“ İman edenler Allah yolunda, İnkâr edenler ise tağut yolunda mücadele ederler. O halde siz şeytanın taraftarlarına karşı mücadele verin. Çünkü şeytanın hilesi zayıftır.”(Nisa 76) “Sakın şeytan sizi doğru yoldan alıkoymasın. Gerçekten o sizin için apaçık bir düşmandır.” (Zuhruf 62)

“Eğer şeytandan bir vesvese gelirse hemen Allah'a sığın. Muhakkak ki, Allah hakkıyla işiten, kemaliyle bilendir. (Araf 200) “Şüphesiz ki iman edip de Rablerine tevekkül edenler üzerinde o şeytanın hiçbir nüfuzu yoktur.”(Nahl 99) “Ey iman edenler! Şeytanın adımlarını takip etmeyin. Kim şeytanın adımlarını takip ederse, şunu bilsin ki o, edepsizlikleri ve kötülükleri emreder...”(Nur 21) “Ey insanlar! Haberiniz olsun ki, Allah'ın vaadi muhakkak haktır. Sakın bu dünya hayatı sizi aldatmasın, sakın o aldatıcı şeytan sizi, Allah hakkında da aldatmasın. (Fâtır 5) “Gerçekten doğru yol kendilerine açıkça belli olduktan sonra gerisin geri küfre dönenlere şeytan, kötülüklerini güzel göstermiş ve onları uzun emellere düşürmüştür.” (Muhammed 25) Kur’an da şeytan ile ilgili doğrudan doğruya veya dolaylı olarak gecen 100 e yakın ayeti kerime olduğu gibi bu ayetlerin açılımını yapan çok sayıda da hadis vardır.

