Türkiye İnanç ve Dindarlık Araştırması (TİDA), Uluslararası İslam Düşünce Enstitüsü (International Institute of Islamic Thought [IIIT]) ve Mahya Yayınları tarafından başlatılan ve desteklenen "Türkiye'de İnanç ve Dindarlık Raporu", 24 Mart 2023'te yayımlandı.
12 bölgede (35 il) kır ve kent nüfusunu orantısal olarak kapsayacak şekilde 18 yaş ve üzeri 1.942 kişiden rassal örneklem yöntemleri ile toplanmış veriler kullanılarak hazırlanana rapor, saha çalışması Aralık 2021 ve Mayıs 2022 tarihleri arasında yapılan Türkiye İnanç ve Dindarlık Araştırması (TİDA) bulgularını özet olarak sunuyor.
Ana hatlarıyla rapor; dini inanç, tutum ve davranışların farklı boyutlarının toplam yetişkin nüfus içerisinde cinsiyete, yaş gruplarına, eğitim seviyesine, yerleşim yerlerine ve coğrafi bölgelere göre dağılımını grafikler, tablolar ve haritalar aracılığı ile açıklıyor.
Raporda öne çıkan başlıklardan eğitim düzeyleri ile ilgili kısımlarını sizler için derleyerek yorumsuz bir şekilde sizlere sunuyorum.
Toplumun çoğunluğu inançlı (yüzde 94); inançsızlık yüzde 6 civarında. Üniversite öğrencileri arasında ise inançsızlık oranı yüzde 13 olarak gözüküyor.
Şehirlerde yaşayan insanlar, 
"özgürlüklerin daha 
kısıtlı" olduğunu düşünüyor
Üniversite öğrencileri kendilerini Müslümanlık, Sünnilik, dindarlık ve muhafazakârlıktan en uzak gören grup. Üniversite öğrencileri feminizme ve LGBT+ hakları savunuculuğuna da kendilerini en yakın hisseden grup.
Kendini deizme en yakın hissedenler üniversite öğrencileri, ateizme en yakın olanlar yüksek lisans ve doktora eğitimi görmüş olanlar. Eğitim seviyesi arttıkça seküler kimliklere yakınlık artıyor
Eğitim seviyelerine göre Allah inancı:
TİDA bulgularına göre, "Allah'a şüphesiz olarak inandıklarını" ifade edenlerin oranı yüzde 85,7 iken, "Allah'a inandıklarını ancak bazı şüpheleri olduklarını" belirtenlerin oranı yüzde 8,6.  Allah inancı olmayanlar Türkiye nüfusunun yüzde 5,7'sini oluşturuyor. Rapora göre inançsızların oranı en yüksek, sırasıyla, yüksek lisans veya doktora mezunu grubunda (yüzde 18) ve üniversite öğrencileri (yüzde 13) arasında.;
Buna göre, yüksek lisans veya doktora mezunlarının yüzde 18'i "Allah inancı olmadığını" belirtirken; yüzde 82'si "Allah'a inandığını" bildirdi.
Buna ek olarak, üniversite öğrencilerinin yüzde 13'ü "Allah'a inanmadığını" ifade ederken yüzde 87'si "Allah'a inandığını" belirtti.
Eğitim seviyesine göre dindarlık algısı:
Okuryazar olmayan katılımcılarda "dindar" veya "çok dindar" olduklarını ifade edenlerin oranı yüzde 88 iken, ilkokul mezunlarında bu oran yüzde 80'e geriliyor.
Bu oran, eğitim seviyesi arttıkça düşmeye devam ederek lise mezunlarında yüzde 68, yüksekokul mezunlarında ise yüzde 63 olarak gözlemleniyor.
Halihazırda üniversite eğitimine devam eden bireyler arasında "dindar" veya "çok dindar" olduklarını söyleyenlerin oranı ancak yüzde 43 oranında gerçekleşti.
Üniversite mezunları ve yüksek lisans veya doktora mezunları arasında, üniversite öğrencilerine kıyasla, katılımcıların kendilerini "dindar" olarak tanımlama oranları daha yüksek görünüyor.
Üniversite mezunları arasında kendilerini dindar olarak tanımlayanların oranı tam olarak yüzde 50 iken, bu oran yüksek lisans veya doktora mezunları arasında yüzde 44'e düşüyor.
