çıktım. Setbaşı tarafında bir lokantaya gittim. Yemekten sonra dışarı çıktığımda lodos başlamıştı.
Çorum'da ılık bir rüzgar estiğinde lodos esti dediğimizi hatırlıyorum ama bu çok farklıydı. Hem ılık hem de çok şiddetliydi. Bir elektrik direğinden diğerine yetişebilmek çok zordu. O akşam pek çok ağaç, direk devrildi, çatılar uçtu. Düşenler, yaralananlar oldu. Ondan sonra radyoda "Lodos nedeniyle deniz seferleri iptal edildi, ulaşımda aksamalar oldu, asırlık çınarlar devrildi" diye haberler geçmeye başladı. İşte o zaman lodosun ne kadar etkili olabildiğini anladım.
O yıl benim için bir yanda kar fırtınası, diğer yanda da lodos, sürpriz oldu. İkisine de hayatımda ilk defa rastlamış oldum.