Tarikatlar ve doğuşu:
Tarikat, sözlükte yol demektir. Terim olarak tarikat; Hakk’a ulaşmak için benimsenen usul, tutulan yol, sâliki hakikate götüren yol anlamındadır.
Tasavvuf dilinde bu yol; sırat-ı müstakimi ifade eder, Kıldan ince ve kılıçtan keskincedir.
Tarikat; şeyh veya mürşit denilen bir öğretmen/rehber nezaretinde mürit veya tâlibinin Allah’a ulaşma yani sürekli Allah’ı tefekkür bilinci kazanma konusunda takip edilen usul veya metottur diye de tanımlanabilir.
Tarikatların birinci vazifesi, insanoğlunu kendi nefsine köle olmaktan kurtarıp Allah’a kul yapmaktır. Bu da ancak nefsin esaretinden kurtulmuş ve gerçek kulluğu bulmuş olan bir mürşidin eliyle olur. Mürşit, gerçekten ermiş kişi olmalıdır. Yüzme bilmeyen kişinin başkasına yüzme öğretmesinin mümkün olamayacağı gibi iyi yetişmiş bir mürşit olmadıkça da onun ummanında dalgıç olmak ve deniz dibinden inciler devşirmek imkansızdır.
Bütün tarikatların silsileleri, ashab-ı kirama ve o vasıtayla Hz. Peygamber (sav) e kadar uzanır. Buna rağmen tasavvufla ilgili eserlerin yazılmasına hicri ikinci asrın sonlarında başlanmıştır.
Tarikatların ortaya çıkmasından önce Hasan Basri, Zünnun Mısri, Şakik Belhi, Bayezid-i Bestami, İbrahim Edhem, Cüneyd-i Bağdadi gibi tasavvufi hayatı fert olarak yaşayan pek çok derviş meşrep insan vardı. Bunlar, Kur’an-ı Kerim’in hükmünce ve Hz. Peygamber (sav)in sünnetince yaşamayı, züht ve takva hayatını tercih etmişlerdi.
Tasavvufun şahıslar etrafında sistemleşmesi ve teşkilatlanması, hicri üçüncü, miladi dokuzuncu asırdan itibaren başlamıştır. İşte bu dönem, aynı zamanda tarikatların doğuş tarihi olarak bilinir.
Tarikatların pîrleri, mezhep imamlarında olduğu gibi kendi adlarıyla anılan bir tarikat kurma niyetinde olmamışlardır. Ancak daha sonra onlara bağlanmış olan dervişler, pirlerine nispetle anılan tarikatların ortaya çıkmasına vesile olmuştur. Şeyhlerin adına dergahlar, hankahlar ve tekkeler kurmaya başlamışlardır. Sonraki asırlarda Şam’da, Bağdat’ta ve Horasan’da tarikatların müesseseleştiği bir sürece girilmiştir. Bu bağlamda ayin ve erkanlarına ait doğru bilgilere ulaşabildiğimiz ilk büyük tarikatlar, XII. Asırda Bağdat çevresinde kurulmuş ve ilk tekkeler buralarda tesis edilmiştir.
Bugünkü anlamıyla bir şeyhin etrafında toplanan müritlerin tekke ortamında muhtelif usullerle eğitilmesi tarzındaki tarikat, Abdülkadir Geylani ve Ahmet Rufai’nin yaşadığı hicri VI. miladi XII. Asırda ortaya çıkmıştır. İlk devrede ekilen manevi tohumlar, geniş sahalara serpilmiştir. Böylece İslam dininin yayıldığı her yerde büyük şahsiyetler yetişmeye başlamıştır. Çünkü tasavvufta “Allah’a giden yollar, mahlukatın sayısıncadır.”anlayışı hakim olduğu için tarikat sayısında bir sınırlama olmamıştır.