Mallarınızı aranızda haksız sebeplerle yemeyin. Kendiniz bilip dururken, insanların mallarından bir kısmını haram yollardan yemeniz için o malları hakimlere (idarecilere veya mahkeme hakimlerine) götürmeyin. (Bakara; 188) 
Hakkı olmadığını bildiği halde elindeki sahte delilleri ile sürerek, hile yaparak, avukat tutarak, mahkemelerde dava açıp başkasının malını ele geçirmek bu ayetle kesinlikle yasaklanmıştır.
 Ey iman edenler! Karşılıklı rızaya dayanan ticaret olması hali müstesna, mallarınızı, batıl (haksız ve haram yollar) ile aranızda (alıp vererek) yemeyin. Ve kendinizi öldürmeyin. Şüphesiz Allah, sizi esirgeyecektir. (NİSA 29) 
Kul hakkı insan için çok ağır bir yüktür. Birisine haksızlık yaptığımızda veya ona bir zarar verdiğimiz de onun karşılığı o kimseden helallik dilemektir. Tabii bu lafla olmamalıdır. O kişiye verilen zarar giderilmelidir. Kalbi kırıldıysa gönlü alınmalıdır. Bir zarar söz konusu ise zararı giderilmelidir.
 Kul hakkı, çok geniş bir kavramdır. Farkında olmadan veya önemsiz gibi gördüğümüz  durumlarda ,çoğu kez de bencilliğimiz ve küçük çıkarlarımız uğruna, karşımızdakine haksızlık yaptığımız olmaktadır. Hayat boyu her alanda sıkça karşılaştığımız bir durumdur bu. Sosyal hayatta, ailede, komşulukta, işyerinde, ticarette, çarşıda, pazarda her zaman kul hakkına girecek davranışlardan uzak durmalıyız. Apartman komşusuna, dükkan komşusuna, iş arkadaşına, akrabaya, siyasi olarak rekabet içinde olduğumuz birisine, emrimiz altında çalışan memurlara, öğrencilerimize ve de eşlerimize karşı özellikle hassas olmalıyız ve haksızlığa ve zulme sebep olmamalıyız. Karşımızdakinin hakkına girdiğimizi ve zarar verdiğimiz yerde bizim kendi menfaatimiz bizi asla kurtaramaz. Bu konularda hassas olursak ancak bu sayede iyi bir insan olabiliriz. 
Bir insanın kul hakkı yemediğini belirtmek için " bir karıncayı bile incitmez.'' ifadesini sıkça duyarsınız. İşte karınca ve Sultan Süleyman hikayesi tam da buna ışık tutuyor. 
Cihan padişahı Kanun- i Sultan Süleyman hocasına der ki; 
Meyve ağaçlarını karınca sarınca 
Günah var mı? Karıncayı kırınca 
Hocası Ebussuud cevap verir; 
Yarın Hakkın divanına varınca 
Süleyman'dan hakkını alır karınca 
 Peygamber efendimiz buyuruyor ki;'' Kimin üzerine geçmiş bir hak varsa onu hemen ödesin, dünyada zarar görürüm demesin. İyi biliniz ki dünya zararı ahiret zararından hafiftir.'' İşçi-İşveren Hakkı Kul hakkı konusunda en çok yanlışa düştüğümüz alan işçi-işveren ilişkilerimizdir. Yapılan yanlışları şöyle sıralayabiliriz: 
- İşe göre hak edilen ücreti vermemek.
 - 8 saatten fazla çalıştırmak ama mesai ücreti vermemek. 
- Çalışanın ücretini geç ödemek veya hiç ödememek. 
- Çalışanın sigorta primini yatırmamak veya eksik yatırmak. 
- İş güvenliğini sağlamamak. 
İşçiler de işverene karşı sorumluluklarını yerine getirmeli ve verilen işi hakkı ile yapmalıdır. İşe geç gelmek, sürekli ihtiyacı olmadığı halde izin istemek, iş yerine ve malına kasten zarar vermek gibi davranışlardan uzak durmalıdır. Peygamberimiz: " İşçinin hakkını alın teri kurumadan veriniz.'' buyurmuştur.  
Helalleşmek, herhangi bir menfaat olmaksızın kul hakkına dayanan ve karşılıklı rızayı esas alan çok önemli bir değerdir. Bir kimsenin hakkını yediğinizi düşünüyorsanız bu dünyada o kişi ile helalleşmek gerekir. Kişiyi tanıyorsanız sorun yok. Eğer hak sahibi birden fazla ise ve onlara ulaşmak zor ise durum çok vahim bir hal alır. Mesela, elektrik sayacında, su sayacında hile yapmışsanız, kamunun bir malına zarar vermişseniz, hak etmediğiniz bir parayı devletten almışsanız tüm vatandaşların hakkını yemiş olursunuz ve milyonlarca insanla helalleşme imkanı yoktur. Hesap bu dünya da görülmeli, öteki dünyaya bırakılmamalıdır. Öteki dünyadaki hesap daha zordur. Temerrüde düşüp borcu icraya bırakmak gibi bir şeydir.
Ahiret hesabı, dünya menfaatinden çok çok zordur. Karınca hakkını arayınca ne sultanlar dinler,  ne de Süleymanlar...