Toplumsal tahribat ve çürüme her geçen gün iyileşeceği yerde kötüleşerek devam ediyor. Bunu nereden çıkardın şimdi diyecek olursanız derim ki, görünen köy kılavuz istemez. Kültür yozlaşması, dil tahribatı, tarihine ve geçmişine yabancı bir nesil, aile düzeninin tehdit altında olması gibi konulardan başlayabilirim belki ama bunlar ayrı bir yazı konusu olan başlı başına büyük meseleler olduğu için bunlara değinmeyeceğim. Şimdi asıl üzerinde duracağım konular günlük hayatta çok sık karşılaştığımız ve artık can yakıcı ve can sıkıcı boyutlara ulaşan, önlem alınmazsa çok başımızı ağrıtacak, çözümü daha basit ve çok zaman istemeyen problemler.
 Araç sayısının artmasıyla birlikte her yer adeta otopark haline geldi. Şehre yukarıdan baktığınızda burası oto pazarı mı? demek gelir içinizden. Hadi onu da geçtik yollar adeta oto parka dönüşmüş sadece kıyısından köşesinden bir araçlık geçiş kalmış durumda. Trafik kuralları yazılırken bunun böyle olacağı hesap edilmiş midir? Acaba. Çünkü kural 2918 KTK 57/1-c diyor ki; '' Kontrolsüz kavşaklarda soldan gelen araç sağdan gelene yol verir.'' Peki, yolun köşesine sağlı sollu yüksek otomobil, suv, kamyonet gibi araçlar park etmişse ki her yer öyle görüş açısı kalmamış, sağdan gelen aracı nasıl görecek? O yolu trafik akışına ve kuralına uygun hale getirmesi gereken sürücü mü? Yoksa kamu düzenini sağlayacak olan mı?
Halkın geliri arttıkça bir otomobil hatta ikinci otomobil alan esnaf ve vatandaşımız hızını alamayıp bir de motosiklet alınca işler iyice karışmaya başladı. Kimisi özentiden, kimisi hobi olarak, kimi de benzin fiyatları arttı bahanesiyle motosikletle gelip gitmeye başladı. Hele bir de bütün trafik normlarını alt üst eden kurye ve paketçiler var ki eyvahlar olsun. Motosiklet kullanmanın belli kuralları olduğunu hepimiz biliyoruz. Ehliyetsiz motosiklet kullanan mı ararsın, kask takmadan kullanan mı ararsın, bir de gideceği yere yetişmek durumunda olmaları ayrı bir muamma. Sahi siz hiç normal hızda giden bir motosiklet kullanıcısı özellikle de paketçi kurye gördünüz mü? Bitmedi tabii. Ya kaldırımlarda cirit atan ve yayaları tehdit eden motosikletli ve bisikletliler ne olacak. Kaldırımlarda bile rahat yürüyemez hale geldik.
Başımıza dilenci yağıyor. Gevşekliği, boşluğu, denetim yetersizliğini gören uyanıklar, şirket olmuşlar minibüslerle ilimize dağılıp vatandaşı istismar ederek soyup soğana çeviriyorlar, sonra da güle oynaya hatta dalga geçerek çekip gidiyorlar. Üstelik gerçekten ihtiyaç sahiplerinin de hakkını çalarak. İnsanlarımız cami önlerinde, ATM önlerinde, market önlerinde yalvar yakar, inanç sömürüsü ile adeta zorla para isteyen dilencilerden bıktı. Peki, kabahatler kanununu kim uygulayacak, çocukları dilendirmenin cezasını kim kesecek. Bu iş altı ayda bir denetleme yaparak çözülmez. Dilencileri bir kapıdan sokup öteki kapıdan bırakarak çözülmez.  
Devlet toplumun huzurunu, güvenliğini sağlamakla görevlidir. Bunu da koyduğu kurallarla ve o kuralları herkese eşit uygulayarak yapar. Toplum da bu kurallara uymak mecburiyetindedir. Uymadığı zaman bedelini ödemekle mükelleftir. Ancak dediğimiz gibi kurallar mutlaka uygulanacak ve halk da bu kurallara uyacak. Uymayanlara ceza kesilecek. Adamına göre, yerine göre, canı istediğinde değil. Sürekli olacak. Her yerde kameralar var. Çekecek fotoğrafını adresine ceza ihbarı gidecek.  Batıya özenmekle sorun çözülmez. Sorun Avrupa da olduğu gibi cezalara caydırıcı olarak herkese, her zaman uygulamakla olur. Bir örnek;
Ankara'ya gidenler iyi bilir. Delice ve Balışeyh'de EDS vardır. Hız sınırını aşarsanız kamera fotoğrafı çeker ve arkanızdan bir bakmışsınız PTT ceza ihbarnamesini bir sabah elinize tutuşturmuş. Böyle iki defa ceza ödeyince şu an olduğu gibi herkes kuzu kuzu, tek sıra geçiyor Delice'den. Ama ilimizde öylemi? Eskiden çocukluğumuzda oyun oynarken bir ifade kullanırdık. Bizim yaşıtlarımız bilir. '' Çöllü mumbiş her şey serbest!'' Derdik. İşte aynen ona benziyor bizim toplum düzenimiz.
Suçlu aramıyoruz.  Çünkü suçlu biziz. Kuralları yeterince uygulamayan kamu yöneticilerimiz de sorumlu, kurallara uymamakta direnen halkımızda sorumlu, eksik ve caydırıcı olmayan kanunlarımız da. Eğitim, sistem ve kurallar. Toptan zihniyet değişimi şart. 
O halde yapılacak şey şu. Hiç kimse başkasını suçlamadan, siyasi tartışma konusu yapmadan, sen ben demeden üzerine düşeni yapmalı. Burada en büyük görev sivil toplum kuruluşlarımıza, basınımıza ve aydınlarımıza düşüyor. Sorumluluk mevkiinde bulunanlara hesap sormasını, yapılan yanlışları dile getirmesini, sorgulamasını ve talep etmesini bilmeliyiz. Protokol bürokratlığı değil toplumun sorunlarının üzerine cesaretle giden, çözüm odaklı bürokratlar istiyoruz. Ahbap çavuş ilişkisini, siyasi kayırmacılığı, abartılı övgüleri bir kenara bırakıp kentimizde huzur ve güven içerisinde yaşamayı hep birlikte başarmalıyız.