Tarih boyunca toplumsal çatışmaların meydana gelmesinde dini inanç ayrılıkları, ırk, mezhep ayrılıkları ve kişisel çıkarlar önemli bir rol oynamıştır.

Bir millet kendinde bulunan güzel işleri, iyi davranışları, ahlakı, adalet ve merhameti terk etmeye başladığı zaman içten içe bir çürüme ve yozlaşma sürecine girmiş demektir.

Zevk, ihtiras, gösteriş, lüks hayat ve israf bir toplumun çöküş sebeplerindendir. Mal biriktirme hırsı, helal haram anlayışının zayıflaması, kazanmak için her yolu mübah görme bunlardan birkaçıdır. Zengin ile fakir arasındaki uçurum, adaletli vergi sisteminin olmayışı, rüşvet, yolsuzluk, tefecilik, stokçuluk ve torpil alabildiğine yaygınlaşması, nankörlük ve şükürsüzlüğün artması toplumdaki çürümeyi açık bir şekilde ortaya koyuyor.

Dinde ayrılığa düşen,  fırkalara ayrılan, birlik ve beraberliğini kaybedip kutuplaşan milletlerde çökme kaçınılmazdır.

Fitne ve fesatın yaygınlaşması, kötülüklerin engellenmemesi, iyilere sahip çıkılmaması da toplumsal çöküşün işaretleridir.

Televizyon tartışma programlarında, sosyal medya mecralarında kim oldukları ve hangi odaklardan beslendiklerini bilmediğimiz bir kısım kişiler ve kurumların toplumu ayrıştırmak için çalışmakta, kaos ortamı oluşturmaya çalıştıklarını üzülerek görmekteyiz. En acısı da bir şeyler yapılamaması, yapılsa da yetersiz kalmasıdır.

Milli ve manevi değerlerimizi tahrip etmek suretiyle toplumsal çürümeyi hızlandırmak isteyenler aşağı yukarı iki yüz yıldır var.Oysa ki, bir milletin milli ve manevi değerleri bir binanın temel taşları gibidir. Bu taşlar yerinden sökülerek toplumu yıkma peşinde olanlar hep var olmuştur. Tarih boyunca milletimizi savaş meydanlarında yenemeyenler manevi değerlerimizi yok ederek bizi içten yıkmayı birinci vazife edinmişlerdir. Mehmet Akif'in dediği gibi:

''Sahipsiz olan memleketin batması haktır. Sen sahip olursan bu vatan batmayacaktır.'' Sözüne kulak vermek zorundayız.

Ünlü Türk düşünürü ve edebiyatçısı Peyami Safa diyor ki: '' Bir milleti yok etmek istersen Askeri işgale gerek yoktur. O millete tarihini unutturmak, dilini yozlaştırmak, dininden soğutmak ve dolayısıyla manevi değerlerini ve ahlakını soysuzlaştırmak yeterlidir.''

Bu sebeple tarihimizi kötüleyenlere, dilimizi yozlaştıranlara ve kültürümüzü yok etmek isteyenlere karşı uyanık olmak ve önlem almak zorundayız. Burada da en büyük görev devlete düşmektedir. Bir zihniyet devrimine, sistemsel ve taktiksel bazı  değişikliklere ihtiyacımız var. Oyun şeklimizi değiştirmeli ve geliştirmeliyiz. Aynı hataları yaparak maçı kazanamayız. Sen gol kaçırdın, sen koşmadın, sen gol yedin diyerek birbirimizle uğraşmayı bırakıp takım olmalıyız ve kazanmalıyız. Eğitim sistemimizi, adalet sistemimizi gözden geçirmeliyiz. Üniversitelerimize daha fazla yatırım yapmalı, zengin kütüphanelerle donatmalıyız.  Bilimsel araştırmaları teşvik etmeliyiz. Kolay yoldan kazananların itibar gördüğü değil, çalışıp üretenleriin el üstünde tutulduğu bir toplumu inşa etmek zorundayız.

''TOPLUMSAL TAHRİBAT'' adı altında yapılan aşağıdaki uygulamalara dikkatiniz çekmek istiyorum:

- Gizli ve açık DİN DÜŞMANLIĞI yapmak. Dini kurum ve şahsiyetleri itibarsızlaştırmak. (Diyanete, kur'an kurslarına, dini eğitim veren okullara saldırılar gibi)

- MEZHEPÇİLİĞ KIŞKIRTMAK.( alevi-sünni gibi)

- IRKÇILIĞI KIŞKIRTMAK.( Arap düşmanlığı, mülteci düşmanlığı gibi)

- TARİKATLAR ve dini cemaat ve dernekler üzerinden din düşmanlığı yapmak.

- DİNİ BAYRAMLAR ve dini gece ve günleri karalama kampanyaları yapmak.

- DİNİ KIYAFETLERE ve sembollere karşı hakaret içeren söz ve davranışlar.

- HAYIR VE YARDIM DERNEKLERİ' nin itibarsızlaştırmak. ( Kızılay vb)

- LGBT'yi meşrulaştırarak aile düzenini bozmaya yönelik çalışmalar yapmak.

- AİLE YAPISI' nı bozan, değersizleştiren ve ahlaki çöküntüye sebep olacak dizilerin televizyonlarda yarış halinde boy göstermeleri.

- MODA adı altında Türk milletinin örf ve adetlerine aykırı giyim tarzlarını özendirmek. Tesettür giyimi moderinlik iddiasıyla asıl amacından saptırarak değersizleştirmek.

Toplumu ayakta tutan değerlerden bir tanesi de din ve ahlaktır. Din ve Ahlak bozulursa, din birliği ortadan kalkarsa toplumun da bozulması kaçınılmazdır. Bu sebeple milli ve manevi değerlerimize sahip çıkmak millet olmamızın bir gereğidir. Tıpkı Ömer Hayyam'ın söylediği gibi:

''Celladına aşık olmuşssa bir millet

İster ezan, ister çan dinlet!

İtiraz etmiyorsa sürü gibi illet,

Müstehaktır ona her türlü zillet.

Sonuç olarak söylemek gerekirse; Tarihine, diline, dinine, kültürüne sahip çıkamayan milletler çökmeye ve boyunduruk altında yaşamaya mahkumdur. Kim ki hangi sebeple olursa olsun bu değerleri yok etmeye çalışıyor ve destek veriyorsa bilsin ki karşısında geçmiş ve bugün olduğu gibi yarında Milli Şuur''a sahip Türk milletini ve gençliğini karşısında bulacaktır.