"Ey insanlar! Allah'a muhalefetten sakınınız. Çünkü Allah'a muhalefetten sakınmak bir ganimettir. En akıllı insan, kendisini hesaba çeken, kendini iyi idare eden, ölümden sonrası için salih ameller işleyen ve kabrin karanlığı için Allah'ın nurundan faydalanandır. Kul, gözleri gördüğü halde Allah'ın kendisini âmâ olarak haşretmesinden korksun! Hikmetten anlayana manalı bir söz kâfidir. Mânen sağır olanlar zaten hakkın sesini duyamaz. Aziz ve Celil olan Allah, size ahireti kazanmanız için dünyayı vermiştir. Dünya fani ahiret ise bakidir. Fani olan dünya sizi şımartıp da baki olan ahiretten alıkoymasın. Dünya yok olup gidicidir, sonunda varılacak yer, Allah'ın huzurudur. Allah korkusu, insanı onun gazabından koruyan bir kalkan ve rızasını kazanmaya bir vesiledir." diyen Hz Osman Fil Vak'ası'ndan altı yıl sonra Tâif'te doğmuştur. Annesi Ervâ bint Küreyz, Peygamberimizin halası Ümmü Hakîm Beyzâ bint Abdülmuttalib'in kızıdır. 
Allah (cc) Resulünden altı yaş küçüktür. Varlıklı bir aile ortamında büyümüştür. Gençliğinde babasının yanında ticaretle uğraşan Hz Osman, İslâm öncesinde Mekke'nin önemli tüccarları arasındadır. İslâmî davetin ilk günlerinde Hz. Ebû Bekir'in delâletiyle Peygamberimizin yanına giderek müslüman olmuş ve ilk on müslüman arasında yer almıştır. Eşraftan olması dolayısıyla İslâm'ı kabul edişi Kureyş içinde yankı yapmıştır. Amcası Ebü'l-Âs onu bağlayarak inkâr edene kadar bağlarını çözmeyeceğini söyleyince kendisi şiddetle karşı koymuştur. Kararlılığını görerek bağlarını çözmek zorunda kalan amcasından sonra annesi de çok uğraşmış ancak onu dininden döndürememişlerdir. Hz Osman kısa bir süre sonra Hz. Peygamber'in kızı Rukiye ile evlenmiştir. İslâmiyet'in 5. yılında (615) hanımıyla birlikte Habeşistan'a hicret eder. Bir yıl sonra Habeşistan'dan Mekke'ye dönmüş ve ardından da Medine'ye hicret etmiştir. Habeşistan'da doğan ve 625 yılında vefat eden oğlu Abdullah dolayısıyla kendisine Ebû Abdullah künyesi verilmiştir. Hz. Peygamber tarafından Mekke döneminde Abdurrahman b. Avf ile kardeş yapılan Hz Osman, Medine'de evinde misafir kaldığı Ensar'dan, Evs b. Sâbit ile kardeş ilân edilmiştir. Peygamberimiz, Medine'de muhacirlere ev yapmaları için yer tahsis ettiğinde ona Mescid-i Nebevî'nin kendisinin girip çıktığı kapısının karşısına düşen arsayı vermiştir. Peygamberimiz Bedir Savaşı'na giderken Osman'ı hasta olan eşinin başında Medine'de bırakmıştır. Zafer müjdesinin Medine'ye ulaştığı gün Rukiye vefat eder. Peygamberimiz, Bedir'e katılanlardan sayarak ganimetten hisse verdiği Hz. Osman'ı daha sonra diğer kızı Ümmü Gülsüm ile evlendirir. (630) yılında onun da vefatı üzerine Peygamberimiz evlenecek başka kızım olsaydı onu da verirdim buyurmuştur. Hz Osman, Peygamberimizin iki defa damadı olmuştur. Onun için lâkabı "Zinnûreyn" iki nur sâhibi idi. Peygamberimiz "Benden sonra ümmetimin üstünü Ebubekir, Ömer, Osman ve Ali'dir. Onlar hakkında ileri geri konuşmayın ve onlar için ancak hayır söyleyiniz ki ehli şekâvetten olmayasınız" "Kim Osman'a kötü söylerse elbette bana kötü söylemiştir. Osman bin Affan ümmetimin en hayırlılarındandır." buyurmuşlardır.
