Kanuni Sultan Süleyman ile yaşlı bir kadın arasında geçen meşhur bir olay anlatılır. Doğrusu benim çok hoşuma gitti. Ümit ederim sizlerinde hoşuna gidecek, gülerken belki de sivil savunma açısından düşüneceksiniz. Amacımız zaten toplumun temel afet bilinci hakkında birazcık düşün-mesine vesile olabilmek.
İstanbul'un kenar mahallelerinin birinde oturan yaşlı kadın günün birinde saraya gidip Padişahla görüşmek ister. Öyle ısrar eder ki, devrin Padişahı Kanuni Sultan Süleyman, yaşlı kadını huzuruna alır:
--  Söyle bakalım derdin nedir?
-- ''Dün gece evime hırsız girdi, her şeyimi çaldılar.'' Deyince,  Padişah yol gösterir:
-- '' Karakolhaneye şikâyete gitseydin yahut Kadı Efendiye… Neden bana geldin?''
--  Kadın öfkeli gözlerle Kanuni'ye şöyle bir bakar. Sana geldim ki hali ahvali bilesin.
-- ''Peki, hırsızları gördün mü?''
-- ''Görmedim uyuyordum.''
-- ''Tıkırtıları da mı duymadın?''
--''Uyuyordum dedim ya, duymadım.''
--''Kanuni bu derin uyku kadın karşısında, hafifçe celallenir.''
-- ''Be hey kadın, bu ne derin uykudur?''
--''Yaşlı kadın dik dik padişaha bakar;
-- ''Yaşlılık uykusu Padişahım. Ne bileyim, sizi ve devletinizi uyanık zannettiğimden mışıl mışıl uyumuşum. Geldim gördüm ki gaflet uykusundasınız. Gayri damla uyku girmez gözüme!  Artık hiç uyuyamam.''
Padişah donup kalır. Yaşlı kadın feracesini savura savura çıkar gider…
*
Efendim tüm dünyada olduğu gibi, ülkemizde doğal afetler zaman zaman yaşanmakta olup; bu afetler bazen deprem, bazen sel, bazen yangın veya daha farklı şekilde kendini göstermekte ve gündemin bir numarasında yerini almakta. Böyle olunca tabiri caizse belirli bir süre onunla yatıp onunla kalkıyoruz. Hatta hemen sigorta acentelerine koşup, evlerimizi, arabalarımızı vs. olası gelecek afetlerde kaybetmemek için,  sigorta yaptırıyoruz. Afetlerde eften püften tabir edilen olumsuzluklar nedeniyle meydana gelen can ve mal kaybı hakkında çokça yorumlar yapılıyor. Gelecekte aynı hataya düşmemek için temenniler dileniyor. Biraz zaman geçip ortalık durulunca toplum olarak eski alışkanlığımıza dönüveriyoruz. Hatta bu noktada Almanların Türkler hakkında şöyle bir tespiti olduğu söylenir: 'Türkler bir afet yaşadıklarında 3 ay onun hakkında çok konuşur ama daha sonra hiç yaşamamış gibi eski alışkanlıklarına devam ediverirler.''
