Ekonomik sistemde "ithalat her zaman kötüdür, ihracat her zaman iyidir" düşüncesi, çok büyük yanlışlardan biridir. Bu düşünce, ekonomik tasarımı elinde tutanların öğrenmemizi istemediği, bilenlerin ise dikkate alınmayarak dışlandığı, mantıksızlıkla suçlandığı ya da susturulduğu bir algının ürünüdür. Bu yazımda, ekonomi tasarımında ithalat ve ihracat konuları başlığı altında değerlendireceğim.
Büyük Ekonomik Tasarımda İthalatın Rolü; İthalat bir ülke için elzem olabilir, ancak stratejik şekilde yapılmalıdır. Çünkü gizli sömürü sistemlerinden biri de ithalat yoluyla işler. Üretebileceğin bir ürün ya da hizmeti dışarıdan hazır alırsan, bu zamanla toplumsal tembelliğe yol açar. Bu da uzun vadede dışa bağımlılığı artırır ve ülkenin gücünü zayıflatır. İthalatın bir diğer olumsuz etkisi de inovasyonun durmasıdır. Bir toplum üretmediği sürece gelişemez; sadece satın aldığı kadar var olabilir. Bu da kalkınma sürecinin durması anlamına gelir.Rakip bir ülke, karşı tarafın gelişmesini ister mi? Hayır. Bu yüzden "ucuz da olsa sen hazır al, ama gelişme" taktiği, modern çağın gizli savaş yöntemlerinden biridir.
İthalatın Stratejik Olarak Avantajlı Olduğu Durum; dünyadaki doğal kaynaklar sınırlıdır. Eğer ithal ettiğin bir hammaddeyi işleyip yüksek katma değerle dünyaya satabiliyorsan, bu durumda ithalat kârlıdır. Lityum madeni, çıkarıldığı ülkelerden ihraç edilerek işlenmek üzere başka ülkelere taşınıyor ve burada pil haline getirilip tüm dünyaya satılıyor. Burada kazançlı çıkan kim? Elbette, madeni ithal edip sonra işleyip değerli ürün haline getirip dünya pazarında satan ülke. Zararda olan ise madenini satan ve ürün olarak satın alan tüm ülkedir.
ihracat yapan ülkeler: 3 kat zararda çünkü İthalatçı ülke, ham maddeyi ucuza satıp işlenmiş ürünü daha pahalıya geri alarak ekonomik olarak kayba uğrar ve aynı zamanda kendi ülkesindeki istihdam potansiyelini de kaybeder.
İthalat yapan ülkeler: 2 kat kârlı çünkü Ham maddeyi ithal eden ülke, onu işleyerek hem ham madde maliyetini hem üretim giderlerini hem de kârını ekleyip yüksek fiyata satıyor ayrıca işleme sürecinde de ülkesinde ek istihdam da sağlamış oluyor.
Diğer ülkeler: 1 kat zararda çünkü Milli servet, hazır ürün satın alınarak kullanıldığında, başka bir ülkenin güçlenen para birimine karşı aradaki farkın açılması nedeniyle zarar olarak görülebilir.
Bu yüzden madenler stratejik öneme sahiptir. Madenler işlenmeden, katma değere dönüştürülmeden yurt dışına çıkarılmamalıdır. Gücü yettiği kadar ülkeler kendi sanayisine maden ithalatı yapmalı ve işleyip dünya pazarına geri satmalıdır.
Bir başka konu da yerelde yetişmeyen gıda ürünlerinin ithalatıdır. Bu durum doğaldır. Halkın çeşitli gıdaya ulaşması ve temel ihtiyaçlarını karşılaması için, üretim fazlasına karşılık, dengeli ithalat yapılabilir. Bir başka yanlış yöntem de ithalatı, yerli üreticiyi baskılamak amacıyla kullanmaktır. Yerli üreticiye rakip olarak ucuz ithal ürün getirmek, üreticinin hevesini kırar, üretimden çekilmesine sebep olur. Bu durum ülke genelinde üretim zayıflığına neden olur. Devletin stratejik planlamasında bu psikolojik etki göz önüne alınmalıdır.Üretici bir ürünü aracısız, yani doğrudan yüksek fiyata satıyorsa bu ilk bakışta olumsuz görünse de uzun vadede olumlu sonuçlar doğurur. Üretici kazandığını gördükçe daha çok üretmek ister. Yeni üreticiler piyasaya girer, rekabet artar ve zamanla fiyatlar düşer. Yani kısa vadeli çözümlerle üreticiyi kısıtlamak doğru değildir.
Unutulmamalıdır ki; küçük hesaplarla bakkal yönetilir, devlet değil. Devlet, sadece rakamlarla değil; çok sayıda bilimsel disiplini bir araya getirerek yönetilmelidir.
Tekelleşme de psikolojik algısı da ithalatın bir başka oyunudur. Akıllı telefonları düşünelim. Hangi ülkenin markası olursa olsun, hiçbir ürün %100 yerli değildir. Pili bir ülkeden, işlemcisi başka bir yerden, yazılımı ise farklı bir ülkeden gelir. Bu yüzden "sadece şu ülkenin ürünü kaliteli" gibi düşünceler yanlıştır.Bizde "kötü de olsa bizim olsun" anlayışı Sovyet kalıntısı bir düşüncedir. Bunun yerli karşılığı ise "yerli malı, yurdun malı, herkes onu kullanmalı"dır. Yani, bir ürün rakiplerine göre daha az donanımlı olabilir, ama yerli üretim ise o markaya sahip çıkılmalıdır.
Eğer milli bilinçle yerli markalara değer verirsek, zamanla bu markalar dünya pazarında daha çok güçlenir ve gelişir.Yüzde 30 yerli üretimle telefon üreten bir şirket düşünelim. Bu ürün, iç pazarda 10 milyon adet satıldığında ciddi bir ekonomik güç oluşur. Ardından çevre ülkelere ihracat yapılarak satış hacmi 150 milyona ulaşabilir. Bu büyüme, şirkete daha fazla yatırım yapma ve AR-GE çalışmalarını artırma fırsatı sunar. Teknolojik gelişmeler hızlanır, beyin göçü tersine döner ve nitelikli insan kaynağı ülkeye çekilir. Marka zamanla küresel düzeyde tanınır hale gelir. Bu süreç hem şirketin hem de ülkenin teknoloji alanında bağımsızlaşmasına katkı sağlar.
"Yerli ürün kaliteli değildir" düşüncesi bir algıdır ve ekonomide psikolojik savaştır. Bu düşünceyi kırmak vatandaşlar için bir görevdir. Küçük gibi görünen bu algı neden büyük markalarımız olmadığını açıklar. Çünkü biz birbirimizi desteklemekte zayıf kaldığımızdandır.
Bu yazı, ırkçılıkla ilgisi olmayan, gerçek anlamda milliyetçilik duruşunu yansıtır. Temelinde birlik, dayanışma ve yüksek yaşam kalitesi (refah) hedefleyen bir vizyon vardır.