Çorum İmam Hatip Okulu geçmişinden günümüze velud bir kurum. Rahle-i tedrisinden geçen nice büyüklerimiz, arkadaşlarımız ve kardeşlerimiz olmuş. Müntesibi ve muhıbbi olmaktan gurur duyanların sayısı gün geçtikçe artan Türkiye'nin ender İmam Hatiplerinden birisi.

Açılışından günümüze geriye baktığımızda 70'ine merdiven dayamış bir okul olunca öğrencisi, öğretmeni, çalışanı kısaca hizmet alan ve verenleri nezdinde yaprak dökümleri ister istemez çok oluyor.

Son olarak geçen Salı günü iki değerli hocamızı Hakk'a uğurladık. Allah her ikisine gani gani rahmet eylesin. Bu okul mezunu yazan-çizen birisi olarak matbuata not düşme adına ve hayırla yad edilmelerine vesile olması dileğiyle birkaç kelam etmek isterim.

Abdülkadir Ozulu ve Nurettin Doğmuş. Okulun duayen isimleri.

Her ikisi de okulun otoriter idarecilerinden idi. Duruşları itibarıyla öğrenci, öğretmen ve personel üzerinde etkililerdi.

Şiddet ve hakaret dilini kullanmadan otoriter olabilmek öğretmenlik ve idarecilikte herkese nasip olmaz, sanırım bu hocalarımıza nasip olmuştu.

Abdülkadir Ozulu, okulumuza olduğu kadar şehrimizin kültür hazinesine de katkı sağladı.1921-26 arası yayınlanan Çorum Gazetesi'nin tüm nüshaları 2300 sayfa halinde Osmanlı Türkçesinden günümüz harflerine aktardı. Halit Yıldırım kardeşimin dediği gibi Ozulu Hoca, şehir kültürü ve tarihinin araştırılması ve neşri hususunda Osmanlı ilmiye geleneğinin son temsilcisi Eşref Ertekin hocanın devamıydı. (Bk.http://www.corumhakimiyet.net/ozulu-ve-dogmus-hocalarin-ardindan-makale,2092.html)

Öğrencilik döneminden hatırlıyorum, A. Ozulu hocamız, dersimize girmedi ama bir defa sınıfa geldiğinde Çorum'un manevi hayatına vurgu yaparken Ulu Cami'de namaz kılan birisi "acaba bu camide evliya var mıdır" diye içinden geçirmiş. Yanındaki de sadece bu safta 3 kişi var demiş" diye anlatmıştı. (Bu hikayenin değişik illere ait varyantları var, duyan/okuyanlarca malum.)

A. Ozulu, bir edebiyatçı olarak emeklilik sonrası da boş durmadı. Yazı hayatının yanı sıra nefesi yettiğince konferans isteklerine de cevap vermeye çalıştı.

**

Nurettin Doğmuş hocamız, okulun disiplin âmiri. Ozulu hoca gibi o da otoriter, sert görünümlü, bürokrat adamdı. Bize göre iki sene önce vefat eden Metin Aşkın hocanın tertip, düzen ve  titizlikte idaredeki temsilcisiydi.

Yukarda belirttiğimiz üzere bu hocalarımız, istisnalar bir tarafa öğrenci ve öğretmen cenahında isimleri bile otomatik saygı gerektiren/sözleri dinlenen bir pozisyonu temsil ediyorlardı.

Okulumuzda idareci olarak görev yaptığım yıllarda(sanırım 2014, okul müdürü de Hüseyin Kır idi) kendileriyle vefa toplantısı yapmak üzere diğer pek çok hocamızla birlikte çağırdığımızda N. Doğmuş, şöyle bir hatırasını anlatmıştı.

 "Tedrisat binasında dersim var, hatta sınav yapacağım. Soruları tahtaya yazdım, öğrenciler yazılı kağıtlarına geçecekler. Tam o esnada hizmetli geldi ki Ankara Bakanlık'tan ACİL telefon var. Mecburen dersi bırakmam gerekti. Öğrencilere sizi, size bırakıyorum dedim ve çıktım. Döndüğümde zerre kadar kopya çekme emaresi görmemiş, çok duygulanmış aynı zamanda öğrencilerle gurur duymuştum."

Biz bu gün yaşımız 60 oldu/olacak ama o eski hocalarımızı gördüğümüzde saygıda kusur etmemeye çalışıyoruz. Biz de eskidik, bizim de öğrencilerimiz var, şükür karşılaştığımızda büyük saygısızlık görmüyoruz, hürmet ediyorlar, hatırlıyor, kendilerini hatırlatıyorlar. Sağolsunlar.

Dün, dün de kaldı acısıyla, tatlısıyla. Hocalarımız günahlarıyla sevaplarıyla okulumuza uzun yıllar hizmet ettiler, biz onları hayırla yad ediyoruz.

Okulumuza emeği geçen nice hocalarımız, arkadaşlarımız, kardeşlerimiz oldu/oluyor/olacak. Vefat eden cümlesine Allah'tan gani gani rahmet, yaşayanlara hayırlı ve  uzun ömürler diliyoruz.

Bu iki hocamız özelinde geride ne bıraktılar? dersek.

Hoş sada.

Gerisi laf-ı güzaf.

Vesselam.