Travma çoğu zaman yalnızca ihmal ya da istismar gibi ağır yaşantılarla ilişkilendirilir. Oysa çocuklar için travma; bir hastalık süreci, yaşanmış bir kaza, ev içinde gerçekleşen küçük bir yaralanma, ani bir ayrılık ya da çok sevilen bir evcil hayvanın kaybı kadar gündelik hayatın içinden de gelebilir. Çocukların dünyası yetişkinlere göre daha kırılgan, yeni ve keşif doludur. Bu yüzden sarsıcı bir deneyim onların içsel güvenlik duygusunu temelinden etkileyebilir. Yetişkin bir birey olumsuz bir yaşantıyı anlamlandıracak dilsel ve bilişsel kapasiteye sahipken çocuk hala dünyayı tanıma aşamasındadır. Bu tanımanın içine bir korku düşerse, dünya artık eskisi kadar güvenli bir yer gibi görünmeyebilir.

Çocuklarda travma tepkileri yetişkinlerden çok daha farklı şekilde ortaya çıkabilir. Bir yetişkin duygularını daha kolay ifade ederken ya da yaşadığı olayı hatırladığında bunun travma olduğunu kavrayabilirken çocuk çoğu kez tepkileriyle konuşur. Oyunlarına yansıyan agresyon, kendini geri çekme, gece alt ıslatma, ani öfke patlamaları, dikkat dağınıklığı hatta gelişimsel gerilemeler olarak kendini ortaya koyabilir. Bazı çocuklar konuşmayı öğrenme sürecinde duraksayabilir, bazılarıysa özgüven kaybı yaşar. Uyku düzeni bozulabilir, iştah kapanabilir ya da tam tersi şekilde aşırı yeme davranışları görülebilir. Beden ve duygu bir bütündür.Çocuk da bu bütünlüğün en açık şekilde gözlemlendiği dönemdedir.

Travmanın çocuklukta yarattığı izler yalnızca bugünle sınırlı değildir. Çok erken yaşta yaşanan sarsıcı deneyimler, yetişkinlikte davranış örüntülerini, ilişkileri ve hatta kişilik yapılanmasını etkileyebilir. Bir çocuk duygusunu ifade edemediğinde o duygu ortadan kalkmaz yalnızca bastırılır. Bu da ilerleyen yaşlarda kaygı bozuklukları, öfke sorunları, bağlanma güçlükleri, bağımlılık davranışları, okul terki ya da sosyal ilişkilerde kopukluk olarak karşımıza çıkabilir. "Çocuktur, unutur." demek doğru bir yaklaşım değildir ve gerçeği yansıtmaz. Çocuk unutmaz.Sadece o an kelimelere dökemez. İfade bulamayan duygular, zaman geçtikçe şekil değiştirerek geri döner.

Bu nedenle travma yaşanan her durumda ebeveynlere büyük görev düşer. Bir olayın ne kadar ciddi olduğu, çocuğun ne hissettiğiyle ölçülür. Büyüklerin gözünde küçük görünen bir kayıp, çocuk için hayatın köküne inen bir sarsıntı olabilir. Çok sevdiği bir kediyi kaybeden çocuğa "Yenisini alırız." demek iyileştirici değildir.Aksine yarayı görünmez kılan bir yaklaşımdır. Önemli olan, çocuğun yas tutma hakkının tanınmasıdır. Onun duygusu değer gördükçe içsel dünya tekrar güven kazanır.

Erken müdahale, travmanın uzun vadeli etkilerini azaltmanın en güçlü yoludur. Bu yüzden ebeveynlerin beklemeden adım atması, çocukla duygu temelli iletişime geçmesi, gerekiyorsa uzman desteği alması kritik önemdedir. Çocukluk dönemi, travmanın en derin yerleştiği ama aynı zamanda en güzel biçimde iyileşebildiği dönemdir. Görmek, duymak, yanında olmak yetecektir çünkübazen en büyük tedavi budur.

Aile, ebeveynler ya da temel bakım veren kişiler çocuk için güvenli üssün merkezidir ve travma sonrasında bu güven yeniden örülmeye ihtiyaç duyar. Travmatik olayın ardından çocuğu dinlemek, ona inandığınızı söylemek, böyle bir olayı paylaştığı için onunla gurur duyduğunuzu ifade etmek, duygularını konuşabilmesi için güvenli alan yaratmak ilk müdahalenin en hassas yapı taşlarıdır. Çocuğun öfke, kaygı, huzursuzluk ya da üzüntü hissetmesi beklenen tepkilerdir.Bu tepkiler yargılanmamalı, bastırılmamalı, duyulmalıdır. Ebeveynlerin verdiği mesaj net olmalıdır: "Sen güvendesin, değerlisin ve bu yaşanan senin suçun değil."

Ebeveynler travmanın sebebi ne olursa olsun çocukla iletişimde açıklığı sürdürmeli, sorularını dürüstçe yanıtlamalıdır. Özellikle istismar vakalarında çocuk çoğu kez kendini suçlu hisseder. Bu nedenle bakım veren kişinin açık ve net bir dille suçun çocukta olmadığını belirtmesi büyük iyileştirici etki yaratır. Çocuk dilerse yaşananı çizimle ya da yazı yoluyla ifade etmeye teşvik edilebilirçünkü her çocuk sözcüklerle konuşmaz.Bazen çizimle bazen de oyunla konuşarak kendini ifade etmeyi seçer. Travma sonrası dönemde oyunun tekrarlayıcı bir niteliğe bürünmesi sık görülür. Bu oyunlar, çocuğun duygusal çatışmasını dışa vurduğu bir alan sağlar. Oyun bölünmemeli, anlamlandırmaya alan açılmalıdır.

Aynı zamanda ebeveynler, çocuğu istemediği detaylarla karşı karşıya bırakmamalıdır. Sosyal medya içeriklerinin, görüntülerin ve tetikleyici materyallerin sınırlandırılması güvenlik hissini korur. Rutine hızlı dönüş ise çocuğun kontrol duygusunu yeniden kazanmasına yardım edecektir. Düzen iyileştirirken belirsizlik yorar. Ancak tüm bu süreçte unutulmaması gereken kritik bir nokta vardır. Travma yalnızca çocuğu etkilemez, aileyi de sarsar. Bu nedenle bir uzman desteği almak hem çocuk hem ebeveyn için koruyucu ve iyileştirici bir adım olabilir. Çocuk travma yaşadı diye anne-baba kendi duygularını yok saymamalıdır.Güç, sadece ayakta durmakta değil destek istemeyi bilmekte yatar.