Yazı yazdığımı duyan birçokları şaka ile karışık isteklerde bulunmaya başladı zaman içerisinde. Önceleri güldüm geçtim bu takılmalara. Lâkin söylenenleri dikkatlice düşündüğüm zaman hiç de yabana atılacak gibi değillerdi.
Bağ komşularım su sıkıntımızı yazmamı istedi. Bağkur Bağlarının şebeke suyunun bu kadar yakınımıza kadar gelip bize ulaşamamasını dile getirmemi… Ana su boru hattı ile aramızdaki 700 metrelik mesafenin rahatça kapatılabileceğinden, katkısı olacaksa, boru masrafının da bağ sakinlerince tedarik edilebileceğinden bahsetmemi istediler. Malum su hayattır ve her şeydir… Çorum Belediyesi'nden ricamız olarak aktaralım efendim…
Bir abimiz, Çorum leblebisinin en azından Çorum'da daha ucuz olması gerektiğini söyledi. Nohudu neden dışarıdan alıyoruz ki dedi. Nohut ekiminin özendirilmesi gerektiğini ifade etti. Eski öğrencim Ömer Karakuş, organize sanayi bölgesinde faaliyet gösteren tesislerinin tam da bu konuyu aydınlatacak şekilde iş yaptığından bahsetmişti. Çorum civarında ektikleri tarlalardan direk halka… Abi'ye de anlattım. İkna olmadı. "Çorumlu bu fiyata bu leblebiyi yememeli kardeşim, kökü nohut değil mi, sanki bana çeyrek mi satıyorlar" dedi. Gülsem mi, bilemedim…
Birçokları Çorum spor alt yapısının berber dükkânlarında kurgulandığını bilmez. Alınacak satılacak topçular ilk buralarda değerlendirilir. Benim berber konuya hâkim: "Ahlatcı almazsa bu iş olmaz,  olsa da bir iner bir çıkarız. İstikrarı bekleme! Hele süper lig mümkün değil!" Spor yazarı arkadaşım Halil'e de anlattım bu konuyu, güldü… 
Bizim apartman olarak sürekli dillendirdiğimiz ama sonuç alamadığımız bir konu daha var. O da hız kesici kasis yapımı. 27. Cadde, Buhara evler Mahallesi'nin en uç kısmında, villa bölgesi ile aramızdaki caddedir. Bu yol son zamanlarda tüm mıntıka trafiğini sırtında taşımaya başladı. Halâ eski sakinliğinde sanan sürücüler bu yolda çok cüretkâr davranmaktalar. Şu ana kadar bir kaza olmaması tamamen bir şans! Konu ile ilgili girişimlerimize Belediye Beyaz Masa yetkililerinin cevabı "ambulans yolu olması sebebiyle kasis konulamaz" olmuş. Komşular, bir çimento torbasına bakar bu iş dediler. Güldük…
Yine bir abim, 60 yıldır Çorum'un üzerine karabasan gibi çöken çimento tozunun, çimentosunu da alıp sessiz sedasız ilimizi terk etmesine gönlünün razı olmadığını, onlardan alacaklı olduğunu, bu konuda da hakkını helal etmeyeceğini söyledi. Bir gün gelip eski patronların, zarar verdikleri şehir sakinlerine tazminatlarını ödeyeceğini umuyormuş… Adam çok ciddi söylüyor bunları! Dikkate almak lazım. Bir de bunun öteki tarafta hesaplaşması var… Adam haklı! Satış rakamı aklımda kalmış… Beş yüz elli milyon Euro… Bir milyon Euro'sunu tazminat olarak dağıtsan, arkanda da böyle boynu bükük amcalar bırakmasan… Sağlık, para ile geri getirilebilen bir şey olsaydı keşke. Hiç gülemedim…
Kenan Abi… 
Onun hiçbir isteği yok! Hiç istememiş hayatta. Hep çalışmış. Çalışmaktan başka bir şey bilmemiş. Kemal Başkan zamanında terzilik yaparken çalışkanlığıyla dikkat çekmiş ve Başkan onu Belediyeye memur olarak yerleştirmiş. Birkaç sene olmamış ki yurt dışı işçi mülakatına girip Almanya'ya gitmiş. Orada çalıştığı 25 yıl boyunca bulunduğu ilden hiç dışarı çıkmamış. Herkes gezip tozarken o, çalıştığı fabrikanın, Alman disiplinini özümsemiş ve onunla bütünleşmiş bir üyesi olarak geçirmiş günlerini. 
Şehir Pastanesi’ne gittiğinizde girişte tek kişilik masanın başında, pasta çatapatlarını ambalajlarken görürsünüz onu… Yanına gelenler lafa tutar, dönüp bakmaz, güler geçer… İşine bakar. Yaptığı işin malzemeleri bitince canı sıkılır. Etrafındakiler tatmin olsun diye öylesine bir iki söz; O kadar… Almanya'daki fabrikada olduğu halini, daha da öncesinde terzi çıraklığı günlerinde ustasının yanında durduğu gibi görürsünüz onu… Çalışırken!