Kadının boşanma hakkı (Tefvîz-i Talak): Medine döneminde müslümanların durumları iyileşerek, maddi imkânlar çoğalmaya başlayınca, Peygamberimizin eşleri de diğer hanımlar gibi güzel takı ve giysiler istemişler, bu konuda da ileri gidince, Allah'ın elçisi onlardan bir aya yakın uzak yaşamışlardı. İslâm fakihleri bu ayrılığı "îlâ" olarak nitelerler. Bu bir çeşit, eşler arasında yemine dayalı ayrı yaşama kararını ifade eder.  
İslam'dan önce eşine yaklaşmamak üzere yapılan böyle bir yemin, süreli veya süresiz olarak, sırf kadına baskı için vardı ve uygulanıyordu. Kur'an'ı Kerim bu konuya da şu ayetlerle açıklık getirmiştir; "Kadınlarına yaklaşmamaya yemin edenler dört ay beklerler. Eğer (bu müddet içinde) kadınlarına dönerlerse, şüphesiz Allah çokça bağışlayan ve esirgeyendir.  Eğer ayrılmaya karar verirlerse, artık muhakkak ki Allah, Semî' (her şeyi hakkıyla işiten) dir, Alîm (her şeyi bilen) dir" (Bakara 226 - 227) Eşler arasındaki küslük bu ayetler ile dört ay süreyle sınırlandırılmıştır. Eğer dört ay içinde barışma olursa, yemin kefareti verilerek evlilik normal hale döner. Şayet ayrılık dört ayı geçerse, evlilik kesin boşanma ile sora erecektir. Peygamberimiz eşleri ile böyle bir süreç yaşarken, Ahzap süresinin şu ayetleri nazil olmuştur: "Ey Peygamber! Eşlerine de ki: Eğer siz, dünya hayatını ve onun süsünü istiyorsanız, gelin, size boşanma bedellerinizi vereyim ve sizi güzellikle serbest bırakayım. Eğer siz, Allah'ı, Resulünü ve ahiret yurdunu istiyorsanız, biliniz ki Allah, içinizden güzel işler yapanlara büyük bir mükâfat hazırlamıştır." (Ahzap 28 - 29) Peygamberimiz yukarıdaki ayetler nazil olunca, eşlerine isteyenin boşanma bedellerini ödeyerek ayrılabileceğini bildirmiştir. Ancak eşler, gözyaşları içinde, Allah ve elçisini tercih ettiklerini bildirmişlerdir. Âişe validemiz şöyle demiştir: "Yukarıdaki ayetler nazil olunca, Allah'ın Resul'ü, konuşmaya benimle başlayarak, dedi ki: Sana bir şey söyleyeceğim, fakat ana- babanla görüşerek, izinlerini almadıkça, cevap vermede acele etme!" Hz Âişe: O, babamın bana ayrılma konusunda izin vermeyeceğini biliyordu. Allah'ın Resul'ü, bundan sonra Ahzap 28, 29 ayetlerini okudu. Ben dedim ki: Hangi konuda, ebeveynimden izin isteyeyim? Şüphesiz ben, Allah'ı, elçisini ve ahiret yurdunu istiyorum. Sonra, öbür eşleri de benim yaptığımın benzerini yaptılar."  Başka bir rivayette Hz. Âişe, "Bu seçme, bizim aleyhimize bir sonuç doğurmadı." Bir diğer rivayette ise: "Allah'ın Resulü bunu bir boşama olarak saymadı." demiştir. (Buhari) Buna göre, İslâm hukukunda, boşanma yetkisi konusunda erkekle kadının "tefvîz-i talak" müessesesi işletilerek eşit haklara sahip kılındıkları görülmektedir. 1917 tarihli Osmanlı Devleti Hukuk-ı Aile Kararnamesi 4. Maddede, "Nikâh ehliyetine sahip olmak için evlenecek erkeğin 18, kadının 17 yaşını ikmal etmiş olması şarttır." denilmiş ve 37. Madde de ise resmi nikâh prosedürü şöyle belirlenmiştir: "Akit sırasında, evlenecek erkek veya kadından birinin ikametgâhı bulunur, kaza hâkimi veya nâibi de hazır bulunarak nikâh akdini tanzim ve tescil eder." Günümüz uygulamasında resmi nikâhtan sonra yapılan dini nikâh ise dua ile birlikte mehir gibi bir takım eksikliklerin tamamlanarak resmi nikâhın onaylanması ve dini esaslara da uygunluğunun tescillenmesi niteliğindedir. Buna göre resmî evli olan eşler bu evliliği mahkeme yani hakem önünde sona erdirme konusunda eşit haklara sahip olmaktadırlar. Bu da kadına bir boşama hakkı verdiğini göstermektedir. Peygamberimiz 'in yukarıdaki ayetlerle verdiği boşanma hakkı, sınırlı bir süreyi kapsamış ve eşler evliliğe devam etme iradesini bildirince de boşanma meydana gelmemiştir.  
Dinimizin, bazı kimselerin üç talak ile boşadığı hanımını, pişman olarak tekrar evliliklerini devam ettirmeleri için kadının başından bir başka evliliğin geçmesi, aksi takdirde ise evlenmelerinin helal olmayacağı şartına bağladığından dolayı hile yoluna giderek "hülle" yaptırmalarını da yasaklamıştır. "Hülle" insanların kendi kendilerini aldatma yoluna gitmeleridir. Peygamberimiz; "hülle yapana da yaptırana da lânet etmiştir."?(İbn-î Mâce: 1934) Dinimizin emri; üç talak ile boşadıktan sonra geriye dönerek bakmayacaksın, bakarsan da bu ağır şartı kabulleneceksin şeklindedir. Hülle; üç talak ile boşanmış olan kadının, eski kocasına dönebilmesi için, başka bir erkekle sahte olarak nikâhlanması ve birliktelik olmadan da boşamasıdır ki dinimiz bu tür sahtekârlıklara başvurma yollarını da kapatmıştır. Yani dinimiz hiç kimsenin onuru ile oynanmasına ve rencide edilmesine asla musade etmem demiştir. Ya boşama için bütün bağları koparmayacaksın veyahut ta arkana dönerek bir daha bakmayacaksın, bakarsan da kadının başından ikinci bir evlilikten sonra ancak evlenebilirsiniz gibi böyle ağır bir şarta katlanacaksın ilkesini getirmiştir. Burada üç talâğın ne kadar önemli olduğunu görmekteyiz. Kadınların yaratılış fıtratları farklıdır. Ondan dolayı erkekler her zaman geçim ehli ve sabırlı olmak zorundadırlar. Onlarla güzel geçinmenin yolu, tahammül, sabır ve anlayıştır.  
Dinimiz her konuda olduğu gibi boşanmanın şartları ve "hülle" konusunda da belli kıstaslar getirmiştir. Müslümanım diyen herkesin dünya ve ahiret mutluluğu için Kur'an ı Kerimin bu ilahi emirlerine, uyma ve riayet etme zorunluluğu vardır.