Eldeki metinlere müracaat ettiğimiz belgeleri mantıki bir tertibe koyduğumuz zaman varacağımız sonuç şudur; Aslında bütün mülk Allah’ındır. İnsanlar, ancak kullanma hakkına sahiptirler.

Allah, yer ve göklerde yarattığı her şeyi insanların emrine vermiş kazanç ve fayda sağlayabildikleri kadarıyla onları kainata hükümran kılmıştır. Allah, mülkünü yalnız bir ferde veya yalnız bir topluma münhasır kılmamış, onu hem içinde yaşamaları hem de ondan faydalanmaları için, yeryüzünün halifeleri seçtiği kullarına rızık ve maişet olarak vermiştir.

Pek çok ayette insanların mallarından, sahip oldukları mülklerden söz edilir. Bu, insanların o mala mutlak manada sahip olduklarını ifade etmez. Ancak onu kullanma hakkına sahip olduklarını ifade etmez. Ancak onu kullanma hakkına sahip olduklarını anlatır. Zira mal, Allah’ındır. O, her şeyin gerçek sahibidir. Fakat o mülkü, faydalanmaları için insanlığın emrine vermiştir. Yani kullanma hakkı insanlara aittir.

Allah’ın mülkünü kullanmakta beşerin hakkı mutlak değil, sınırlıdır. Kullanma hakları; ancak bu mala duyulan ihtiyaç çerçevesinde zaruretlerini giderecek kadar, aynı zamanda israf ve cimriliğe girmeksizin itidal sınırları içinde olması şartıyladır. Yine o mal ve kazancından elde ettiği geliri ailesi ve akrabası için harcarken çevresinde fakir ve yoksılları da korumayı unutmamalıdır.

Allah’ın malını intifa hakkına sahip olan insanlar için belli şartlar vardır;

1- Allah’ın hakkı olan malın mülkiyeti üzerine toplum kâim olduğuna göre fertlere mahsus olan intifa hakkını dokunulmazlığı da vardır. Ancak intifa hakkının tanzimi bakımından durum değişir. Allah’ın verdiği intifa mülkiyetinden fertlerin mahrum olmamaları gerekir.

2- İntifa hakkı (mülkiyeti) şahısla birleştiği gibi kendisinden sonrası için de birleşir. Böyle olunca kişinin vefatından sonra mülkünün veresesine intikali olduğu gibi aynı zamanda intifa hakkına malik olan o kişinin alım-satım, rehin, vasiyet gibi şeriata uygun tasarruflarla başka kimseye onu devretmesi de caizdir.

3- İntifa mülkiyeti; ferde nisbetle aslında daimidir. Yani belirli bir zamanla mukayyed değildir. Belli bir şahsın idaresinde bir şeyin ölünceye kadar kullanılmasında sakınca yoktur. Sonra ona evladı ve daha sonra da torunları, o nesil yok oluncaya kadar mirasçı olurlar. Vakıf kanununda olduğu gibi.

4- İntifa mülkiyeti; ancak ve ancak ferdin doğrudan doğruya, toplumun ise dolaylı yollardan kullanması için konulmuştur. İntifa hakkına sahip olan ferd malı terk eder, onu kullanmazsa toplumun intifa hakkını da terketmiş olur. Bu takdirde o malın kıymetine karşılık olacak bir bedel ona vermek şartıyla o mülkten el çektirme hakkı, o topluma yani kamuya aittir.

Belirttiğimiz sınırlar dahilinde her ferdin elinde bulunan mülkü kullanma hakkı olduğu gibi, bu malda başkalarının da hakkı vardır. Bunlar, Allah’ın farz kıldığı ve Allah’ın mülkünde halife olarak elinde mal bulunması bakımından yerine getirilmesini görev olarak verdiği haklardır.

Bu hakların başında zekat gelir. Bunun çerçevesi âyetlerle çizilmiştir. Daha geniş bir kavram olarak infak vardır. İslam infakı, hayra götürecek güzel amellerin başında saymıştır.

Bütün bu emirlere uyduğumuz zaman, Allah’ın mülkünde sadece intifa hakkına sahip bir misafir olduğumuzun farkına varabiliriz.