Eskinin büyüsünü bozan. Şimdiyi de olduğu anı yaşamaktan alıkoyan gerçek bir felaketin içindeyiz. Muhabbettin olduğu zamanlarda 'nasıl geçmeli zaman' bir sorun teşkil etmiyordu. Hayatın olağan akışı içinde kah verimli geçen anlarımız, kah bitse de yeni bir ana geçsem dediğimiz zamanlarımız olurdu. Böyle zamanlarda bile iki muhabbetin belini kırar zamanın nasıl geçtiğini anlamazdık.
Televizyon, internet geldi mertlik bozuldu. Kadınlar tası, tarağı bıraktı. Erkekler tırpanı tırmığı bıraktı. Bahçemiz kurudu. Evimizde nifak tohumu baş verdi. Göz aydınlığımız yavrularımızla aramıza duvar örüldü. Aynı evin içinde Berlin duvarını aratmayacak bir bölünme yaşandı. Odalarına, kabuklarına çekildi yavrularımız. Bir ölü sessizlik gelip oturdu böğrümüze.
Televizyon ile tanışmamız başlı başına trajikomik. Evlerimizde '' Vizontele'' filmindeki sahneyi aratmayacak bir görüntü vardı. Evin salonuna düşman tarafından bırakılmış bir saatli bombaydı sanki televizyon.  Annelerimiz el emeği göz nuru dantellerini televizyonun üzerine koyardı. Neme lazım gâvur icadı bir aletti. Ne de olsa namahremdi! Gümrükten geçen mallara bir İslam kimliği kazandırmanın adıydı belki de televizyonun üzerine örtülen dantel…
Televizyon saatli bir bomba olmaktan uzaklaşıp artık evimizin olmazsa olmazları arasına girdi. Anı beş vakte bölüp yaşarken, evimizdeki düzeni bile televizyona göre ayarlar olduk! Nefsin istekleri kanal sayılarının hızla artmasına sebep oldu. Artık bizi nefsimizin kölesi yapacak kadar kanal var. Kurtuluşun mümkün olmadığı zannı ile daha beter batar olduk.
Bu sorun geç olsa da fark edildi. İnsanlar kendine yabancılaştığının farkına varabildi bir nebze de olsa. Devletimizin kanalı TRT, diğer kanalların aksine bize bizi bizle anlatıyor. Değerlerimizi yok saymayarak üstelik. Bataklıktan kurtulmamız için kâfi olmasa da azımsanmayacak bir güzellik.
Teknolojinin bizden götürdüğü çok şey olsa da, getirdikleri güzellikleri de görmezden gelmek yakışı kalmaz. Bir şeye ulaşma konusunda zamanı daha tasarruflu kullanmak teknolojinin en güzel tarafı. Bu su götürmez bir gerçek. Yine de götürdükleri neslimizin genetiğini bozmaya yetti.
Bu mücadelenin adı aslında kıyamete kadar, yalnızca alanının değişik olduğu lakin gayenin aynı olduğu bir hakikat. Bize düşen haçlıların oyununa gelmemek olmalı.
Eski ile yeniyi mukayese ederken. Şimdiyi kötülemek belki biraz olsun su serper yüreğimize. Lakin bir arpa boyu da olsa ilerlemek istiyorsak, bunun yolu geçmişin güzelliklerine bugünün aynasından bakmak. Hz Ali'nin dediği gibi ''Çocuklarımızı bir sonraki çağa göre yetiştirmek''
Eskiden ailece yapılan dini ritüeller mi vardı? Pazartesi ve Perşembe oruç tutmak gibi. Ya da perşembe akşamında kuran okumak mı? Bizi bunları yapmaktan uzaklaştıran teknolojiye verebileceğimiz en büyük cevap. Onu onun silahıyla vurmak. Nasıl mı?
Camileri dolduran bir nesilken boş bıraktık. O zaman camiyi, camimizdeki güzellikleri evimize sokmalıyız. Perşembe akşamları ve ramazan aylarında kuran ziyafetinin etkisini evimizde hissetmeliyiz. Dini değerlerimizi ayaklar altına almayan, bize bizi anlatan dizilerimizi hane halkıyla bir gün belirleyip izlemek. Sinemaya gitmek. İnternet cafeye gidip çocuklarımız ile bilgisayar oyunları oynamak. Kulağa hoş gelmese de kabullenmemiz gereken bir durum var. Teknoloji çağında olmak, ona adapte olmamızı gerektiriyor.