ÖN SÖZ
Hz. Peygamber (sav)den sonra dört halife dönemi, islamın en ideal anlamda yaşandığı yıllardı. Ondan sonra sa ltanat dönemi başladı. İslam, bir daha bir bütün halinde yaşanmadı, yaşanamaz. Asırlardır bu propagandanın etkisiyle nesiller avutuldu.
Öğrencilik yıllarımda şans eseri, Mevdudi’nin “İslam’da İhya Hareketleri” adlı eserini okudum. Orada zihnimdeki sorunun cevabını buldum. İslamı bir bütün halinde yaşayışıyla ümmete örnek olan devlet reisi olarak İslam ahkam ve ekonomisini uygulayan Ömer b. Abdülaziz’i okuduğum zaman istenildiği takdirde iyi bir önderin rehberliğinde islamın tekrar hayata geçirilebileceğine ben de inandım.
Bundan böyle Ömer b. Abdülaziz ile ilgili elime geçen her makaleyi okudum. İki buçuk yıllık halifeliği döneminde geniş İslam coğrafyasında zekat verilecek fakir bulunamayacak düzeyde sosyal adaleti sağlayan bir lidere hayran olmamak mümkün değildir. 1984 yılında Dr. İmadüddin Halil’in “Ömer b. Abdülaziz Dönemi ve İslam İnkılabı” eserini okuyunca ufkum açıldı. O yıllardan itibaren bu büyük insanın hayatı, yaşantısı, hizmetleri ve liderliği konusunda yayınlanan her makaleyi arşivledim, her seri aldım. Niçin “Beşinci Raşit Halife” denildiğini anlamaya çalıştım. İlk defa o kitaplarda Hz. Peygamber (sav)in her asırda/yüzyılda bir dini yüceltecek, gücünü ortaya çıkartacak bir müceddid geleceğini müjdelediğini öğrenmiş oldum.
1987 yılında Mısır’a gittiğimde Kahire’de bir eski kitapçıda Muhammed Hasan Abdullah’ın yazmış olduğu “ElHalife ez-Zahid Ömer b. Abdülaziz” adlı kitabı gördüm.
Tiyatro tarzında yazılmış ama tarihi gerçeklerle tamamen örtüşün bir eserdi. Orada kitabın büyük bir kısmını Türkçeye çevirdim. Yurda döndüğümde “İkinci Ömer” adıyla sahneye koydum. Önce Sarmaşık Yayınevi tarafından İstanbul’da yayınlandı. Ardından da Piyeslerim adlı kitabımın içinde tekrar yayınlanmış oldu.
Aziz dostum Numan Yazıcı merhumun Abdülhamit Cude es-Sahhar’ın 2007’de kaleme aldığı “Ömer b. Abdülaziz”eserini büyük bir dikkatle inceledim. Bütün konuları titizlikle ele aldığını gördüm.
Uzun yıllardır okuduğum eserlerden notlar almıştım. Oturup bir kitap haline getirmeye bir türlü fırsat bulamamıştım. Yaklaşık on beş yıl önce yazmaya başladım. Ancak ba şka çalışmalarım araya girdi, bir türlü tamamlayamadım. O sırada Muhterem Ahmet Lütfi Kazancı hocamın da Ömer b.
Abdülaziz konusunda çalıştığını duydum. 2016 yayınlayıp bana göndermiş olduğu “Adil ve Zahid Halife Ömer b. Abdülaziz” kitabını zevkle okudum. Kendisine çok teşekkür ediyorum.
Ben de o kadar mufassal değil, muhtasar bir kitap hazırlamıştım. Bu çalışmam sırasında Ömer b. Abdülaziz ile ilgili Arapça temel kaynakları, özellikle tabakat ve İslam tarihi kitaplarını taradım. Yararlandığım kaynak eserleri cilt ve sayfalarıyla birlikte eserin son kısmında Kaynakça Bölümü’nde zikrettim.
Böylelikle hazırlamış olduğum “Beşinci Raşit Halife Ömer b. Abdülaziz” adlı bu eserimi yıllar sonra sizlere sunmaya karar verdim. Umarım ibret nazarıyla okunur.
