Gelin haydi , yine o beylik kelamla başlayalım söze; .

           Nerdeee o eski bayramlar….         

           Efendim, beş on yıl öncesine kadar  evlerin bahçelerinde kesilirdi kurbanlar. Bayram haftası girdi mi uzak yakın köylerden getirilen türlü çeşit hayvanlar ÇorumHıdırlık altındaki hayvan pazarında görü cüye çıkardı. Alıcılar (pay sahipleri) ter, tezek, saman kokan mekanda guruplar halinde hayli dolaş tıktan sonra yorulup homurdananların isyanıyla, hayvandan anlayan hin oğlu hin biri bir satıcıyla elele tututuşurdu. Ceyrana çarpılan iki mağdur ve de finduk bahçesinde keyiften hora tepe Lazlar misali salla babam salla El ve de  kolların yorulmasıyla ikiliden biri havlu atar pazarlık biterdi..

        -Var hayrını gör hadi..

        -Hah şöyle!

        -Ulaaa!

        Ların ardından, kimi boynuzlarından çeke sürüye,kimi at, eşek arabası yahut kamyonetle ineğ  koçu alır giderdi. Çarşı ve  sokaklar bir anda;

       -Möööö!

       -Meee

,      sesleriyle Alibaba Çiftliğine dönerdi. Gün geceler boyu biz çocuklar, bahçelerden gelen o hüzünlü     hayvan sesleriyle uykuya dalardı..Heeey gidi hey.Yufka yürekli analar, nice oğlan, kızcağızlar o böğürme melemelerle sevin ve gözyaşını birlikte yaşardı.

       Derken işte son akşam;

       Kutsal arefe suyuyla cibi cibi yapıp yatmış bebeler..Yastık altlarında cici  bici bayramlık giysiler. Eller    bayram kınası,Sabah Bayram namazından sonra el öpme paracıklar, hediye mendil rengarenk şekerlerle dolu cepler. Bayram sofrasında  mis gibi o yoğurt çorbası, kemikli et,  tereyağlı pirinç pilavı, su böreği ve de  anaların maharetli ellerinden o canım sarma Çorum baklavalarının hayaliyle yum da gözlerini haydi uyu uyu bakalım. Uyumak kolay mı?

         Üstad Bekir Sıtkı Erdoğan “Bayram Gecesi” adlı dizelerinde ne de güzel şiirleştirmiş çocukların bayram gecesini;

                   Bu gece bayram gecesi                                                       Her şeyi dizdim şöylece

                   Her taraf mavi pembe, mor..                                                Fotinim elbisem tamam

                   Bu gece bayram gecesi                                                        Beni affedin kirpiklerim

                   İçim içime sığmıyor                                                             Bu gece uyuyamam

          

Yıllar önce bir arefe günü  pazardan uzun uğraşılar sonu aldığımız boğanın yuları elimde, gözleri bağlı vaziyette eve dönüyoruz.  Yolda rastladığımız Ahmet emmi, Hasan Dayı Tayfur Ağa, mahalle bakkalı, hatta hatta çift kanatlı kapı aralarından sokağı dikizleyen Fadik nine, Rasime yenge, Şaziye teyzeler başladı seslenmeye;

.       -Hayırlı olsun, kaça oldu huu?

        -Şuna bak şuna,amma da ateşli haaa , bunun eti pek lezzetli olur efendi ağa.

       - İyi kıymışınız paraya iyi, pazarın en babayiğit kurbanı sanki!

         -Bunun kavurması da bol olur sevabı da.

         Kör Kadir’in yanındaki çocuklar önlerinden geçmekte olan hayvanı hayalen kesip yer gibi;

         -Vay yavrum vaay, bunun pamık gibi pişmiş homaçasını(kemikli et) şöyle bir ısırmalıyım ki..!

          Kör Kadir görmeyen gözlerinı kırpıp bıyık altndan gülerek;

         -Böğürmesi böyle tatlıysa şu mübareklerin, etlerinin lezzetini sen hesapla efendi!

     BAYRAM  SABAHI

           Sabah, Bayram Namazı ardından eve döndük . Başı kınalı boğayı bağcığından çözüp üç kardeş, bir de kasap Şaban olduğu halde yatırdık bahçeye. Ayaklar bağlandı. Birden hayvanda bir tetirginlik başladı!                   

            Makus talihine isyan eder gibi huysuzlandı!.Gürül gürül tekbirler ardından tam bıçağı çalacakken Şaban, büyük ağabeyin et düşkünü üç yaşındaki yaramaz oğlanı, elindeki çatalı “ eii, eiii diyerek boğanın poposuna saplamaz mı! Aman Allahım o ne! Aldığı darbeden sıçrayıp dört  ayağa üzere hayvan! Hepimiz şokta, ( dut ula tut ulalarla dağıldık dört bir tarafa.!. Çocuk ve kadınlar feryatta. Boğa bahçede bir iki tur attıktan sonra bebelerin açık bıraktığı bahçe kapısından fırladı sokağa! Göbekli Şaban, elinde bıçak, ağzı bir karış açık dondu kaldı!

           Lise sonda her gün 10 km koşan yeğen Murat fırladı peşinden boğanın, bende ardından. Semt                                                          Bahçelievler, millet bayramlaşma aşkıyla sokakta. Boğa birine boynuz atar da öldürür korkusuyla koş babam koş. Onlarca dakika göğsümüz kalaycı körüğü gibi inip inip kalkmakta Arada bir yetişip yerlerde sürüklenen ipi tutsak da,derede  balık avlar misali pırt deyip kayıyor elimizden. Muzır hayvan arada bir geri dönüp bize bakıyor,”daha dört yaşıma bile basmadan bir gün yüzü görmeden kesip yiyeceksiniz öyle mi beni” der gibi, kah öfkeli  kah melül melül bakmakta.. İnsanın merhametten“var git ula “ diyesi gelse de yedi ortağa laf anlatmak imkansız olduğundan yapamadık..Ayrıca, ev de, ciğer, kavurma bekleyen onca insan çoluk çocuk, verilecek paylarla  bayram sevinci yaşayacak komşu akraba, fakir fukara var... Nihayet, bir saat sonra Nadık Camii önünde;  yorgun düştüğünden mi dersiniz, yoksa içimizden geçen rahmani duyguların anladığından mı birden yavaşladı hayvan! Hemen yerdeki  yuları yakalamak için  kapandık yere, tuttuk neyse. Beride toplanan kalabalıktan alkış ıslık sesleri.Bıçkın delikanlının biri o  argo lisanıyla;

       -Heeey kovboylar,  belinize dolayın ipi len belinize, elinizden kurtulup tekrardan koşturmasın sizi!.

       Berideki eli bastonlu  ihtiyar öfkeyle haykırdı;;

       -Yok, sakın haaa, hayvan tekrar zıvanadan çıkar,  kaçar da  o masallardaki gibi, “Kırk katır, kırk satır misali, boğa yerine siz kurban olursunuz haa!

        Neyse Kurban merasimi mutlu sonla bitti de sevindi herkes..Hani arada bir derler  ya birileri..

         -Neyi?

       “Rabbim, fakire eşeğini kaybettirip üzer, sonra da buldurup sevindirirmiş ya Mevla, bizim ki de  öyle bir macera efendi..

         Sağlık, sevaplarla dopdolu, birbirimizi daha daha çok severek  nice BAYRAMLARA..