Osmanlı'daki para vakıfları, tamamen dini emir ve yasaklar çerçevesinde şekillenmiş ve faiz yasağından özellikle uzak durulmaya çalışılmıştır.
Diğer vakıflar gibi para vakıfları da büyüme gayesi gütmemiştir. Kuruluş gayeleri doğrultusunda faaliyetlerini sürdürürken gerek istihdam sağlama, gerekse de piyasada nakit ihtiyacı olanları fonlama hususunda önemli işlevler yerine getirmişlerdir.
Kar odaklı olmayan ve tamamen hayır faaliyetleri için kurulmuş olan para vakıfları, islamın tavsiye ettiği infak kavramıyla örtüşmektedir.
Buna rağmen uygulandığı dönemde Osmanlı uleması arasında en çok tartışılan konulardandı. Günümüzdeislami finans kurumları/katılım bankaları da ne kadar islami kurallara uygun davranıyoruz deseler de ister istemez kendilerini kapitalist zihniyetin dişlilerine kaptırma tehlikesine düşebilirler.
Günümüz Müslümanı, zaman zaman kapitalist mantıkla düşünebiliyor. Parasını altın veya dövize mi yatırsa yoksa bankaya mı yatırsa enflasyondan kurtulabilirim ve hatta kar edebilirim diye hesap yapabiliyor.
Hayreddin Karaman hocamız, bu konuda katılım bankalarını uyarıyor;
‘Bu kurumların muhatap olduğu insanlar bunlar olduğuna göre bu zihniyetteki insanlarla iş yapmak zorundalar. Yani topladıkları paraları çalıştırırken, enflasyon ve banka faizlerini göz önünde bulundurmak ve bunlara yakın veya denk miktarda kâr etmenin sağlam ve meşru tedbirlerini almak durumundadır.’
Vatandaş, evinde veya kasasında nakit saklamaktan kurkuyor. Enflasyon nedeniyle sürekli paranın değerinin düşmesinden endişe ediyor. Kadınların ziynet adı altında altına yönelmeleri, çalışanların maaşlarını aldıkları gün gram usülüyle de olsa altın almaya koşmaları hep bu nedendendir.
Bu ortamda katılım bankaları, dini hassasiyeti yüksek olan vatandaşlarımıza güven vermek zırundadır. Hem parasını faize bulaştırmayacağına hem de enflasyon karşısında paralarının değerini koruyacağına mudilerini inandırmak zorundadır.
Ancak bu konuda yeterli çalışmaların yapıldığını göremiyoruz. Mesela katılım bankalarında kâr-zarar ortaklığı diye bilinen bir uygulamaya rastlamıyoruz. Özellikle kâr payının aylık, üç aylık, altı aylık... Mevduatlarda ne kadar olacağının ilanı, ortaklıktaki riziko unsurunu ortadan kaldırıyor. Bu durum, faize karşı hassasiyeti yüksek olan insanların bu gelirin helâlliği konusunda kuşkuya yol açmaktadır. Katılım bankaları bu konuda bilimsel toplantılar yaparak kamuoyunu ikna edici çalışmalar yapmalıdır.
Gerçi ‘İslamın Işığında Günün Meseleleri’ adlı kitabında Hayettin Karaman hocamız, özel finans kurumlarını yani katılım bankalarını desteklemeyi ekonomik cihat olarak görüyor:
‘Faizle çalışan, bunu iftiharla belirten, gelirinin büyük bir kısmını milli ve manevi değerlerimizi tarumar etmek için kullanan bankalar yerine İslam bankalarını, özel finans kurumlarını desteklememiz, hep beraber bu ekonomik cihada katılmamız lâzımdır.’
Faiz konusunda hassasiyeti olmayanların elindeki parayı hamgi banka daha fazla faiz veriyor diye banka banka dolaşmaları, konumuzun dışındadır. Bizim derdimiz, helal kazanç peşinde olanların derdiyle dertlenmektir.
Aslında faiz; işletmelere yük, emtiaya maliyet demektir. %50 faizle kredi alan kişi, bunu ödeyebilmek için bundan daha fazla kazanmak zorundadır. Bu da sattığı ürünlerin fiyatını %50’nin üzerinde tutmayı gerektirir. Sonuçta enflasyon da en az o kadar artacaktır.
Enflasyonu düşürmek için faiz oranlarını artırmayı ilke edinen kapitalistler, yanlış yoldalar. Aslında faiz arttıkça maliyetler artar yani enflasyon yükselir. Bir zamanlar Türkiye’ye dayatılan IMF reçeteleri ve Dünya Bankası kredileri hep bu esasa dayalıdır. Hiç birinin yatırımlarımıza bir katkısı olmamıştır. Dışarıdan gelen sıcak para da yüksek faizden payını alıp kaçar.
Bu gerçeği yakinen gören ve bilenler, faizsiz ekonominin özlemi içindeler. Mesela defalarca ‘Faiz sebep, enflasyon sonuçtur.’ diyen Recep Tayyip Erdoğan, 30.05.2025 tarihindeki ‘İslam Ekonomisi Toplantısında’ Faize dayalı ekonomiyi meşru görmüyoruz. Faizsiz ekonominin özlemi içindeyim’ diyerek isabetli bir teşhiste bulunmuştur.
Dr. Abdulkadir Atar’da konuya temkinki yaklaşıyor:
‘Kurumları faize dayalı ekonomiye göre şekillenmiş ve fertleri bu yönde eğitilmiş bir İslam toplumunda kısa zamanda faizsiz ekonomiye geçilmesi zordur. Önce insanların faizsiz ekonominin mümkün olduğuna inanması ve faizsiz ekonomiye geçiş yönünde gayret sarfetmeleri gerekir.’
Ben de müslümanların İslamın tezinin faizsiz ekonomi olduğunu unutmamalıdır, diyorum.