İskilip'te evimiz Hanönü Camii’nin yanında idi. Çarşı yakın olduğu için, bilhassa Salı ve Çarşamba günü köyden gelenler bizim aralığa gelir, konuşur ve üzüm, kavun, karpuz, ekmek ile karınlarını doyururlardı. 
Salı günü mal pazarı ön tarafa kurulur, canlı hayvan alışverişi yapılırdı. Kol kopartırcasına yapılan pazarlığı izler, konuşmaları dinlerdim. 
Hayvan pazarına gelerek, keçi almak isteyen kasap önce keçileri sırtlarından kontrol edip, sonra da beğendiği keçiler için pazarlığa başladı.  Pazarlık için mal sahibinin elinden tutan kasabın ilk sözü - "Ağa bu kemik torbalarına ne istiyorsun" oldu. Mal sahibi de "Ben bu malları kekik yedirerek yaylada besledim. Pazarda benim malımın üstüne mal bulamazsın" diye cevap verdi. Pazarlığa başkaları da yardım için katıldı. Kasap beğendiği keçileri satın aldı. Şimdi ne yapacaklar diye merakla bekledim.
Pazara gelen bir vatandaş, kasabın keçilerine baktı ve Ahmet Ağa bunlar satılık mı diye kasaba sordu. Kasapta satılık dedi. Keçinin bir tanesini göstererek "Buna ne istiyorsun" diye sorunca Kasapta; ooo en iyi keçiyi seçmişsin. Bunlar kekik yaylasının keçileri. Şundaki ete bak ete diye cevap verdi. Biraz evvel kemik torbası olan keçiler, bir anda besili keçi olup çıktı. Bu monoloğu görünce bende şaşırmıştım. Demek ki ticari hayat böyle bir şeydi. Kemik torbası, bir anda en iyi keçi olup çıkıyordu. Akşam olup Pazar dağılınca, bizim sokaklar hayvan pisliği ile dolardı. Ara sokağımızı annem güçlükle temizler, ana sokağı da belediye temizliyordu. Hayvan pisliğinden kurtulmak için, sokağın girişine çit yapmıştım. Salı, Çarşamba günü çiti kapatıyor, sokağımıza hayvanların girişine engel oluyordum.
Bir gün bizim aralıkta, başlık parasını konuşuyorlardı. Konuşanlar bir erkek ve kız kardeşi bir de yakınları üç kişi idi. Erkek kardeş oğluna, kız kardeşinin kızını almak istiyordu. 
Erkek kardeş soruyor:
- Bacım başlık parasını ne yapalım.
Kız kardeş:
- On bin lira başlık parası isterim.
Erkek kardeş:
- Bacım ben bu kadar parayı nerden bulayım. Bir de düğün masrafım olacak. Ben size üç bin lira veriyim. 
Kız kardeş:
- Yok katiyen olmaz. Bak Fatmagil kızlarına, yedi bin lira başlık parası aldılar.  Benim kızım onlarınkinden aşağımı. Bende başlık parası yedi bin lira olsun istiyorum.
Erkek kardeş:
- Bacım öküzü, danayı satıp, başlık parasını denkleştirmeye çalışacağım. Onlarda yedi bin lira etmez. Başka satacağım bir şeyde yok. Söylediğin parayı denkleştiremem. Benim oğlum da senin yeğenin. Kızını bize vermeyip, başkasına mı vereceksin? Gel bu başlık parasını beş bin lira olarak karar kılalım. Daha fazla uzamasın bu iş.
Kız kardeş:
- Yok yedi bin liradan aşağı inmem. Zaten ben kızımı gücü nen büyüttüm. Beş bin lirayı ben kabul etsem, babası kabul etmez.
Başlık parası konusu böylece uzayıp gitti. İki kardeş anlaşamadılar. Köyde bir araya gelip, bu konuyu tekrar görüşmeye karar verdiler. 
Hele ki nizah kavga olmadı. Bazen konuşmalar kavgaya dönüşürdü. 
1965’li yıllarda başlık parası, İskilip'in içinde de alınırdı. Rahmetlik Hamdi Ertekin hocamızın, başlık parası istemenin doğru olmadığı hususundaki vaazı ile başlık parası konusu İskilip'te ortadan kalktı. Allah sebep olandan razı olsun. Yoksa başlık parası, evlenecek gençler için büyük bir sorundu.