"En iyi okul tecrübedir ama okulun masrafı birazcık fazladır" sırrınca, tecrübe abidesi kişilerden hem istifade etmek hem de onlara vefa göstermek adına ilimizde eğitim yöneticisi olarak görev yapmış müdürlerimizle dünü ve bugünü değerlendirmek için söyleşi yapmak; bunu da gazete köşemde okurlara ve özellikle eğitim camiasına sunmak istedim. Yıllar sonra, bu söyleşi sayesinde Çorum dışındaki (yazılarımız Türkiye'nin her tarafına ulaşıyor) öğrencileri, okul arkadaşları veya birlikte çalıştığı öğretmenler haberdar olur, belki de vefa adına bir selam verirler. Umarım istifade edilir.
Bu bağlamda bugünkü söyleşimizi, ilimizin köklü okullarından biri olan İstiklal İlkokulunda (Ulucami karşısında idi) uzun yıllar müdürlük yapmış, ülkenin her köşesinde görev alan binlerce öğrencinin yetişmesine vesile olmuş Recep Öztuna Bey ile gerçekleştirdim.
1) Sayın Müdürüm, Recep Öztuna kimdir? Kısaca tanıtabilir misiniz?
Öncelikle biz emekli eğitim yöneticileriyle böyle bir söyleşi yaparak bizi unutmadığınız için size teşekkür ediyorum. 1954 yılında Çorum'da doğdum. Ailem çok fakir bir aileydi. İlk, orta ve liseyi; ardından eğitim enstitüsünü Çorum'da okudum. 1978 yılında Siirt'in Kurtalan ilçesine bağlı Kayabağlar köyünde göreve başladım.
2) Öğrenciyken unutamadığınız bir anınız var mı?
Elbette var. Öğrenci olup da anısı olmayan var mıdır? Biraz önce de dediğim gibi ailem fakirdi. İlkokulda tek bir pantolonum vardı; o da yamalıydı. Sınıfta en önde oturuyordum. Yerli Malı Haftası'nda paylaşmayı ve misafirperverliği öğretmek adına yan sınıflardan misafir öğrenciler gelirdi. Öğretmenim, pantolonum yamalı olduğu için beni önden alıp arka sıraya oturttu. O kadar üzüldüm ki anlatamam. O küçük kalbimde büyük bir iz bıraktı.
Rahmetli Abdulkadir Ozulu, İmam Hatip Ortaokulunda Türkçe öğretmenimizdi. Bir gün sınıfta bana bir kitap verdi. "Bunu oku, sen sınıfta öğretmen olacaksın" dedi. Okuyup geldim. "Öğretmen masasına otur, şimdi öğretmen sensin" dedi ama iki cümle bile konuşamadım. Lakin o andan sonra Türkçe dersim hep 9-10 geldi.
Ticaret Lisesine geçtim. Üç arkadaş bir dersten bir türlü geçemiyorduk. Sonunda kafa kafaya verip öğretmeni dövmeye (cahillik) karar verdik. Okulun arkasında önüne çıktık. Önce konuştuk. Konuşmasıyla bizi öyle bir ikna etti ki dövmeye niyetlendiğimiz öğretmenin elini öptük. İletişim çok önemli Mahir Hocam.
Siirt'te iki yıl çalıştıktan sonra Bayat ilçemizin mahrumiyet bir köyüne tayinim çıktı. O zamanlar şartlar ağır, yol yok. Elektrik yok, telefon yok. 4-5 saat yürüyerek gidiyoruz. Çorum Millî Eğitim'e geldim, durumumu anlattım. Aynı konumda olan bir öğretmen daha yanımda anlattı. Ona "Tamam, falan yere başla; kararnamen üç ay sonra gelir" dediler ama benimle hiç ilgilenmediler. Bunun üzerine ilçeye gidip, diğer arkadaşa söylediklerini bana da söylemişler gibi "Falan yere başla, kararnamen sonra gelir" dediler dedim. Böylece başka bir yere başlattılar. Aradan zaman geçti durumu sorgulamaya müfettiş geldi. ''Ne zaman başladın?'' dedi. ''Üç ay önce'' dedi. ''İş işten geçmiş'' dedi. Bir şey çıkmadı.
