Geçtiğimiz hafta eğitim-öğretimde karşılaşılan sorunları irdelerken en başta “otorite-disiplin” geldiğini belirtmiştik.
“Öğretmenin otorite kurmada kendinden ve derse planlı hazırlanarak gelmemişlikten kaynaklanan bir sıkıntı yoksa geride iki sıkıntı olabilir” demiş, bunların “veli baskısı ve kalabalık sınıflar” olduğunu açıklamıştık. Buradan devam ediyoruz.
2. Eğitim-öğretim unsurları arasında kopukluk
Plan, program, müfredat, okul/mekân, kazanım/amaç/hedefler, öğrenme-öğretme gibi işlevler doğal seyrinde akarken ebeveyn işin içinde yoksa sonuç/çıktıya ulaşmak zordur.
Bu süreci başarıyla tamamlayabilmek için eğitimin temel paydaşlarının işbirliği yapmaları bir tercih değil, artık bir zorunluluktur.
Eğitimde kalıcı ve sürdürülebilir başarı, ancak ve ancak tüm bu paydaşların ortak çalışması ve üstün uyumu ile elde edilebilir. Kopukluğa mahal verilmemeli.
Akademik başarıda kültürel ortam, çevre etkenleri, ders materyalleri, teknolojik araç ve gereçler gibi diğer etmenler de söz konusudur. Ancak; asıl belirleyici unsur, insanî paydaşlardır.
3. Öğrenme alanlarının çokluğu
Son zamanlarda bir de yapay zekâ çıktı, ne sorarsanız cevap veriyor. Çocuk deftere yazmaya, kitap okumaya niye ihtiyaç duysun.
Sokak, yazılı ve görsel medyadan sinema, tiyatro, spor dâhil her tür iletişim ve eğlence araçlarına kadar pek çok yan unsur, eğitim sisteminin bir parçası durumundadır.
Bilginin hem üretiminin hem de transferinin/tüketiminin bir otoriteye bağlı olmaması gerektiğini savunan zihniyetle karşı karşıyayız. Bu zihniyet öğretmenin, kitabın, okulun ve eğitim kurumlarının etkisini ve önemini her gün biraz daha gerilere çekmektedir. Şimdilik kısmî düzeydedir.
İstikbalde yüzyüze geleceğimiz bu hür ve bağımsız nevi şahsına münhasır eğitim anlayışı kime hizmet edecek belli değildir. Bu tasavvuru iyi analiz etmek gerek.
Öğretmen yetiştirmeden ders kitaplarına, sınav sisteminden, öğretim yöntem ve tekniklerine ve okul programlarına kadar hazırlıklı olmakta yarar var.
4. Ebeveynin eğitim-öğretimden sadece okulu sorumlu tutma uyanıklığı
“Her çocuğun ilk ve en değerli eğitmeni annesidir” yargı cümlesine itiraz eden çıkmaz herhalde. Doğal olarak annenin eğitim ve kültür düzeyi çocuğa yansır.
Çocuğun duygu ve düşüncesinin temeli, en başta anne olmak üzere, baba ve diğer aile bireyleri tarafından atılır. Bu adı konulmamış eğitim süreci, ailede başlar; sokakta, mahallede, okulda, iş yerinde ve toplu ortamlarda devam eder. Çocuklar, ilk söz ve fiillerini, yine en başta anne olmak üzere, aile bireylerini taklit ederek öğrenirler. Anneler ve babalar, kendilerini çocukların eğitim-öğretimlerinin en baş halkası olarak görmelidirler.
Eğitim bilimi açısında durum bu olduğu halde ebeveynin her şeyi okuldan beklemesi en hafif tabirle kolaycılığa sığınmak, sorumluluktan kaçmaktır.
Okul idaresi ve öğretmenin ihtiyaç duydukça çağrılarına ebeveynin katılması, kayıtsız kalmaması gerekir. Okuldan sonra sistemin en temel ayağı/dayanağı, ailedir.
Öğrenci, yaş grubuna bağlı olarak başı sıkıştığında bazen ailesine bazen de öğretmenine sığınır/koşar/yaklaşır, destek ister. Başarılı ve mutlu olduğunda da aynı durum geçerlidir. Abartmadan, fevriye kaçmadan ve karşı tarafı yerden yere vurmadan öğrenciye yardımcı olunmalı, danışmanlık yapılmalıdır.
5. Mesleğe yönlendirmede zaafiyet
Pek tabii olarak her öğrencinin akademik başarısı bir değil.
Yaşadım ve gözlemledim veli, çocuğunun akademik başarısının olmadığını bildiği halde yakın ya da uzak tanıdıklarının çocukları okuyor da benimki neden okumaz mantıksız mantığıyla çocuğuna baskı yaptı ama olmadı. Sonunda çocuk isyan etti ve babasına; “yarım dönüm bahçeyi belleyim ama bana ders çalış” deme dedi.
Mesleki eğitimi öldüren geçmişteki tartışmaları bir tarafa bırakarak önümüze bakarsak son zamanlarda Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli çerçevesinde güzel çalışmalar yapılıyor. Hele günümüzde meslek sahibi kişilerin yetersizliği ve ekonomik olarak aldıkları ücretleri hesaba katarsak usta-çırak müessesesinin olduğundan çok daha fazla canlandırılması elzem hale geldi.
Ama bunu nasıl yapacağız?
İşin ehli eğitimcilere göre İlköğretim(ilk+orta) okulları meslek yönlendirmeli ve meslek yönlendirmesiz olmak üzere iki ayrı grupta yeniden ele alınmak zorundadır.
ABD, İngiltere ve Almanya okulları bu konuda iyi birer örnektir. Gurbetçilerden sık sık duyardık; Almanya ve Avusturya’da çocuklar dördüncü ve beşinci sınıflarda öğretmenlerinin ve ailelerinin birlikte yapacakları değerlendirme sonucunda meslek ağırlıklı veya meslek ağırlıksız okula devamı konusunda bir karara varırlar.
Bizde de sistem olarak buna geçilebilir.
İş veliye kalırsa zor görünse de artık buna doğru bir gidiş sözkonusu. Zira LGS’de yeterli puan almamış, okul ortalamasıyla Anadolu Liselerine gidemeyen öğrenciler için mecburi istikamet, meslek liseleri yönüdür.
Meslek Liselerinin gönüllü olmasını sağlamak için İlköğretim 6, 7 ve 8. sınıf öğrencilerine değişik meslekleri tanıtıcı panel, seminer, konferans ve benzeri etkinlikler düzenlenmeli ve öğrencilerin erken yaşta meslekler hakkında bilgi sahibi olmaları temin edilmelidir. Ayrıca değişik meslekler hakkındaki bilgiler e-okul sistemi içerisine de alınmalıdır.
Hal-i hazırda var olan uygulama 8.sınıflara yönelik meslek ve meslek liseleri tanıtımı şeklindedir.
(Devam edecek)
NOT: Soykırımcı İsrail’in katliamı bitmedi sürüyor biz de hatırlatmayı sürdüreceğiz.
15 Eylül 2025 itibariyle orta doğudaki en büyük virüs İsrail mikrobunun zulmü üzerinden 75 yıl+709 gün geçti. Mazlumların dünyasında kıyametler koparken zalimlere gün yüzü gösterme ALLAHIM..
Amin.
Vesselam..