Her yıl Aralık ayında Şeb-i Arus törenleri münasebetiyle ülkemiz ve uluslararası katılımlarla, vefatının yıl dönümü anısına, insanların gönül dünyalarına ufuklar açarak farklı pencerelerden bakıtan, Mevlana'yı anma programları düzenlenerek yâd edilir. Mevlana yazmış olduğu Divanı Kebir ve Mesnevi isimli manzum eserlerinde şiirleriyle insanları iyiliğe, doğruluğa ve hayatın güzelliklerine teşvik ederek, dünya ve ahiret mutluluğunun yolları göstermiştir.   
Mevlana'ya göre örnek insan olmak için, güzel ahlak sahibi ve gönül dünyası zengin biri olmak gerekir. Huzurlu ve mutlu bir toplum olmanın yolu, kötü huylardan temizlenmiş, güzel ahlâki değerlerle donanmış, kin, kibir, haset, kıskançlık, hırs, tamahkârlık, aç gözlülük, ikiyüzlülük gibi hasletlerden arınmış insanlarla mümkündür. 
Mevlâna ufku ve bakış açısı geniş olan bir tasavvuf önderidir. Mesnevide Allah insan ilişkisini "Ney" sembolü ile dünyanın geçiciliğine vurgu yaparak, ney in kamışlıktan, yakınlarından koparıldığı için inlediğini, insanında asıl vatanının cennet olup, dünyada gurbette misafir olduğunu, ölünce asıl vatanına kavuşacağını, bu yüzdende onun ölüm gününün "Şebiarus" (yaratana kavuşma günü) olarak addettiğini görmekteyiz. Bu görüşün tezahürü olarak ta Mevlana "Öldüğüm gün tabutumu omuzlar üzerinde gördüğün zaman, bende bu cihanın derdi var sanma, bana ağlama, yazık, tüh, vah, deme. Şeytanın tuzağına düşerek, nefsimin heva ve heveslerinin peşinden koşarsam, vah, yazık demenin vakti o zamandır. Cenazemi gördüğünde, ayrılık deme, beni mezara koyduklarında elveda deme. Mezar cennet kapısının perdesidir. Mezar hapishane gibi görünür ama aslında canın hapisten kurtuluşudur..." (Divanı Kebir. Beyt 911) Mevlana da ölümün bir korku olmaktan çıkarak özlenen ve beklenen bir gün haline geldiğini görüyoruz. 
Günümüzde Mevlana'yı anma törenlerinde, genelde sadece insancıllığı, sevgi ve hoşgörüsü sembolleştirilerek inancı ve yaşantısı göz ardı edilir. Mevlana'yı anlayamayarak sözlerinin sadece zahirine bakan, batini ilimlerden haberi olmayan bazı kimseler de geçmişte olduğu gibi günümüzde de onu acımasızca eleştirerek hakaret boyutunda çamur atarlar. Mevlana "Sen ne anlatırsan anlat, anlattıkların, karşındakinin anladığı kadardır." 
Ben sağ olduğum müddetçe kulum. Kur'an-a, Yol toprağıyım peygamberi zişâna, 
Hakkımda bunun zıttını söz etse biri, vay bu söze, vay böyle diyen insana,
Yazıklar olsun o sözlere ve yazıklar olsun böyle söyleyenlere.  Diyerek beddua etmiştir.
Mevlana'da bizim gibi bir insandır. Onunda hataları ve yanlışları olabilir. Bazı insanlarımız eleştiriyor, eleştirirken hakların korunması, hakkın yaşanması ve hayata hâkim kılınması, adaletin, iyiliğin, doğruluğun, sosyal barış ve kardeşliğin ihyası içinmi? Yoksa nefsimizi tatmin için mi yapıyoruz diye öncelikle kendimizi sorgulamamız gerekir. Eleştirilerimiz hak ölçüsü içinde, hakkın rızası içinmi? Nefsimiz ve ehlimizde Allah'ın emirlerini ne kadar yaşayabiliyor, insanlara faydalı olabiliyor ve Emri bil Maruf Nehyi Anil Münker (hakkı tebliğ edip, yanlıştan uyarma) görevini ne kadar yapabiliyoruz? Hakkın savunulmasında insanlara model, kimlikli bir Müslüman örneği sergileyebiliyor muyuz?   