BİRİNCİ BÖLÜM
Ömer B. Abdülaziz’in
Gençliği ve Valiliği
Beşinci Raşit Halife Ömer b. Abdülaziz
Salim es-Süddi diyor ki:
“Şunu aklından çıkartma ey Ömer!
Babamız Adem, işlediği bir tek suçtan
Dolayı cennetten çıkarılmıştır.”
GİRİŞ
Saadet Asrı, Hz. Peygamber (sav) ve dört halife ile sona ermiştir. Bu tez, doğrudur. Ancak zaman zaman o günleri tekrar yaşatmaya azmetmiş devlet adamları da olmuştur.
Bunların başında Ömer b. Abdülaziz gelmektedir. Zira onun dönemi, İslam tarihindeki ilk ihya ve tecdit dönemi olarak tarihe geçmiştir. Bir halife ve devlet başkanı olarak bu hareketi ki buçuk yıl gibi kısa bir sürede başarabilmiş ilk ve tek kişidir. Bundan sonraki tecdit hareketlerinde devlet adamları değil de ilim adamları öne çıkmıştır.
Emevi saltanatının ihtişamı içinde yetişmiş olmasına rağmen halifelik sorumluluğunun züht ve takva hayatını tercih ederek lüks ve israftan uzak durmuş, toplumsal refahı artırın ve sosyal adaleti gerçekleştiren bir yol izlemiştir. Bu konuda önemli bir örnektir. Asr-ı saadetten sonra İslam tam anlamıyla yaşanamadı diyenlerin tezini boşa çıkaran bir halifedir. İki buçuk yılda İslam coğrafyasında zekat verilecek fakir bırakmayacak kadar gelir dağılımını dengeleyen bir liderdir. Onun için Ömer b. Abdülaziz’in hayatı, icraatı ve mücadelelerinin iyi bilinmesi kanısındayız.
İslam dininin bütün kurallarını yaşamak ve yaşatmak için çalışan bir devlet başkanı olan Ömer b. Abdülaziz ile birlikte
Hulefa-yı Raşidin dönemindeki halifelik zihniyeti tekrar gündeme geldi.
Ömer b. Abdülaziz’in Emeviler döneminde islamı yeniden yaşanabilir bir hayat tarzı olarak topluma takdimde örnek oluşu, istenirse her dönemde islamın bir sistem olarak yaşatılabileceği konusunda güzel bir model olmuştur. Bu nedenle tarihçiler, Hz. Ömer’e nispetle İkinci Ömer olarak adlandırmışlardır. Bazı alimler de kendisini Beşinci Raşit Halife olarak kabul etmişlerdir.
SOYU VE ÇOCUKLUĞU:
Ömer b. Abdülaziz, 621 (681) yılında Medine’de doğdu. Babası, Mısır valisi Abdülaziz b. Mervan’dır. Dedesi Mervan, Hz. Osman döneminde halife yardımcısı gibi görev yapan bir kişiydi. Mervan’ın iki oğlu vardı: Abdülmelik ve Abdülaziz. Babası Abdülaziz, Resulullah (sav)in mescidinde sahabenin ileri gelenlerini dinleyerek büyüdü. Abdülaziz, evlilik çağına geldiğinde adaletiyle meşhur
Hz. Ömer’in oğlu Asım’ın kızı Leyla ile evlenmek istedi. Bu durumdan Emevi hanedanı hiç hoşlanmadı. Ondan gelecek neslin bir gün onların ihtişamlı hayatlarına engel olmasından korkuyorlardı. Leyla, gerçekten de farklı bir kızdı. Asaleti, annesinden geliyordu.
Halife Ömer, geceleri çıkıp halkın dertlerini izlemek, dinlemek isterdi. Bir gece Medine sokaklarında dolaşırken evin birinden bir anne ile kızın tartışmalarını duyar. Ömer, kapı önünde durup dinler. Anne kızına:
-Kızım kalk, şu süte biraz su kat deyince kız:
-Müminlerin emiri, süte su katmamızı yasakladı, cevabını verir.
Bunu duyan Ömer, oracıkta donup kalır. Konuşmaların devamını bekler. Annesi ısrarlıdır:
-Herkes yapıyor, sen de yap. Hem müminlerin emiri
Ömer, bizim süte su kattığımızı nereden bilecek ve nasıl görecek?
