Çorum Özel Hastanesi Nöroloji Uzmanı Uzm. Dr. Okan Delikan yaptığı açıklamada, en sık görülen baş ağrısı nedeni olan migrenin, belli ataklarla seyreden kronik bir hastalık olduğunu belirtti.
Türkiye'de baş ağrısı ve migren epidemiyolojisi çalışmasına göre, her 5 kadından 2'sinde ve her 3 kadına karşı ise 1 erkekte migren görüldüğünü kaydeden Uzm. Dr. Okan Delikan, migrenin sıklıkla 10-30 yaşları arasında başlayıp 50 yaşından sonra azaldığını ve ataklar halinde seyrettiğini ifade etti.
“Migrenli hastaların yüzde 60-70'inde ailede migren öyküsü bulunmaktadır” diyen Dr. Delikan, şu bilgileri verdi:
“Migren ağrıları genellikle tek taraflıdır, bazen iki taraflı da olabilir. Ağrı en sık şakak, göz çevresi ve alın bölgesinde olur. Ataklar ortalama 4-72 saat sürebilir. Baş ağrısından önce durgunluk, depresyon, konsantrasyon güçlüğü, esneme gibi başlangıç bulguları olabilir. Ataklar sırasında birçok hasta sessiz ve karanlık bir odada yatma ihtiyacı hisseder. Atak öncesi aura olarak adlandırılan belirtiler (ışık çakmaları, çizgiler, görme kaybı gibi) görülebilir. Ayrıca bulantı, kusma, ışık, ses ve kokudan rahatsızlık şeklinde de belirtiler oluşabilir. Migren atağında ağrı genellikle kusma sonrasında azalır. Hastada uyku isteği, yorgunluk oluşur. Stres, adet dönemi, doğum kontrol hapı kullanımı, hormon dengesinde değişiklik yapan durumlar, alkol, konserve yiyecekler, aspartam (tatlandırıcılarda bulunur), açlık, susuzluk, uyku düzensizliği, mevsim değişimleri, lodos, kırmızı şarap, çikolata, peynir, kafein, kuruyemiş gibi besinler, aşırı fiziksel aktivite, bazı kokular, parlak ışık ve bazı ilaçlar sıklıkla ağrıyı tetikleyebilir. Gıda duyarlılık testi ile hassas olunan gıdalar belirlenebilir. Migren atakları yüzde 30-40 oranında hastanın günlük işlerine devam etmesini engeller. Hastalık, hem günlük yaşam kalitesini düşürmekte hem de işgücü kaybına neden olmaktadır.”
Migren ataklarının tedavisinde amacın ağrının şiddetini, atak süresini ve eşlik eden bulguları azaltmak olduğunu ifade eden Uzm. Dr. Okan Delikan, “İlaç tedavisi yanında düzenli beslenmek, düzenli uyku, stresten, tetikleyici besinlerden, sigaradan ve aşırı ilaç kullanımından uzak durmak atak sayısını önemli oranda düşürür. İlaç tedavisinin sonuç vermediği hastalarda enjeksiyon uygulaması yapılabilir”dedi.
“Migreni olan hastaların sadece yüzde 45'i ilk başvurularında doğru tanı alabilmektedir” diyen Uzm. Dr. Delikan, genellikle sinüzit, yüksek tansiyon, boyunda kireçlenme gibi yanlış tanılar konulduğunu aktararak, şu bilgileri verdi:
“Tedavisi geciken migrenli hastaların yüzde 55'ine, gerilim tipi baş ağrısı olan hastaların ise ancak yüzde 30'una doğru teşhis konulabilmektedir. Ağrı kesicilerin sürekli ve aşırı miktarda alımı, ilaca bağımlılık gelişmesi nedeniyle kısır döngü oluşturur ve migren ağrıları sıklaşır, şiddetlenir. Tedavinin uzun süreçli ve dirençli olduğu bu durumda ilk adım, hastaların ilaç bağımlılığından kurtarılmasıdır.”
Amacın, hasta ile birlikte en uygun tedaviyi seçerek ağrının sıklık ve şiddetini azaltmak olduğunu ve tedaviye yönelik önerilen ilaçların bazen aylarca kullanılması gerektiğinden dolayı etkin bir tedavinin ancak hasta- hekim işbirliği ile mümkün olduğunu anlatan Delikan, tedavinin ilk 10 gününde olası yan etkilerinin ve tedavinin doğru uygulanıp uygulanmadığının değerlendirilmesi için hastanın kontrole gelmesi ya da hekimle yakın irtibat kurması gerekli olduğunu hastalığın geçmesi noktasında hasta ile görüşme sıklığının da uzman hekim tarafından belirlenmesinde önemli olduğunu sözlerine ekledi. (Haber Merkezi)