Klişe oldu bu söz. İlk kullanıldığı zamanlar hafiften salladı bizi. Şu dijitalleşen dünyanın içinde nereye savruluyoruz diye yokladık kendimizi. "Kaçırıldığı düşünülen bu anların içinde biz de olmayalım sakın" diye tasalandık. Yok canım! biz o kadar değiliz diye yatıştırdık kendimizi… 
Fotoğrafa düşmemiş her an için üzülmeye başladık. 
Tüh, keşke bir foto çekseydik! Oldu mu şimdi? Eksik kaldı!
Nedir eksik olan? Nedir kaçırılan? 
Yaşamaya değil, yaşadığını göstermeye odaklı bir dünyayı sever olduk. Fotoğrafı çekilmemiş hiçbir kare hafızamızda bile yer bulamayıp değersizleşti. Beynimizin tozlu raflarında yer alan ama oradaki varlığının bile bize yettiği kareler… Kimsenin bilmeyip, görmediği, sadece bizim gözümüzde canlanan…
Bir TV kanalında bir uzman, diğerinde başka bir uzman konuşuyor. Konu: Bir türlü doymak bilmeyen, tüketici, obez, vefasız, bencil, fırsatçı insan tipini nasıl oluşturduk? Öyle ki bu uzmanların sözlerini bile ezberledik. Derdimize derman olacak, bir iki söz söyleyecek de oradan yürüyeceğiz diye adamların iki dudağının arasına bakar olduk. Bir ülkede Tıp' tan sonra tercih edilen ikinci bölüm rehberlik - psikoloji ise bunu, oturup bir düşünmek lazım. 
*
Dün pazardı. Hafta sonu yorgunluğumu atıyor, sosyal medyanın yalan dünyasında geziniyordum bir yandan… Konu geçişleri rast gele olan platform, herkesin yaptığını ettiğini, abuk sabuk, ilgili ilgisiz, anlamlı anlamsız sıralıyordu… Bu anlam - alâka çöplüğü içerisinde gözüme batan kareyi gördüm. Cumhuriyet Lisesi Resim Sergisi… Arkadaşlarım Burhan ve Pervin' in hazırladıkları bir sergi… Dünya Kupası Finali'ne de bir saat kalmıştı! Sergi davetine ait yazıları okuduğumda, farklı bir sunum şeklinin olduğunu gördüm. Burhan şahsına münhasır birisidir. Tanıdığım en farklı ve yaratıcı insanlardan... Bazen onun mühendis olabileceğini de düşünmüşümdür. Zaten resim öğretmenleri biraz da mühendistir… Ölçer, biçer, tasarlar, yorar… Keser, biçer… Yeri gelir koklar. Artı bir de estetik teneffüsü yapar. Daha ne yapsın!
Final maçını sonra da izlerim, bu ânı kaçırmamam gerek dedim. Eşimle beraber AHL' deki sunum alanına gittik. Burhan ile Pervin öğretmenlerden sergi ile ilgili bilgiler aldık. Çok farklı tarzda, ilk defa şahit olduğum sunum örnekleri gördüm. Yapay zekâ destekli bir çizim şekli ve bu tarzın oluşturduğu ürünler... Mantığının çok basit olduğunu ve herkesin rahatlıkla üretebileceğini ifade ettiler. Hiç resim kabiliyeti olmayan ben bile heveslendim. Öğrenciler çok güzel çalışmalara imza atmışlar. 
Sergi sunum ortamı AVM' nin Çarşamba pazarı girişinde kurulmuştu. Hemen tüm dükkânları görecek şekilde, ortadaki büyük boşlukta… Bu büyük meydanın tam ortasında, yaklaşan yeni yıl için yine büyük bir yılbaşı fanusu yapılmıştı. Fanusun içi şirin bir kış ortamı tasvir ediyordu. Çocuğunu kapan herkes fanusun önünde fotoğraf çektirip, ânı ölümsüzleştiriyordu. Fanusu çepeçevre saran resim sergisi, sahipsiz, kimsesiz, ortada öylece duruyordu.
Arkadaşları tebrik ettik, resim çekindik. Çorum'da ilk defa bu tarz bir resim sergisi gördüğümü ifade ettim. Hayranlığımı dile getiren cümleler söyledim. Bunları konuşurken birisi ikaz edip, fotoğraf karesini daralttığımı, biraz geri çekilmemi istedi. Ölümsüz yılbaşı karesi, yılbaşı fanusunun önünde çekilir! Tamam dedim…
Bu resim sergiden…
Yalnız bir şey eksik. Ânın gösteremediği… 
Elif…
Fotoğrafı çeken… O hep oradaydı. Resminin başında. Son sınıf öğrencisi. Resimde göremediğiniz için onu size anlatmam lazım. Biz oradayken hep ayaktaydı. Bir görevli ciddiyeti ve saygısı vardı üzerinde. Bir ara kahve içmeye gittik. Döndüğümüzde o yine ayakta bekliyordu bizi… Son sınıf öğrencisiymiş. Resim okumak istiyormuş. Dolayısıyla sergi ortamları onun için önemli…
Ürettiği resim ile ilgili konuştum onunla. Konuşturdum… Gözleri parladı. Umut taştı birden… Öğretmenleri de övgüyle bahsetti. Utandı… 
Sen gidebilirsin dedi öğretmenleri.
Yok ben kalırım dedi. 
Götürelim, eve bırakalım dediler.
Yok, babam gelecek dedi…
Sonra herkes, anlarını ceplerine doldurup gitti. Bakın şuraya koyduğum fotoda bile yok Elif!
O da bende kaldı…