Yıllardır sürüp giden bir pay alma çabası
Topu topu bir dilim kuru ekmek kavgası
Bazen durur bakarım bu ibret tablosuna
Kimi tatlı peşinde, kimininse tuzu yok…            
Barış Manço

Bu sözleri bir popüler müzik sanatçısının yazdığına inanmak güç. Ancak bir halk ozanı bakışı şu anlatılanları görür, fark eder, dile getirir diye düşünürdüm.
*   *   *
Marketin raflarındaki ürünlerden çok, etiketlerine bakıyordum. İndirime girenler, girmeyenlere göre daha belirgin yazılmıştı. "Zam gelecekmiş" diye fısıldayanların arasında kendime bir yol bulmaya çalışıyordum. Beş kilo şeker yazısının altında "bu üründen sadece bir tane verilir" yazıyordu. Baba, eş ve üç çocuğun elinde birer tane beş kiloluk şeker vardı. Çocukların en küçüğü, elindeki şeker paketini zar zor taşıyordu. İyi ki üçüncü bir çocuğu vardı adamın. Bugünler içindi çocuk! Çocuk, beş kilo şeker değerindeydi o an… 
Babası ufaklığın gözünün çikolata raflarına takıldığını fark ettiği halde hiç oralı olmuyor, indirim etiketli ürünlerin arasında dolanıyordu. Çocuk çikolata hammaddesi olan bir ürünü taşıdığının da farkında değildi. Şeker olmasa çikolata bir hiçti! Tüm cesaretini toplayıp babasına seslendi çocuk: Çikolata…
Babası sessizce çikolatanın etiketini göstererek, onda bir indirim olmadığını anlatmaya çalıştı. O sırada bir müşteri, market arabası ile yanlarından geçti. Araba ağzına kadar doluydu. Bir sürü de çikolata vardı içerisinde. Baba, market arabalarının gözenekli ve görünür olmasının hiç de sağlıklı olmadığını düşündü. Seyir halindeki araba, tam da çocuğun gözü önünde durmuştu. Bir sürü çikolatayı arabaya doldurmuş bir adam ve elinde beş kilo şeker tutan çocuk… Çocuk bir babasına baktı bir de arabaya… Sonra şeker paketini yere bırakıp ağlamaya başladı. Ağlayan her çocuğa yapıldığı gibi ona bir çikolata uzattım. Çocuk çikolatayı cebine koydu. Şeker paketi, çocuğun kucağında daha bir sağlam duruyordu şimdi…
*   *   *
Mümkünse tek başına bir çay ocağına gidip de oturmayın, yanınızda birileri olsun. Telefon rehberinizde bulunan herkesi arayın, çağırın, ulaşmaya çalışın… Davet edin, gelsin ama sakın ola ki tek başınıza oturmayın! Neden mi? Birisi yanınızda olursa sadece onu dinlersiniz. Öbür türlü tüm ortamın konuştuğunu, söylediğini, derdini dinler, şişersiniz. Güzelim çay keyfiniz azaba dönüşür… Çaylar benden, hatta simit de… Yeter ki gelin!
Seçim yaklaşıyor. Gündem yoğun… Beş kişilik ekibin arasından bir tanesi konuşuyor diğerleri onaylar gibi kafa sallayıp tasdikliyorlardı. Evet, anlamında onaylayan ve katıldıklarını ifade eden salınımlar… Kanaat önderi kimliğindeki konuşanın kurduğu cümlelerin içinde en çok öne çıkanlar: adam, adamın dibi, adam gibi adam… Dışarıdan duyan birisi buralarda adamlıkla ilgili bir sorun olduğunu sanabilirdi… Masadan başka birisi de çıkıp, karşı bir tez ortaya koymuyordu. Arkadaşlıklarını test edecek en ufak bir muhalefet yoktu! Yılların arkadaşlığı denen arkadaşlıklar böyle olduğu belliydi. Birisinin konuşup, diğerinin hep dinlediği ve onayladığı arkadaşlıklar… 
O sırada televizyonda siyasi bir figür belirdi. Kanaat önderi kıvamında konuşan amca, televizyonu işaret ederek okkalı bir küfür salladı. Ekibin tamamı bu küfre onay verir şekilde salınmalar yaptılar. Mutabakat tamdı! 
Yandaki masada sigaranın zararından konuşuyorlardı. Bu masa daha gençti. İçlerindeki en yaşlısı, ben yandım siz yanmayın diyordu. Sigaranın ne beter, ne menem bir şey olduğundan bahsediyordu. İllâ ki içecekseniz, kendi tütününüzü kendiniz sarın, markaları zengin etmeyin diyordu. 
Diğer bir masada iki yaşlı, süt içiyorlardı. Bundan seksen sene önce süt içen aynı iki kişiydiler… Kahvehanenin klâsik havasını bozmak umurlarında değildi. Ben de içtim, güzelmiş. Değişiyoruz… 
Sonra oradan kalkıp Fuat Abi'nin yanına gittim. Onun mevzusu her zamanki gibiydi;  Kadir kıymet bilmemek, nankörlük, vefakârlık, eşek gibi çalışma, karşılığını bir türlü alamadığı babalık… Çay söyledi, dinledim… Çözemedim ama sadece dinledim. Haklısın dedim. Yapılmaz bu dedim… Kasaya gitti, işini gördü geldi. Yine devam… Ben beni bildiğimden beri çalışıyorum dedi. Sabahım yok gündüzüm yok dedi. Evet dedim. Bir çay daha söyledi. Bir tane de kurabiye tepti ağzıma. Devam et abi dedim. Müşteri gelmese bir saat daha konuşurdu durmadan… Nur topu gibi dört evladından, üçünü işe yerleştirdiğinden, peşinde dede diye gezen torunlardan, boyundan posundan bahsetmedi…
Barış'ın dediği gibi kimi tatlı peşinde, kimininse tuzu yoktu!