Daha sonra Turgut köyüne atandım. Ardından doğu görevim bir yıl eksik olduğu için tekrar geri gönderildim ve Muş'un bir ilçesinin mahrumiyet köyüne atandım. Köy kalabalıktı, gençler futbol hastasıydı; futbol takımları vardı. Köye ilk gidince "Hoca, gençlerden uzak dur; top falan oynama" diye tembih ettiler. Ama ben spor hastasıyım; hakemliğim de vardı. Bu tembihe bir ay dayanabildim. Sonra gençlerin arasına girdim. Onlar da bende futbol becerisini görünce "Hocam, neden bir aydır söylemedin, bizden uzak durdun?" dediler. Ben de "Böyle böyle söylendi. Sizinle birlikte olunca sadece futbol konuşulacak; siyaset konuşmak yasak" dedim. Söz verdiler.
İlçede düzenlenen kaymakamlık turnuvasına traktörle gittik. Hakemin yanlış kararıyla ilçe takımına yenildik. Hakeme itiraz (yanlış yaptı) ettim. Bunun üzerine Kaymakam beni çağırdı: "Seni ilçeye alacağım, futbol takımını çalıştıracaksın" dedi. Böylece köyden kurtuldum.
Oradan Çorum Salur köyüne atandım. Ardından Millî Eğitim Müdürlüğüne muhasebe şefi olarak görevlendirildim. İlk zamanlar çok zorlandım. "Ben bu işi yapamam, isterseniz beni en ücra köye verin" dedim. Amir "Öyle kaçmak yok, öğreneceksin" dedi. Ben de öğrendim.
1995 yılında İstiklal İlkokuluna müdür olarak başladım. Bu görevimi 2005 yılına kadar sürdürdüm ve 2005'te emekli oldum. Ulusal düzeyde voleybol hakemliğim vardır. Uzun süre THK Şube Başkanlığı yaptım. Hâlen Çorum'da ikamet etmekteyim.
3) İdareciliğin en zor ve en güzel yönü nedir?
Zor yönü; gerek öğretmen gerekse okul müdürü olarak okula gelen ailelerin bazen maddiyattan, bazen de çocuklarından dolayı üzüldüklerini görmektir. Onlara yardımcı olamamaktır.
Güzel yönü ise, önyargıyla ve sinirli olarak okula gelen velileri (öğretmen "Benim çocuğuma şunu yapmış, bunu yapmış" gibi) iyi bir iletişimle sakinleştirip sonunda özür dileyerek, teşekkür ederek gönderebilmektir.
4) Sizin zamanınızdaki öğrencilerle bugünün öğrencilerini karşılaştırırsanız neler söylersiniz?
Bizim zamanımızda şartlar ağırdı, imkânlar kısıtlıydı. Sahip olduklarımızın değeri vardı. Şimdi ise imkânlar çok daha iyi. Bunun kıymeti bilinmeli. Öğrenciler daha çok çalışarak hedeflerine ulaşmanın gayreti içinde olmalıdır.
6) Genç idarecilere, öğretmenlere neler tavsiye edersiniz?
Kendilerine, ailelerine ve nihayetinde topluma faydalı, iyi insanlar yetiştirmek için emek versinler. Öğrenci, öğretmen ve veli ile iyi iletişim kurmalarını tavsiye ederim. Çünkü iyi iletişim, sorunların büyük bir kısmını çözer. Öngörü sahibi olmak ve tedbir almak, sonradan sorun çözmekten daha kolaydır.
Ben kendi adıma, makamımda kullandığım en basit kolonya, şeker, çikolata gibi şeyleri hiçbir zaman okul aile birliğinden almadım; kendi cebimden ödedim. Basit görünür ama önemlidir. Bazen emrinizde çalışanlar bir çikolatanın, kolonyanın kaynağını merak eder. Sonra dedikodu yapar. Buna fırsat verilmemelidir.
Özetle, bilgi ve hayat tecrübenizden her zaman istifade etmek isteriz. Size sağlık, sıhhat ve afiyet dolu bir yaşam diliyorum. Hatırınız var olsun.
Hiç önemli değildir görevdeyken gelecek o iltifatlar;
Lâkin önemlidir, emekli olunca hâl hatır soracaklar…