Kızın cevabı çok ibretlidir:
-Anneciğim, Ömer bizi görmese de onun da bizim de
Rabbimiz bizi görür.
Annesinin ısrarına rağmen kızı süte suyu katmaz. Hz. Ömer, bu aileyi yakından tanımak ister. Oğlu Asım’a evi tarif eder. Asım gidip evi bulur. Kızın henüz bekar olduğunu da öğrenir. Durumu babasına bildirir.
Hz. Ömer, bu kızı oğlu Asım’a nikahlar. Böylesine inançlı ve saf kızla evlenen Asım’ın bu evlilikten Leyla isimli kızı dünyaya gelir. Abdülaziz’in evlendiği kız, işte bu Leyla’dır.
Asildi, temizdi, iffetliydi. Ataları gibi inancına bağlıydı. Ömer b. Abdülaziz de işte bu anadan doğdu. Çocukluğunun ilk yıllarını Medine’de dayılarının yanında geçirdi. Bu yıllarda Kur’an-ı Kerim’i ezberleyerek hafız olmuştu. Medine’de kalmak onun hoşuna gidiyordu. Orada pek çok hadis ve fıkıh alimi vardı. Onlardan ders alıyor, ilim sohbetlerine katılıyordu. Babası Mısır’a vali tayin olduğunda
Ömer’i de götürmek ister. Ama o, Medine’de kalmak arzusundadır. Babasını ikna ederek Medine’de kalır. Abdullah b. Mesud, Salih b. Keysan, Mücahit b. Cebr, Meymun b. Mihran gibi alimlerden ders alır. Urve b. Zübeyr ve Ubeydullah b. Abdullah gibi tabiin alimlerinin de derslerine iştirak eder.
Ömer, gençlik yıllarında en gösterişli elbiseler giyer, s ürekli güzel kokular sürünürdü. Gelişi, çok uzaktan fark edilirdi. Babası Abdülaziz, 704 yılında hac etmek için geldiğinde
Medine’de oğlunun durumunu hocası Salih b. Keysan’a sorar. O da: “Kalbinde Allah korkusunun bu kadar yerleştiğini gördüğüm bir kimse yoktur” deyince çok mutlu olur.
EVLİLİĞİ:
Ömer b. Abdülaziz Medine’de tahsil hayatını sürdürürken babası Mısır’da vefat etmişti. Bunun üzerine amcası Halife Abdülmelik, onu kendi evlatları arasına alarak oğlu gibi bakmıştı. Bu arada Abdülmelik, onu takvasıyla tanınan çok sevdiği kızı Fatıma ile evlendirdi.
Fatıma, Hz. Ömer’in soyundandı. Bir gün Hz. Ömer, mescide giderken bir evden iki kadının tartıştıklarını d uyar. Tartışma konusu dikkatini çeker. Kadın:
-Kızım! Kalk, süte su kat, der. Kızı itiraz eder:
-Müminlerin emiri, bize bunu yasakladı. Ben nasıl olur da böyle bir şey yaparım?
-Ömer nereden bilecek, nasıl görecek k? Kat, sen…
-Anneciğim, o görmese de onun Rabbi görür. Dedi ve ısrarlara rağmen süte su katmadı.
Hz. Ömer, olayı oğulları Abdullah ile Asım’a anlattı. Asım, aileyi aştırdı. Konuşmanın anne ile kızı arasında geçtiğini, kızın henüz bekar olduğunu öğrendi.
Hz. Ömer, o anda karar verdi:
-Asım, git ve onunla evlen. Ben, bunda bir hayır görüyorum.
Asım, onunla evlendi. Bu evlilikten Leyla dünyaya geldi. O sırada yeni doğmuştu. Emevi hanedanından Mervan’ın oğlu Abdülaziz de yeni doğmuştu. O da sahabenin sohbetleriyle büyüdü. Nihayet evlilik yaşına geldi. Gönlü Leyla’ya düşmüştü. Ümeyye oğullarına onun Asım b. Ömer’in kızı
Leyla ile evlenmek istediği bildirildi. Ancak Ümeyye oğulları, Hz. Ömer’in kızıyla evlenmesine pek hoş bakmadılar. Buna rağmen Abdülaziz’in dediği oldu ve Leyla ile evlendi.
