KOMŞUDAN ÖDÜNÇ ALMAK: Şimdiki gibi ulaşım kolay değildi. Çoğu köyde bakkal yoktu. Dolaysıyla beklenmedik bir zamanda gaz, tuz, çay, şeker vb. bittiğinde veya beklenmedik bir misafir geldiğinde en yakın komşunun kapısı çalınır bazen 'bir tabak şeker, bazen de kap kacak ödünç' istenir, sonra da alınan kadar malzeme iade edilirdi. Böylece komşular arasında yardımlaşma, ödünç isteme gerçekleşirdi.
Sahi siz apartmanda en son ne zaman komşunuzdan çay, şeker, tuz vb. ödünç istediniz? Doğrusu ben de hatırlamıyorum. Keşke ayda yılda komşuluk ilişkilerinin daha samimi olması adına çocuğumuzu gönderip, 'hadi karşı teyzenden 2 yumurta iste de gel' diye kapısını çaldırabilsek. Ama nafile… Ne biz isteriz ne de çocuklar gider… Doğru markete…
GEVEN: Baklagillerden, çok yıllık, bazı türlerinden kitre denilen zamk çıkarılan, dikenli bir çalıdır. Soğuk algınlığı, grip ve astıma iyi geldiğine inanılmaktadır. Genellikle kurak alanlarda bulunurdu. Köyden bazı vatandaşlar bunları yerinden sökerek toplar ve evine getirirdi. İçerisindeki yağ türü zamk çıkarılmaya çalışılırdı. Yukarıda ifade edildiği gibi bazı hastalıklara iyi geldiğine inanılır ve yenirdi.
TRAKTÖR ROMORKUNDA YOLCULUK: Dağ köylerine yolların yapılmaya başlanmasıyla beraber ilk önce ova köylerinden yolcu taşımak için gelen traktörlerle daha sonradan ise köyden tek tük traktör alanların çıkmasıyla beraber onların traktörüyle ilçeye yolculuk yapılmaya başlandı. Köyde traktör sahibi olmak bir ayrıcalıktı. Kim bilir belki de genç kızlar için bir tercih sebebiydi. Hatta köy halkı traktör sahibiyle iyi geçinilmeye çalışırdı ki işi düştüğünde daha rahat ve erkenden yaptırabilsin. Çünkü harman zamanı patoz için insanlar sıraya girerdi.
Traktörün ön kabinine binmek için adeta torpil gerekiyordu. Çünkü buraya herkes binemez şoförün yakın arkadaşları imam (tabi genç ve kafa dengiyse), öğretmen veya hane halkı binerdi. Diğer taraftan traktörde yer bulabilmek için şehre giderken ve şehirden dönerken erkenden traktörün römorkuna ya oturulur ya da malzemeler konarak yer kapılırdı. Römorkun içerisinde insanlar adeta üst üste giderdi. Diğer taraftan şehirden aldığı üzüm, domates gibi ezilecek malzemeleri sapa sağlam eve ulaştıra bilmek için kucakta itina ile tutulurdu.
Diğer taraftan trafik polisi korkusu ayrı bir maceraydı. Çoğunlukla traktör kullananların ehliyeti yoktu. Birde bunun yanına insanların tıka basa traktöre doldurulması yazılabilecek ceza için en önemli sebepti. Anayola çıkıldığı zaman bazen karşıdan gelen araçlar sellektör yapar, bu da ileride yol kontrolü var haberin olsun anlamında algılandığından hemen en yakın köprü altında traktör yolcularıyla beraber kamufile edilirdi. Artık orada yol kontrolü bittiği haberi gelinceye kadar beklenmesi gerekirdi. Bu da çoğunlukla bir iki saat sürerdi. Tabi bu arada fırınlardan alınmış mis gibi kokan o ekmekler bölünüp bölünüp iştahla yenilirdi. Hele birde içine tahin helvası konulmuşsa değme keyfe.
Zamanla köylerimize traktörle beraber pikaplar, minibüsler girmeye başlayınca haftalık şehre yapılan yolculuklar biraz daha konforlu hale geldi. Şimdi ise çoğu vatandaşın özel aracı mevcut olup, hele düğünde, bayramda köy meydanları araba pazarı gibi…
Bazen otobüslerde konfor beğenmeyince hep traktör yolculuğunu hatırlarım.