Kentsel dönüşümün tarihine kısaca bakarak başlamak yerinde olur sanıyorum. Kentsel dönüşüm yakın tarihimizde Avrupa'da 1. ve 2. Dünya Savaşı sonunda yıkılan ve harap olan binaların ve şehirlerin yenilenmesi şeklinde başlamıştır. Ülkemizde ise 1950 den 1980'li yıllara kadar geçen sürede oluşan gecekondu tipi yapılaşmaların artması ile gündeme gelmiş ve 2000 yılından itibaren kentsel dönüşüm kavramının yasal düzenleme arayışları başlatılmıştır. 
Gece kondu bölgeleri için hazırlanmış olan ilk kentsel dönüşüm kanunu 2005 yılında yürürlüğe girmiştir. Bu kanunla birlikte ilk kentsel dönüşüm uygulaması '' Dikmen Vadisi'' projesi olmuştur. 1999 Depreminin kentsel dönüşüm uygulamalarının da tetikleyicisi olduğunu burada ifade etmemiz yerinde olacaktır.
2012 yılında çıkarılan 6306 sayılı'' Kentsel Dönüşüm Yasası'' afet riski altındaki alanlarda sağlıklı ve güvenli yaşama alanları oluşturmayı amaçlamıştır ve belediyelere bu konuda yetkiler vermiştir.
Bu tarihçeye baktığımız zaman rahatlıkla görülecektir ki, Türkiye, 2000' li yıllara geldiğinde ekonomik yetersizlik ve şehirlere yoğun göç sebebiyle çarpık kentleşme ve gecekondulaşmayı hızlı bir şekilde bünyesinde biriktirmiş duruma gelmiştir. 1999 depremiyle birlikte bir silkinme ve dönüşüme başlamış, günümüze kadar önemli ilerlemeler kaydetmiştir. Ancak bu süreçte her ne kadar güzel çalışmalar yapılmışsa da bunun yeterli olmadığı son yaşanan depremlerde görülmüştür. Bundan hepimiz sorumluyuz ve suçluyuz. O halde birlikte bunu başarmalıyız. 
06 şubat 2023 depremlerinin meydana getirdiği yıkım bizim ülke olarak hep birlikte bir ''Kentsel Dönüşüm Seferberliği'' içine girmemizi zorunlu kılmıştır. Peki, bunun için neler yapmalıyız:
- Kentsel Dönüşümün önemini kavramak ve vatandaşı bu konuda bilinçlendirmek. (vatandaşın 1'e 3 istemesi, hakkına razı olmaması)
- Gayrimenkul sektörünü desteklemek.( Teşvikler, muafiyetler vs.)
- Kentsel Dönüşüme yönelik finansman kaynaklarını çeşitlendirmek   
- Hukuki ve yasal engellerin kaldırılarak ilave düzenlemelerle açılan davaları aza indirmek. 
(Maliklerin arsa payı düzeltme, risk tespit davası ve kamulaştırma kararına itiraz vs)
- Tüm paydaşlarla koordineli bir şekilde çalışmak
- Bürokratik engelleri kaldırmak ve işlemleri hızlandırmak
- ilgili bürokratlara ve yerel yöneticilere bu hususta hedefler vermek 
- Kentsel dönüşümün mahkeme süreçlerinde yok olmasını önlemek için yeni yasal düzenlemelerin ivedilikle çıkartılması.
Sonuç olarak Kentsel Dönüşümün uygulanmasında yereldeki ana aktör belediyelerimizdir. Belediyelerimizin yukarıda bahsettiğimiz zorluklara rağmen, kentsel dönüşümün pahalı ve maliyetli bir iş olmasına rağmen büyük sorumlulukları olduğu kanaatindeyim. Evet,  belediye başkanları siyasi bir kişiliktir. Seçimle gelir ve halkın karşısına yaptığı hizmetlerle çıkar oy ister. Kentsel dönüşümün belediyelere maliyeti yüksektir fakat siyasi getirisi yoktur. Bu sebeple daha gözle görülür işler yapmayı tercih edebilirler. 
Belediyelerin bu sorumluluğunu zorunluluğa dönüştürmemiz kaçınılmazdır. Her belediye başkanı yapacağı projelerini halka sunarken mutlaka kentsel dönüşüm ile ilgili proje sunmaları sağlanmalıdır. Ayrıca belediye başkanlığına aday gösterilen kişiye seçimi kazandığı takdirde kentsel dönüşüm hedefi verilmelidir. 5 yılın sonunda ne kadar kentsel dönüşüm gerçekleştirdiğine göre başarı karnesi çıkarılmalı ona göre de tekrar aday olup olamayacağı belirlenmelidir. Belediyeler önemli bütçelere ve yetkilere sahip kurumsal yapılardır. Birçok kurumsal firmalar yöneticilerine yıllık hedefler vererek başarı durumuna göre yöneticilerini değerlendirirken neden bu hedefler belediye başkanına parti genel başkanları tarafından verilmesin. Bu şekilde daha başarılı sonuçlar alınacağına yürekten inanıyorum. 
''Kentsel Dönüşüm Seferberliği'' başlamalı ve hiç gündemden düşmemelidir. Geçmişte olduğu gibi deprem felaketi başımıza gelince harekete geçip deprem geçtikten sonra unutulmamalıdır. Eski binaları yenilemek için harcamaktan kaçındığımız paraların daha fazlasını depremde yıkılan binalara harcamak zorunda kaldığımızı ve depremin ülkeye verdiği ekonomik zararın boyutunu asla aklımızdan çıkarmamalıyız.
Bir diğer önemli ve bu sorunu büyük ölçüde çözecek olan '' Mühendislik Mesleki Sorumluluk'' sigortasının acilen uygulamaya konulmasıdır. Böylece mühendislerin mesleki faaliyetleri sırasında hatalı veya yetersiz işlemleri sonucunda üçüncü şahıslara verebilecekleri zararlar nedeniyle ödemek zorunda oldukları tazminata karşı sigorta şirketleri güvencesi sağlanacak ve bu sebeple de yüklü tazminat ödemekle karşı karşıya kalan sigorta şirketleri sıkı denetim yapmaları suretiyle kontrol mekanizma kurulmuş olacaktır.
Hiç unutmayalım ki, artık kentsel dönüşüm vatandaşın rızasına, keyfine, çıkarına ve tercihine bırakılmayacak kadar önemlidir. Siyasilerin gelecek kaygılarına terk edilmeyecek kadar önemlidir. Çünkü depremler ülkemiz için bir beka sorunudur ve Türkiye'nin milli güvenlik sorunudur. Bunun böyle bilinmesinde yarar vardır.