"Ahlakın, ahlaksızların elinde oyuncak olduğu bir toplumdan hayır bekleme. Ahlakını güzelleştir ki, mahşer günü Allah hesabını kolaylaştırsın. Ayıbın en büyüğü, sende olan bir ayıpla başkasını kınamandır. Sakın insanın iyisi ile kötüsünü bir tutma. Çünkü bu eşitlik, iyileri iyilikten soğutur. Sıkıntı ve musibetlere karşı iki şey ile Rabbine sığın; Sabır ve Namaz. Senden vazgeçene rağbet etme" (Hz Ali)
Hz. Ali, Peygamberimize kâtiplik ve vahiy kâtipliği yapmış, Hudeybiye Antlaşması'nı o yazmıştır. Evs, Hazrec ve Tay kabilelerinin taptıkları putlarla, Mekke'nin fethinden sonra Kâbe'deki putları imha etme görevi de ona verilmişti. Hicretin 9. (631) yılında hac emiri olarak tayin edilen Hz. Ebû Bekir'e Mina'da yetişerek yeni nazil olan Tövbe suresinin ilk yedi ayetini okumak, müşriklerle müslümanların bu yıldan sonra bir daha hacda bir arada bulunamayacağını ve hiç kimsenin Kâbe'yi çıplak tavaf edemeyeceğini bildirmek üzere Peygamberimiz tarafından görevlendirilmişti. (Müşriklerin bir kısmı Kâbe'yi çıplak olarak tavaf ediyorlardı. Onlarda Allah'a inandıklarını söylüyor ama Peygamberimizi kabul etmiyor ve putları Allah ile aralarında aracı kıldıklarını söylüyorlardı) Peygamberimiz vefat ettiğinde, cenazenin yıkanması ve defin işlemleri, vasiyeti üzerine Hz. Ali ile Rasûlullah'ın amcası Abbas, oğulları Fazl, Kusem ve Üsâme b. Zeyd yapmışlardı. Bu sırada Benî Sâide avlusunda toplanan Ensar ve Muhacirin, Hz. Ebû Bekir'i halifeliğe seçtiğinde Hz Ali ona, Hz. Fâtıma'nın altı ay sonra vuku bulan vefatına kadar biat etmemişti. Hz. Ali'nin hilâfet makamında gözü olup olmadığı konusu yahut ta Hz Ebû Bekir'in hilâfete seçilmesi Şiiler tarafından bir oldubitti şeklinde değerlendirilse de Ehlisünnet olaya Şiîler gibi bakmamaktadır. Hz Ali, Hz. Ebû Bekir'in halifeliğe seçilişinden sonra hilâfet konusunda hiçbir şekilde hak iddiasında bulunmadığı gibi Hz Ebû Bekir'e biat eden Ashâb da halife seçiminde, Şiilerin iddia ettiği nasla tayin veya veraset faktörünü göz önünde bulundurmamışlardır. Onlar Hz Ebû Bekir'i, gelişmekte olan İslâm devletinin sağlıklı bir şekilde büyümesi, savunulması, birliği ve düzeni koruyabilecek kabiliyette olması, Kureyş'e mensubiyeti, yaşı ve tecrübesi sebebiyle etrafında saygı uyandırışı, İslâmiyet'i kabuldeki önceliği ve Peygamberimizin en yakın arkadaşı, dostu, yardımcısı oluşu gibi vasıflarına dayanarak halife seçmişlerdi.