"Ben gelmedim dava için/ Benim işim sevgi için/ Dostun evi gönüllerdir/ Gönüller yapmaya geldim."  Diyen Yunus, Mevlana, Ahmet Yesevi, Şeyh Edibali, gibi gönül insanlarına ihtiyacımız var. Artık bunlar gibisi yetişmiyor. Günümüzde ilim ve gönül insanlarından daha ziyade şovmenler ve eleştirmenler yetişiyor. Bunlar Anadolu insanının kalbine ve gönlüne sevgi mayası çalan, gönül dünyaları zengin, ufukları geniş ve engin, sevgi zekâları gelişmiş, sonradan gelenler için model güzel insanlardır. İnsanların yararlanabilecekleri, yol gösterici ve kalıcı güzel söylemler ve eserler bırakmışlardır. 
Sözde değil özde bu insanlar örnek alınsa, gönüllerdeki kin ve nefret sökülüp atılacak, hakkın rızası öne geçerek bunların yerine sevgi, merhamet, şefkat ve iyilik fidanları yeşerecektir. Mevlana'nın barış, hoşgörü, muhabbet gibi sözleri hep dillerimizde ama yüreklerimize bir türlü inmiyor. Onu anlamak, onun söz ve yaşantılarını hayatımıza yansıtmakla olur. 
İnsanlar arası ilişkilerin merkezi kalbimizdir, hayata güzel bakabilmenin yolu da kalbimizin manevi açıdan doğru beslenmesine bağlıdır. Eğer sözlerimiz kalbimizin en derin yerlerinden, samimi olarak süzülerek geliyorsa, sözüne, gözüne ve yüzüne de yansıyacaktır. Müslüman da, yaşamının her karesiyle örnek olan insan demektir. İslam, adalet, ihsan, merhamet, sabır, af ve vefa üzerine inşa edilmiştir. Tevbe sur. 112'de "(o müminler) tövbe edenler, ibadet edenler, hamd edenler, oruç tutanlar, rükû edenler, secde edenler, iyiliği emredip kötülükten alıkoyanlar ve Allah'ın (koyduğu) sınırlarını koruyanlardır. O müminleri (cennetle) müjdele!" buyrulmuştur.
Mevlana; kalp temizliği, manevi olgunluk ve güzel ahlâki davranışları ön plana çıkararak, insanların dünya ve ahiret dengesini kurmak suretiyle, dünyanın geçici maddi zevklerine dalarak kaybolup gitmemelerinin mücadelesini vermiştir. O "Size, gizlide ve açıkta Allah'tan korkmayı, az yemeyi, az uyumayı, az konuşmayı, isyan ve günahları terk etmeyi, oruç tutmayı, namaza devam etmeyi,  şehvete sevk eden bakış ve davranışlardan uzak durmayı, insanlardan gelen cefaya tahammüllü olmayı,  cahillerle oturmamayı, güzel davranışlı ve olgun kişilerle birlikte bulunmayı vasiyet ediyorum. İnsanların en hayırlısı, insanlara yararı olandır. Sözün en hayırlısı da, az ve anlaşılır olanıdır." 
Mevlana insanların özündeki iyilikleri, sevgi ve doğruyu ortaya çıkarmaya çalışan, gönüller arasında köprüler kurabilen, sevgi, kardeşlik ve barışa giden bir yolun temelini atarak, insanların kalplerinde ve gönüllerinde tahtlar kurarak, geriden gelen nesillere güzel bir örnek olmuştur. Ölüm yıl dönümünde rahmetle anıyoruz.