Heva; heves, istek, arzu, sevgi anlamlarına gelir. Gelip geçici arzuya anlatır. Ehl-i heva, hırs sahipleri ve nefsine düşkün insanlardır. Aynı anlama gelen hevapest ise nefsine, zevkine düşkün sefih kimseleri anlatır. Nefis de ruh, can gibi anlamlarda kullanılır. Nefsin arzuları sınırsızdır. Her türlü olumsuz istekleri de kapsar.
Nefsin varoluş hikmetini, insana veriliş gayesini, onun hile ve tuzaklarını bilmeyenler, Rab'lerine kulluklarını da layıkıyla idrak edemezler. Onun içindir ki olumlu anlamda "Nefsini bilen, Rabbini de bilir" buyrulmuştur.
Cenab-ı Hak: "Kötü arzuya (hevaya) uyma. (Uyarsan) seni Allah yolundan saptırır." (Sa'd-26) buyuruyor. Yusuf Suresinde de "Şüphesiz ki nefis, kötülüğü fazlasıyla emreder." (Yusuf-53) buyruluyor.
"Nefsin arzusuna uymayın." (Nisa-135) (Ayrı bak: Bakara 120)
Kötülük sebebi olması bakımından şeytanın işbirlikçisi sayılan nefis, insanın içindeki en büyük düşmandır. Onun içindir ki Hz. Peygamber (sav) "Allahım! Bir an bile beni nefsimle baş başa bırakma" diye dua ederdi. "(Allahım! Nefsimizin şerrinden sana sığınıyoruz" derdi. (İbni Mace, Timizi)
Cenab-ı Hak, insanın içindeki gizli putun nefsi olduğunu beyan edip uyarıyor:
"(Resulüm) Hevasını (nefsani arzularını) ilah edinen kimseyi gördün mü?" (Furkan-43) kalpteki putla, yani nefsani arzular temizlenmezse insanın bütün gayretleri boşa gider. (Bak: Gaşiye 3)
İnsanın Rabbini bırakıp da en çok kulluk ettiği batıl ilah, kendi nefsidir. Allah'ın emirlerini yerine getirmeye engel olan keyfi kararlarıdır. İslamın hükümlerine ters düşen "bana göre"leri ve "bence"leridir. İbadetleri, sırf Allah'ın emri olduğu için değil de fanilerin gözüne girmek veya gözden düşmemek gibi dünyevi çıkarlar ve beklentiler için yerine getirmesidir.
Yüce Allah, böyle bir kulluk istemiyor, şöyle buyuruyor:
"Ama kim de Rabbi'nin makamda (durdurulup hesaba çekileceğinden korkar ve o (kötülüğü emreden nefsini kötü arzudan engellerse, şüphesiz onun için cennet, yegane sığınaktır." (Naziat- 40-41)
Cenab-ı Hak, Kur'an-ı Kerim'de Hz. Musa'dan ve Tevrat'tan söz ettikten sonra bunların doğruluğu konusunda şüphe edenleri anlatırken bu kitaplardan daha doğrusunu getiremeyeceklerini vurguluyor ve şöyle buyuruyor:
"Eğer sana cevap veremezlerse, bil ki onları sırf heveslerine uymaktadırlar. Allah'tan bir yol gösterici olmaksızın kendi heveslerine uyandan daha sapık kim olabilir! Elbette Allah, zalim kavmi doğru yola iletmez." (Kasas-50)
Kur'an'ın buyruğuna uyarak; nefsimizini her isteğini değil, fena arzuları ortadan kaldırmak gerekir. Zira fenalığı doğuran nefsin kötü istekleridir. Onlara, heva ve hevese uymaktan sakınmak lazımdır.
Bir yaradan öncelikle cerahat temizlenmelidir. Cerahat temizlenmedikçe yaranın üzerine merhem sürmenin hiçbir faydası yoktur. Dolayısıyla öncelikle haram ve günahlardan el çekmek gerekir. Hemen ardından hayırlı işlere sarılmak, sevap kazanmaya gayret etmek gerekir.
Hz. Peygamber (sav) "Allah'a itaat eden kişi, nefsinin arzusunu dizginler. Nefsinin arzusuna itaat eden kişi de dinin dünyasına değişir." Buyurmaktadır. Şöyle dua ederdi: "Ya Rabbi! Beni göz açıp kapayıncaya kadar bile nefsime bırakma."
Mutasavvıflar; nefsin hile, desise, kurnazlık ve hainliklerinden, insana kurduğu tuzaklardan, ona karşı korunmasının çarelerinden, nefsi eğitmenin ve denetim altına almanın yollarından bahsetmişlerdir. Beyazıd-ı Bestami; Hak Teala'nın kendisine, "Nefsini bırak da öyle gel" diye hitap ettiğini ve bunun üzerine yılanın gömleğinden soyunduğu gibi nefsinden sıyrıldığını anlatır. Zünnun-ı Mısri, Allah ile kul arasındaki en kalın perdenin nefis olduğunu vurguladıktan sonra şöyle der: "Allah'ın dostu olup nefsin hasmı olmak gerekir; nefsin dostu olup da Allah'ın hasmı olmak değil…"
Abdulkadir Geylani hazretleri, konuyu şöyle özetlemiştir.
"İsyanınız nefsinize, itaatiniz Rabbinize olsun."