Zâtürrika ve Zûemer gazvelerine çıkıldığında Medine'de Peygamberimize vekâlet eden Hz. Osman, Hudeybiye Antlaşması öncesinde Peygamberimizin elçisi olarak Mekke'ye gitmiştir. Kureyş liderlerinin, istediği takdirde Kâbe'yi ziyaret edebileceğini söylemeleri üzerine, Hz. Peygamber'e izin verilmediği sürece kendisinin de ziyaret etmeyeceğini bildirir. Kâbe ziyaretine müsaade edilmesini sağlamak için görüşmelerini ısrarlı bir şekilde sürdürür. Dönüşünün gecikmesi üzerine kendisini bekleyen müslümanlar arasında öldürüldüğü şâyiası yayılmış ve Peygamberimiz müşriklere karşı savaşa girmek şartıyla orada bulunan ashaptan "Osman Allah ve Resulünün emrini yerine getirmek için gitmiştir" diyerek biat almıştır. Biat sırasında, Hz Osman'ı kurtarıncaya kadar mücadele edeceklerine dair Allah Resulüne söz vermişlerdir. Hz. Osman, Tebük Seferi hazırlıkları sırasında ordunun teçhizi için başlatılan yardım kampanyasında en büyük yardımı yapmıştır. Peygamberimizin vahiy kâtiplerinden olan Hz Osman, Hz Ebû Bekir zamanında da onun kâtipliğini ve müşavirliğini yapmıştır. Onun Hz. Ömer'i halef tayin etmesi hususunda da olumlu görüş belirtmiştir. Hz. Ömer'in de danışmanları arasında yer almıştır ve fethedilen arazilerin fâtihler arasında taksim edilmeyip fey olarak sahiplerinin elinde bırakılması görüşünü de desteklemiştir.
Hz. Ömer, Mescid-i Nebevî'de ağır bir şekilde yaralanınca aşere-i mübeşşereden hayatta olan amcasının oğlu ve eniştesi Saîd b. Zeyd hariç altı kişiyi (Osman, Ali, Abdurrahman b. Avf, Sa'd b. Ebû Vakkâs, Talha b. Ubeydullah, Zübeyr b. Avvam) üç gün içinde aralarından birini halife seçmek üzere görevlendirmişti. Hz. Ömer'in vefatından önce başlayan, ancak onun ikinci bir emriyle ölümünden sonraya ertelenen toplantı Talha b. Ubeydullah'ın Medine dışında bulunması sebebiyle beş kişiyle başladı. Müzakerelerin ilk safhasında Abdurrahman b. Avf, aralarından birinin halifelik hakkından feragat edip en çok istenen şahsı halife seçmek üzere hakemlik yapmasını önerdi. Diğer üyelerin kabul etmediği bu göreve kendisi talip oldu ve onların onaylamasıyla çalışmalarına başladı. Şûra üyelerinin her biriyle uzun görüşmeler yapar. Ayrıca Medine'de bulunan muhacir ve Ensar'ın ileri gelenleri, hac dönüşü oraya uğrayan valiler, kumandanlar ve şehir dışından gelen kabile reisleriyle görüşür. Üç gün süren bu görüşmelerin ardından dördüncü gün sabah namazından sonra kararını açıklamak üzere halkı Mescid-i Nebevî'de toplar. Önce Hz. Ali'yi, ardından Hz. Osman'ı çağırıp ikisinden de Allah'ın kitabına ve Resulünün sünnetine uyma, ayrıca ilk iki halifenin siyasetini takip etme hususunda teminat ister. Hz. Ali'nin "gücümün ve bilgimin yettiği kadar" şeklindeki cevabına karşılık Hz. Osman'ın tereddütsüz cevabı üzerine Hz. Osman'ı halife ilân ettiğini açıklayıp ona biat eder. Daha sonra Hz. Ali ve mescitte bulunanlar da biat ederler.
Allah ( cc) Resulünün " Ümmetin en hayırlılarındandır" buyurduğu Osman Zinnureyn'i rahmetle anıyoruz. Ruhu şâd olsun.