Eski Vali yardımcımız Dr. Sefa Çetin Beyden dinlemiştim. Bir milyon nüfusu olan bir İlimizde sivil savunma tatbikatı yapılıyor ama sadece 100 kişi katılıyor. Onlarda kamu görevlisi olduğu için mecburiyetten. (Tabii bu arada biz sivil savunmacılarında öz eleştiri yapması lazım) Çünkü Japonya'nın 125 bin nüfuslu bir şehrinde sivil savunma tatbikatı yapılıyor. 1.000 kişi katılıyor. Katılımcılara bakıldığında görevli dışında beş yaşındaki çocukta var, 80 yaşındaki yaşlı vatandaşta var. Adamlarda temel afet kültürü anaokulundan değil ana kucağından başlıyor. Böyle olunca, hayatın her safhasında afetlere karşı ciddiyet kendini hissettiriyor. Toplumda temel afet bilinci oluşunca 6 - 7 şiddetindeki depremlerde bile bir Japon vatandaşının burnu kanamayabiliyor. (Bu arada okullarımızda öğrenci velilerine yönelik gönüllü konferanslarımız devam ediyor. Bekleriz)
Yıllardır eğitimin içinde olan bir eğitimci olarak doğrusu üzülüyorum. Niye üzülüyorum, çünkü Afyon'da meydana gelen 5,5 şiddetindeki depremi, Konya'da hissedip korkuyla, panikle kalp krizi geçirip ölen vatandaşımızı duydukça üzülüyorum. Niye üzülüyorum, 3 -4 şiddetindeki depremlerde panikle balkondan, camdan atlayıp kolunu bacağını kırıp hastanelerin acil servislerine koşan eğitimli (ama afetlere karşı eğitimsiz) vatandaşlarımızı duydukça üzülüyorum. Üniversiteyi bitiren öğretmenlerimize veya diğer personele hala depremden korunma yollarını zoraki anlatmaya çalıştığımızı başka illerdeki meslektaşlarımla konuştuğumda üzülüyorum. Bazen bulunduğum ortamlarda ciddi olarak alınacak sivil savunma tedbirlerinin ne kadar önemli olduğunu bir iki cümle ile dikkat çekmeye çalıştığımda gayri ciddiye alındığını görünce üzülüyorum… Çünkü bu işler arz - talep meselesi.
Neticeyi kelam, ''Burada hizmet eriyiz ama başka yerde müşteriyiz'' hesabı 80 milyonun rahat uyuyabilmesi için,  yine 80 milyonla beraber, özellikle sorumluların (en basiti ile YSC dan yangın hortumlarına kadar)  doğal afetlere karşı ciddi anlamda duyarlı olması gerekmektedir. Bu nedenle ''Toplumda temel bilinci oluşturulması'' kervanına tüm hemşerilerimizin gönüllü olarak katılmalarını başka bir ifade ile bu noktada duyduklarını, okuduklarını - duymayanlara, okumayanlara aktararak onlarında olası afetlerde bilinçli hareket etmelerine vesile olmalarını arzu ediyoruz... Kim için? Hepimiz için…
Özetin özeti: ''Mesuliyet yükü her şeyden, ölümden bile ağırdır !'' (Atatürk)
        *
KARDA ARAÇ KULLANIMI
Yetkiler her gün uyarıyor, 
Türkiye donuyoooooooor, 
Kar… tipi…. çığ…geliyor, 
Acemiysen oturma koltuğa, 
Kabak lastiklerle çıkma yola, 
Şarj aleti,  el feneri, reflektörü, 
Eldiveni, zinciri, takozu bırakma, 
Çekme halatın da aman sağlam ola, 
Hele silecekler, noksanlıktan arına
……………………….., 
Çok önemli değilse eğer, 
Ne olacak yani ölmen ya, 
Toplu ulaşımı tercih ediver 
Yine de özel araçla çıkarsan yola, 
Hızlı gitme, önünde mesafe kala
Ani manevra yapma sağa sola 
Sakın ola ki aracı boşa alma, 
Kayarken birden gaza dalma, 
Ne olur ne olmaz bak unutma: 
Param yok mazereti huyundur, 
İkide bir bahane uydurup durma 
Deponu her daim mutlak doldur
Birde lazım olan yiyecek ve sudur 
Hele soğukta battaniye çok iyi olur 
Çünkü, dağ başına kış gelir 
İnsanoğlunun başına iş gelir, 
Küçük çaplıda olsa bu bilgiler, 
İhtiyaç halinde şoföre hoş gelir 
……………………………, 
Son bir kelam benden sana: 
Yetkililerin uyarısına uyasın, 
Sağ salimen sevdiğine varasın, 
Artık bana da bir dua salasın..! 
                      (Mahir Odabaşı /2012)