İbn-i Abbas dan naklen, Muaz b. Cebel den rivayet edilen, Muhiddin Arabi’nin Şereretü'l-Kevnin de de yer alan hadisin bir kısmını sizlerle paylaşmak istiyorum. “Bir gün Peygamberimiz ile birlikte Ensar’dan birinin evinde toplanmıştık... Birisi kapıyı çalarak, “Eve girmem için bana izin verir misiniz? Benim sizden bir dileğim var görülecek bir işim var... ” Bunun üzerine, herkes Resulüllah ın yüzüne bakmaya başladı. Resulüllah duruma vâkıf oldu ve: «Bu seslenen kimdir, bilir misiniz?» buyurdu. Biz hep birden şöyle dedik: “En iyi bilen Allah ve Resulüdür” Bunun üzerine Resulüllah: “O, lâin iblistir. Şeytandır. Allah'ın lâneti onun üzerine olsun...”Buyurunca hemen Hz. Ömer: “Ya Resulüllah, bana izin veriniz onu öldüreyim”, dedi. Peygamberimiz; «Dur ya Ömer, bilmiyor musun ki; ona belli bir vakte kadar mühlet verilmiştir... » Sonra şöyle buyurdu: «Kapıyı ona açın gelsin... O buraya gelmek için emir almıştır. Diyeceklerini anlamaya çalışınız. Size anlatacaklarını iyi dinleyiniz...» “ Kapıyı ona açtılar. İçeri girdi ve bize göründü. Sonra şöyle bir selâm verdi: “Selâm sana ya Muhammed! Selam size ey cemaat-ı müslimin. Onun bu selâmına Resulüllah şu mukabelede bulundu: «Selâm Allah'ındır ya lâin. »Sonra ona şöyle buyurdu: «Bir iş için geldiğini duydum; nedir o iş? » Şeytan şöyle anlattı:“ Benim buraya gelişim, kendi arzumla olmadı. Mecburen geldim” Resulüllah ;«Nedir o mecburiyet?» Şeytan anlattı:“ İzzet sahibi Rabbin katından bana bir melek geldi ve dedi ki: “Allah-ü Teâlâ sana emir veriyor. Muhammed'e gideceksin ama düşük ve zelil bir halde. Âdemoğullarını nasıl kandırdığını anlatacaksın. Onları nasıl aldattığını söyleyeceksin.. Sonra o ne sorarsa doğrusunu diyeceksin .”Sonra... Allah-ü Teâlâ: “Söylediklerine bir yalan katarsan, doğruyu söylemezsen... Seni kül ederim. Rüzgâr savurur... Seni rusvay ederim” İşte o emir üzerine sana geldim. Arzu ettiğini bana sor. Şayet bana sorduklarına doğru cevap vermezsem; düşmanlarım benimle eğlenecek. Şu muhakkak ki düşmanlarımın eğlencesi olmaktan daha zor bir şey yoktur. Bundan sonra Resulüllah şöyle sordu: «Mademki sözlerinde doğru olacaksın. O halde bana anlat: Halk arasında en çok sevmediğin kimdir?» Şeytan: “Sensin ya Muhammed... Allah'ın yaratıkları arasında senden daha çok sevmediğim kimse yoktur. Sonra, senin gibi kim olabilir ki” Resulüllah: « Benden sonra en çok kimlere buğuzlusun ve sevmezsin?...» “ Müttaki bir gence ki... Varlığını Allah yoluna vermiştir.” Bundan sonra, sual-cevap aşağıdaki şekilde devam etti. Resulüllah efendimiz sordu; şeytan anlattı. «Sonra kimi sevmezsin?» “ Kendisini sabırlı bildiğim, şüpheli işlerden sakınan âlimi.” « Sonra?...» “ Sabırlı olan bir fakiri ki; ihtiyacını hiç kimseye anlatmaz... Halinden şikâyet etmez. ” «Peki, bu fakirin sabırlı olduğunu nereden bilirsin?» “İhtiyacını kendi gibi birine açmaz, her kim ihtiyacını kendi gibi birine üç gün üst üste anlatırsa, Allah onu sabredenlerden saymaz. Sabırlı kimselerin işi buna benzemez. Onun sabrını; halinden, tavrından ve şikâyet etmeyişinden anlarım. ” «Sonra kim?...» “ Şükreden, zengin. ” «Peki ama o zenginin şükreden olduğunu nereden anlarsın?» “ Onu görürsen ki aldığını helal yoldan alıyor ve mahalline harcıyor.” Bilirim ki o şükreden bir zengindir.

Resulüllah mevzuu değiştirerek ona başka bir sual sordu: «Peki ümmetim namaza kalkınca senin halin nice olur?» “Ya Muhammed, beni bir sıtma tutar. Titrerim. ”«Neden böyle olursun ya lâin?...» “ Çünkü bir kul, Allah için secde ederse bir derece yükselir” «Peki ya oruç tuttukları zaman nasıl olursun?» “O zaman bağlanırım. Ta, onlar iftar edinceye kadar.” «Peki ya hac yaptıkları zaman nasıl olursun?...» “O zaman da çıldırırım” «Peki ya Kur'an okudukları zaman nasıl olursun?...» “ O zaman da eririm, tıpkı ateşte eriyen bir kurşun gibi eririm.” «Peki ya sadaka verdikleri zaman halin nasıldır?»“ İşte o zaman halim pek yaman olur. Sanki sadaka veren, bir testere alır eline ve beni ikiye böler” Resulüllah sebeplerini sordu: «Neden öyle testereyle ikiye biçilirsin ya Ebâ Bürre?...» Bunun üzerine iblis:“ anlatmaya başladı: Çünkü sadakada 4 güzellik vardır. Şöyle ki: 1) Allah-ü Teâlâ, sadaka verenin malına bereket ihsan eyler. 2) O sadaka veren kimseyi halkına sevdirir. 3) Onun verdiği sadakayı cehennemle arasında bir perde yapar. 4) Bela ve sıkıntıyı ondan defeder. Hadisin devamına, yorumuna ve konu ile ilgili hadislere inşallah bir sonraki yazımızda devam edeceğiz.