Diğer taraftan, üniversite öğrencilerinin yüzde 24'ü, yüksek lisans veya doktora mezunlarının yüzde 23'ü ve üniversite mezunlarının yüzde 22'si "dindar olmadıklarını" veya "hiç dindar olmadıklarını" belirtiyor.
Üniversite öğrencilerinin ve yüksek lisans veya doktora mezunlarının yüzde 33'ü, üniversite mezunlarının ise yüzde 28'i "ne dindarım ne değilim" ifadesini kendi dindarlık algılarına en uygun kategori olarak seçti.
Namaz kılma sıklığı:
Eğitim seviyesi artıkça namaz kılma sıklığı azalıyor. Düzenli olarak, yani "sık sık" veya "her zaman" namaz kıldığını belirten katılımcıların oranı okuryazar olmayan nüfus içerisinde yüzde 79.
Ancak bu oran ilkokul mezunlarında yüzde 63'e, lise mezunlarında yüzde 36'ya, hâlihazırda üniversite öğrencisi olanlar arasında ise yüzde 20'ye kadar düşüyor.
Buna ek olarak, düzenli olarak namaz kılanların oranının üniversite mezunları arasında yüzde 32'ye, yüksek lisans veya doktora mezunları arasında ise yüzde 33'e kadar yükseldiği gözlemlendi.
Oruç tutma sıklığı
En az oruç tutan grup lisansüstü eğitimi olanlar:
Lise mezunu ve öncesini gösteren eğitim gruplarında ramazan ayında düzenli olarak oruç tutma sıklığı yüzde 76 ile yüzde 83 arasında değişiyor.
Bu oran, üniversite mezunları arasında yüzde 70'e ve yüksek lisans veya doktora mezunları arasında yüzde 64'e düşüyor.
Ayrıca, Türkiye genelinde ramazan ayında oruç tutmayanların oranı (yüzde 29) en fazla yüksek lisans veya doktora mezunları arasında.
Kendini deizme 
en yakın hissedenler 
üniversite öğrencileri:
Tüm eğitim grupları içerisinde kendisini deist kimlik kategorisine en yakın hisseden grup yine üniversite öğrencileri (yüzde 15).
Bu oran üniversite mezunlarında yüzde 12'ye, lisansüstü eğitim görmüş olanlar ve yüksekokul mezunlarında yüzde 10'a kadar azalırken daha düşük eğitim seviyelerinde çok daha düşük.
Kendisini ateist kimlik grubuna yakın hissedenlerin oranı yüksek lisans veya doktora mezunları arasında yüzde 11'e kadar çıkıyor.
Bu oran üniversite öğrencileri arasında yüzde 5'e düşüyor.
Okuryazar olmayanların içinde ise kendini ateist kimlik grubuna yakın hisseden kimse kaydedilmedi (yüzde 0).
Nurettin TOPÇU; "Türkiye'nin Maarif Davası" adlı kitabında, "…Bize bir insan mektebi lâzım" der ve o mektebi şöyle tarif eder: "…bir mektep ki bizi kendi ruhumuza kavuştursun; her hareketimizin ahlâkî değeri olduğunu tanıtsın, hayâya hayran gönüller, insanlığı seven temiz yürekler yetiştirsin; her ferdimizi milletimizin tarihi içinde aratsın, vicdanlarımıza her an Allah'ın huzurunda yaşamayı öğretsin. Bu mektepte edebiyat, tarih ve felsefe kültürü başta gelecek ve onun yetiştiricileri sadece bir memur değil, örnek insan olacaklardır…" demektedir.
Nurettin TOPÇU, "Eğitimi düzenlemek ve düzeltmek için de beş kategori belirlemiştir. İlki ve en önemlisi maneviyatçı bir eğitim anlayışının benimsenmesidir. Daha sonra okul, öğretmen, öğrenci ve irade gelir. Her biri tek tek ele alınıp, gözden geçirilmeli ve düzeltilmelidir" önerisini de getirmektedir.
Yine müfessirlerin; "eğitimin başı edep ile başlar, edepsiz talebenin bilgi alması onu daha da azgınlaştırır" sözünü de burada dip not olarak düşmek istedim.
Şimdi eğitimcilerin iki elini başının arasına koyup neyi doğru yaptık ya da neyi yanlış yaptık demelerine gerek var mı yok mu, siz değerli okuyucularımın takdirine bırakıyorum.