İman kalbe yerleşmedikçe gerçek Müslüman olunamaz. Öyleyse önemli kararlarda beyin gibi kalp de önemli bir merkezdir. Kalp, hem rahmani hem de şeytani kuvvetlerin mücadele alanıdır. Bir hadis-i şerifte bu husus: "Kalpte iki dürtü vardır; biri melekten, diğeri şeytandandır (Tirmizi) şeklinde ifade edilir. İman gibi inkar ve red de kalbin fiilidir. Cebrail, Kur'an-ı Kerim'i Hz. Peygamber (sav)in kalbine indirilmiştir.
Hz. Peygamber (sav): "Vücutta bir et parçası vardır; o iyi olursa bütün beden iyi, o kötü olursa bütün beden kötü olur. Bu et parçası kalpdir." (Buhari-Müslim) buyurmaktadır. Onun için Cenab-ı Hak "Ancak Allah'a kalb-i selim (temiz bir kalp) ile gelenler (o günde fayda bulur.)" (Suara-89) buyurmuştur. Kalb-i selim; şüphelerden, şirkten temizlenmiş, ihlasla iman etmiş kalp demektir. Said b. Müseyyeb ise "Kalb-i selim, manen sıhhatte olan kalpdir. Bu da müminin kalbidir. Kafir ve münafığın kalbi, manen hastadır" diyor.
Hasta olan kalbe iyi şeyleri yapmak zor gelir. İlim, hikmet, marifet, Allah sevgisi, Allah'a ibadet, Allah'ın zikrinden lezzetlenmek ve Allah'ın zikrini diğer arzulara tercih etmek erdemli davranışlardır. Bunlara sarılarak kalpdeki manevi hastalığı tedavi etmek gerekir.
İmanın gerçek mekanı olan kalple ilgili bazı ayetler:
"Bedeviler "inandık" dediler. De ki: Siz iman etmediniz. Ama "Boyun eğdik" deyin. Henüz iman kalplerinize yerleşmedi." (Hucurat 14)
"Allah, onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir. Onların gözlerine de bir çeşit perde gerilmiştir. Ve onlar için büyük bir azap vardır." (Bakara-7)
"Elbette sen, ölülere duyuramazsın. Arkalarını dönüp giderken, sağırlara da o daveti işittiremezsin. Sen körleri sapıklıktan çevirip doğru yola getiremezsin. Ancak ayetlerimize inanıp teslim olanlara duyurabilirsin." (Neml-80-81)
"Allah, kime hidayet etmeyi dilerse İslama onun göğsünü açar. Gönlüne/kalbine genişlik verir. Kimi de sapıklıkta bırakmak isterse, onun kalbini öyle daraltır ki iman teklifi karşısında göğe çıkacakmış gibi (zorlukta) olur." (En'am-125)
Unutulmamalıdır ki kalplere sekinet, sebat ve huzur veren Allah'tır. Kalplere hidayet veren, kalpleri kaynaştıran, merhametli, şefkatli ve insaflı kılan da yine Yüce Allah'tır. Nasıl ki değerli mücevherat, kirli ve lekeli kaplara koyulmayıp temiz, pırıl pırıl ve mutena muhafazalarda saklanırsa, gönül alemi de manen temiz tutulmalı ki orada ilahi rahmet tecelli etsin.
Mümin, haramlara ve yasaklara "hayır" diyebilmelidir ki temiz kalbe ulaşabilsin. Kelime-i tevhid, önce "la ilahe" diyerek, maddi ve manevi bütün sahte ilahların atılması ve nefsani arzuların bertaraf edilmesiyle başlar. Sonra ise "illallah" yani "yalnızca Allah var" diyerek, kalbi Cenab-ı Hakk'ın cemal sıfatlarıyla müzeyyen kılınması ve davranışların Allah rızası istikametine girmesiyle kemale erer.
Bunun için öncelikle kalbin; nefsani arzulardan, geçici dünyevi menfaatlerden, makam-mevki hırsından, şan, şöhret ve servet kaygısından, karşı cinse duyulan şehvetten sıyrılması gerekir. Şah-ı Nakşibend hazretleri şöyle dua ederdi: "Ya Rabbi! Halk senden korkar. Ben ise nefsimden korkarım. Zira Sen'den hep iyilik, nefsimdense hep kötülük gördüm."
Yusuf Has Hacip de şöyle diyor: "Ey bilgili insan! Nefsinin esiri olma. Nefsin seni esir ederse fidye olarak dinini ister."
Alimler demişlerdir ki "Nefis, bir ağaç gibidir. Ham meyve ağaca nasıl sımsıkı bağlıysa ham insanlar da o derece nefsaniyetin esiridirler. Olgun meyveler ağacı nasıl terk ediyorlarsa, kamil müminler de nefsaniyetten sıyrılırlar ve ulvi alemlere seyyah olurlar."
Gazzali'ye göre Rabbani latife; insanı diğer canlılardan ayıran ve onlara üstün kılan, insanın hakikatidir. Buna da duruma göre bazan akıl, bazan ruh, bazan nefis, bazan da kalp denilir. Ona verilen isimler değişse de mahiyeti değişmez.
Kalbi selime yani temiz kalbe ulaşmak için; tövbe istiğfar ve dua etmek lazım. Helal gıda ile beslenmek, ibadetleri huşu ile eda etmek geceleri ihya etmek, Kur'an okuyup ahkamınca amel etmek, salih ve sadık kişilerle beraber olmak, güzel ahlaklı olmak gerekir. Allah'ı sürekli zikretmek ve ölüm ve ötesini daima düşünmek gerekir. Ancak yaşayışı bu kurallara uygun olan insan, kalbini günahlardan koruyabilir.