Çorum Hasanzahir mevkiinde yolun sağında duran lüks bir araç ve başında üzgün hâlde bekleyen şoförü görünce arabasını sağa çekip indi. Selam verdi.
"Geçmiş olsun hocam, hayırdır?" dedi.
Yabancı, "Sorma, arabayı Samsun'dan bayiden yeni aldım. Çocuklarla giderken stop etti. Bir daha da çalışmadı." dedi.
"İsterseniz ben bir bakayım, belki çalışır."
"Yok yok, araba sıfır ve kaskolu."
"Yine de isterseniz bakayım."
"Yok, yok…"
Üçüncü kez ısrar edince adam, "Tamam, bak bakalım delikanlı," dedi.
Kaputu açtı. Kablolara baktı; birinin yerinden oynamış olduğunu gördü. Onu yerine itti.
"Bas bakalım marşa hocam," dedi. Marşa basınca araç hemen çalıştı.
Delikanlı, "Ben tamirciyim," deyince, adam para vermek için cebine uzandı. Parayı çıkarırken tamirci:
"Hayır, ben bugün çocuklarla birlikte yan tarafta piknik yapıyordum. Sizi aracın başında düşünceli görünce bir katkım olur diye durdum. Dolayısıyla bugün tamirci değildim. Para almam," dedi.
Adam teşekkür ederek, "Sen olmasaydın, yabancı bir yerde çoluk çocuk akşam vakti ne yapardık?" dedi ve cebinden çıkardığı kartı uzattı. Ardından çekip gitti.
Aradan birkaç yıl geçti. Tamircinin babası rahatsızlandı. Maddi durumları da iyi değildi. Onu Ankara Dışkapı Hastanesi'ne götürmesi gerekti. Hastalığı ciddi olduğundan masraflar da fazla olacaktı. Zorlukla muayene ettirebildi. Doktor, bazı tetkikler için başka bir yere sevk etti. Ambulansla götürülmesi gerekiyordu ancak hastaneden ambulans alma imkânı yoktu. Çünkü o dönemlerde hastaların yüzüne bile bakılmıyordu.
Tamirci, hastane önündeki kaldırıma oturdu. Pencereden kendisini izleyen babasına baktı, sonra cebindeki azıcık paraya… Gözlerinden yaşlar süzüldü. Ne de olsa babasıydı. Çaresizdi. Kara kara düşünmeye başladı.
"Allah'ım, bir çıkış yolu göster," diye dua ederken omzuna yabancı bir el dokundu.
"Hayırdır delikanlı, derin düşüncelere dalmışsın. Bir derdin mi var?" dedi.
Tamirci durumu anlattı. Babanın hastalığını, sevki, ambulans ihtiyacını, parasızlığını söyledi. Adam delikanlıyı hemen tanımıştı ama demedi. Sadece,
"Beni takip et," dedi.
Doğruca başhekimin odasına girdi. Belli ki aralarında dostluk vardı.
"Başhekim bey, bu benim hastam. Böyle bir durum var. Lütfen ne gerekiyorsa yapalım," deyince başhekim, "Emrin olur hocam," dedi.
Olan bitene tamirci şaşırmıştı. Tanımadığı biri ona yardımcı oluyordu.
"Abi, siz kimsiniz?" diye sordu.
Adam gülümseyerek:
"Delikanlı, ben senin hakkını nasıl öderim? Çorum yolunda bir akşam vakti çocuklarla yolda kalmıştık. Sen gelip arabayı çalıştırdın. Para teklif ettim, almadın. O davranışın takdire şayandı. Ben burada doktorum. Başın sıkışınca çekinmeden kapımı çal. Kapım sana sonuna kadar açık," dedi.
Delikanlı içinden, "Kul daralmayınca Hızır erişmezmiş… Rabbim sen büyüksün," diye geçirirken, gözlerinden yaşlar süzülmeye başladı.
Ben de yıllar önce ailecek Ankara yakınlarında arabayla yolda kalmıştım. Biri hemen durdu.
"Ben tamirciyim, yardım edebilir miyim?" dedi. Baktım biraz güven verdi. Aracı hemen çalıştırdı. "Hocam, stop etmeden devam et," dedi. O bize bir paket dondurma ikram etti, kartını verdi. Ben de ona Çorum leblebisi verdim. Akşama doğru sıkıntı çekmeden Kızılay'a ulaştım.
Özet: Su ihtiyacı olmayana bir bidon su verseniz makbule geçmez. Ama susuzluktan dili damağı kurumuş birine bir bardak su verseniz dünyalar onun olur. İlla samimiyet, illa samimiyet. (Belki de Maarif Eğitimi yüz yüzyılına en iyi örnek, görebilenlere)
*
TAVSİYE: 50 yıllık birikimimle hazırladığım ve içinde 660 farklı nükteli nasihat barındıran Mahirane Söylemler, Susamak, Depremle Yaşamak, Kazalar Geliyorum Demez ve Hayallerin Peşinde-1 isimli kitaplarımı okumanızı ve evlatlarınıza da okutturmanızı gönülden tavsiye ederim. Bu eserleri, 536 568 11 41 numaralı telefondan bana ulaşarak (her biri 250 TL) imzalı olarak temin edebilirsiniz.