Birkaç gün önce iki fotoğraf/görüntü vardı basında ve sosyal medyada: 
Biri Ukrayna'nın sınır bölgesinde erzak için sakince sıra bekleyen savaş mağduru vatandaşlar.. 
Diğeri Türkiye'de bir markette yağ satın almak için birbirini ezecek seviyede hırçın vatandaşlar.. 
İkisi de üzücü, üzücü olduğu kadar düşündürücü. 
** 
Ukrayna, öyle yada böyle kendi içlerinden, ağabey bildiklerinden biriyle cezalandırıldı/cezalandırılıyor. Güçlüler, sesli görünümlü sessizler, ay bacayı geçtikten "aaa geçmiş olsun" diyecekler. 
Biz ise her iki taraftan da vazgeçemiyoruz. 
Evet, zalimin karşısındayız ama ilişkilerimizi de koparmak istemiyoruz siyasi olarak. 
Ancak içimizdeki fırsatçılar var ya.. 
İşte onlar yüzünden yara-bere içindeyiz. 
Utanmasalar siyasi olarak, savaş bizim yüzümüzden çıktı diyecekler. 
Hayat pahalılığı, zamlar, stoklar niye oluyor diye hesap soracaklar, soruyorlar da. 
Oysa zor zamanlar böyle mi olması lazım. 
Egomuz ne kadar şişmiş 
Enanniyet tavan yapmış 
Bencillikte sınır tanımıyoruz 
Ne oldu bize?! 
Kim altımızı oyuyor? 
Biz böyle değildik değiliz de.. 
Bu görüntüler çok küçük bir gruba ait olmalı. 
Bu stokçular, sınırlı sayıda ve panik halinde bu yola başvurmalı. 
Market sahipleri zam yaparken elleri titremeli, beşe aldığımı yirmiye nasıl satarım demeli.. 
Öyle değil mi? 
Mantık bunu gerektiriyor.. 
Kul hakkı, sırada durma adabı, ticaret ahlakı denen bir şey var bizim sahip olduğumuz kültürde.. 
Benim varsa herkesin olmalı diyen bir gelenekten besleniyoruz. 
İhtiras ve ihtikarın bizim değerlerimizde yeri yok, olmamalı da.. 
Bizim değerlerimizde infak var, ikram var, paylaşma var.. 
** 
Okullarımızda öğretimden çok eğitimin üzerinde durmamız gerektiğini söyleriz. 
Uygulamada yine dönüp dolaşıp öğretim yapıyoruz maalesef.. 
Mecburen.  
LGS ve YKS akademik başarıya bakıyor. 
Bu konu bahs-i diğer. 
Yine de, ilkokuldan başlamak üzere etik değerleri içselleştirebilsek istisnalar hariç erdemli bireyler, diğerlerine galip gelir; zor zamanlarda paylaşma, hakkı gözetme ve diğerkâmlık gibi duygular toplumda yaygınlaşır, insani değerler çoğalır, dayanışma ve yardımlaşma topluma hakim olur düşüncesindeyiz. 
Neyi varsa onu paylaşınca canı acıyana erdemli denebilir mi? 
"Köpeğe verilen bir kemik yardımseverlik değildir, yardımseverlik sizde köpek kadar açken onunla paylaşılan yemektir" dedi güngörmüş bir ak saçlı. 
Hikâyeyi duymuşsunuzdur: 
Her yıl en iyi buğday birincisi olan çiftçiye, yarışmayı izleyen gazeteciler, bu başarısının sırrını sordular.
Çiftçi;
- 'Benim sırrım, kendi buğday tohumlarımı komşularımla paylaşmakta yatıyor' dedi.
Bu cevaba şaşırdı gazeteciler.
- 'Elinizdeki kaliteli tohumları rakiplerinizle mi paylaşıyorsunuz? Neden böyle bir şeye ihtiyaç duyuyorsunuz ki? dediler.
- 'Neden olmasın...' dedi çiftçi.
- 'Bilmediğiniz bir şey var. Rüzgar olgunlaşmakta olan buğdaydan poleni alır, tarladan tarlaya taşır... Bu nedenle komşularımın kötü buğday yetiştirmesi demek, benim ürünümün de kalitesinin düşük olması demektir... Eğer en iyi buğdayı yetiştirmeyi düşünüyorsam komşularımın da iyi buğdaylar yetiştirmesine yardımcı olmam gerekir.' 
** 
Komşuda savaş varken, bizde huzur olmuyor görüldüğü üzere.  
Ekonomik sıkıntılar baş gösteriyor, mültecilerin perişan hali, seyrettiğimiz insani dramlar rahatsız ediyor hepimizi, acıtıyor içimizi. 
Paylaşamıyorsan, dağıtamıyor ve ikram edemiyorsan bari, fırsatçılık yapıp stokçuluk/ihtikar yapma be densiz!  
Fırsatı ganimet bilip üç-beş kuruş fazla kazanınca başın göğe ermez. 
İşte illerimizde valiler, stokçuların tepesine binmeye başladı.. Dün, bugün basın yayın bu haberlerle çalkalanıyor. (https://www.sabah.com.tr/gundem/2022/03/08/aksaray-valisi-hamza-aydogdu-aycicek-yagi-stokcularina-boyle-cikisti-bedelini-agir-odersiniz) 
Encamımız hayrolsun. 
Vesselam.