Hz. Peygamber'in Mekke'den Medine'ye hicret ettiği günün İslâm tarihi için başlangıç kabul edilmesine dair teklif de onun tarafından yapılmış ve kabul edilmiştir. Hz Ali, Hz Ömer'in 644 Yılında vefatından önce halife seçimi işini havale ettiği şûranın üyelerinden birisi idi. Kendisi bu şûra tarafından halifeliğe getirilen Hz. Osman zamanında cereyan eden bazı karışıklıklarla ona karşı girişilen hareketleri desteklememekle birlikte başta Talha b. Ubeydullah ve Zübeyr b. Avvâm olmak üzere bir kısım ashapla birlikte zaman zaman çeşitli yapıcı tenkitlerde bulunmuşlardır. Halifeyi bazı icraatları, özellikle de şer'i cezaların tatbik edilmemesi sebebiyle Kur'an ve Sünnet 'ten uzaklaşmakla suçlamıştı. Hz Ali, özellikle Hz Osman'ı Hürmüzân'a farklı bir kısas uygulaması, içki içen ve sarhoş olarak namaz kıldıran Kûfe Valisi Velîd b. Ukbe'yi ısrarlar karşısında cezalandırması, Hac sırasında Mina'da seleflerinin aksine namazı iki yerine dört rek'at kıldırması, Şam Valisi Muâviyenin icraatını açıktan tenkit ettiği için Ebû Zer Gıfârî'yi Rebeze'ye sürmesi gibi hususlarda eleştirmiş ve hatta sürgün edilen Ebû Zer'i oğullarıyla birlikte Medine'den uğurlamıştır.
Hz. Osman şehit edilince Ümeyye soyuna mensup olanlar Medine'den süratle uzaklaşmış ve böylece şehir bütünüyle isyancıların hâkimiyetine girmişti. Daha sonra Abdullah b. Ömer, Sa'd b. Ebû Vakkas, Mugire b. Şu'be, Muhammed b. Mesleme ve Usame b. Zeyd'in de aralarında bulunduğu ashap mescitte toplanarak yeni halife seçimine gitmişlerdir. Hz Ali kendisine yapılan hilâfet teklifini orada bulunan Talha ve Zübeyir'e yöneltmiş, fakat ısrarlar üzerine biati kabul etmişti. Biatten sonra Hz. Ali'yi bekleyen en önemli mesele, Hz. Osman'ın katillerini bularak cezalandırılması vardı. Ancak ortada belirli bir katil yoktu. Sayıları binleri bulan bir kalabalık vardı. Halifenin şehre, hâkim durumda olan âsilerle hemen başa çıkamayacağı açıktı. Bu durumda ortalığın yatışmasını beklemek en doğru yoldu. Hz Osman'ın Katillerinin yakalanarak cezalandırılmasını isteyenlere de ortalığın yatışmasını beklemelerini söylemişti. Hz Ali halife seçildikten sonra Medine halkı biat etmişlerdi ama diğer şehirlerden ses gelmemişti. Nitekim Şam valisi ve Hz. Osman'ın yeğeni Muaviye, kendisini biate davet için gelen elçiye, Hz Ali'nin isyancıların suç ortağı olduğunu iddia ederek ret cevabı vermiş ve Hz Osman'ın kanını dava edeceğini bildirmişti. Bunun üzerine Hz. Ali, İslam birliğini sağlamak ve kendisini halife olarak tanımak istemeyenlere karşı mücadele etmek için kuvvet toplar ve binlerce sahabenin öldüğü önce Hz. Âişe, Talha ve Zübeyir'in de içinde bulunduğu sahabelerle aralarında Cemel vakası yaşanmış daha sonrada Sıffîn savaşı. Hz. Osman'ın katillerini cezalandırmayı samimi olarak isteyen, ancak uygun şartların doğmasını beklediği anlaşılan halifeye karşı Muaviye'nin gösterdiği bu menfi tutumun, ayrıca Mekke'de bulunan Emevî ailesi mensuplarının yanında yer alan bazı sahâbîlerin bu davranışlarının gerçek sebeplerini izah edebilmek gerçekten de çok zor. 
"Kendisine edep yüklenen kimsenin kötülükleri azalır. İkiyüzlü çıkarcı insanlardan uzak durmak çok zordur. Onlar yapmacık sevgilerini gösterip, içlerinde kötülüğü saklarlar. Onları hoşnut tuttuğun sürece sana sevgi duyarlar ve sen bir şeyler verdikçe mutlu olurlar. Zamanın sana neler sakladığını bilemezsin. Her sırtını sıvazlayanı da dost sanma, belki bıçaklayacak yerini arıyordur" diyen Hz Ali KerremAllahu veçheyi rahmetle anıyoruz. Ruhu şad olsun. Cenabı Mevla bizleri de her türlü fitnecilerin şerlerinden emin eylesin.