Leyla’nın da Ömer adında bir oğlu dünyaya geldi. Ömer, çocuk yaşlardayken atları çok severdi. Harada bir gün bir atla oynarken at ona bir teke attı, yünde yara açtı. Abdülaziz bunu görünce büyük kayınpederi Hz. Ömer’in bir sözünü hatırladı.
(Sürecek)
Hz. Ömer, rüyasına şöyle anlatıyordu: “Benim soyumdan
yüzünde yara izi bulunan bir kişi gelecek ve yeryüzünü ada-
Ethem Erkoç
13
letle dolduracak” Bu müjde hatırına gelmesine rağmen yine
de oğluna sarıldı, yarasını temizledi ve sargıladı. Ömer7in
babası Abdülaziz, bir süre sonra Mısır valisi oldu. Oğlunu da
yanında götürmek istedi. Ama o, Medine’ye gitmeyi tercih
etti. Orada Salih b. Keysan’dan ders aldı. Medine alimleriyle
tanıştı.
Babası Abdülaziz’in Mısır’da vefatı üzerine amcası Abdülmelik b. Mervan, onu yanına aldı ve oğlu gibi b üyüttü.
Kızları içinde en erdemli ve en dindar olan Fatıma ile de
evlendirdi.
Fatıma; erdemli, iffetli ve soylu bir kadındı. Halifenin kızıydı. Dedesi de halifeydi. Halifelerin kardeşiydi. İleride de
halifenin eşi olacaktı. Ama o, hanedan kadınları gibi değil de
kocası Ömer b. Abdülaziz gibi yaşamayı tercih etti. Eşiyle
uyumlu ve mutlu bir hayat yaşadı. Süsten, ziynetten, gösterişten, ihtişamdan uzak; Allah’ın rızasına uygun yaşamayı ve
züht ve takva hayatını benimsedi. Ömer b. Abdülaziz halifelik sorumluluğunu yüklenince kendisine helal olup olmadığını bilmediği ama babasının hediye ettiği ziynet eşyalarını
ve gerdanlığını da Beytülmal’e yani hazineye iade etti. Zira
o, kocasıyla yaşadığı hakikatin özünü gün geçtikçe daha iyi
keşfetti.
HİCAZ VALİLİĞİ
Hicaz valiliği, Mekke, Medine ve Taif’i de içine aldığı
için oldukça önemliydi. Bir bakıma İslam dünyasının vitriniydi. Halife Velid zamanında hicri 86 yılında Ömer b. Abdülaziz Hicaz valiliğine tayin edildi. Göreve başladığında
henüz yirmi beş yaşındaydı.
Ömer b. Abdülaziz, ilk tahsilini Medine’de yapmıştı.
Gençlik dönemi de burada geçmişti. Onun için burayı çok
iyi bilirdi. H. 93 yılına adar yaklaşık yedi yıl burada görev
yaptı. Bu süre içinde hac emirliği görevini de bizzat kendisi
ifa etti.
Beşinci Raşit Halife Ömer b. Abdülaziz
14
Medine’ye varır varmaz devrin en büyük fakihlerinden
on fakihi bir araya getirip onları kendisine müşavir ve yardımcı yaptı. Onlara şöyle dedi:
“Sizinle danışmadan ve islamın hükmünü iyice ortaya çıkartmadan her hangi bir iş görmek istemem. Ayrıca memurlarımdan birinin zulüm ve haksızlığını görür veya işitirseniz
mutlaka bana bildiriniz.”
Onun bu tavrına karşı son derece duyarlı olan Medine
alimleri, İbni S’ad’ın tespitine göre şunlardır:
Urve b. Zübeyr, Ubeydullah b. Abdullah, Ebubekir b. Süleyman, Süleyman b. Yesar, Kasım b. Muhammed b. Hazm,
Salim b. Abdullah b. Ömer, Harice b. Zeyd b. Sabit, Abdullah b. Amir b. Rabia, Ubeydulah b. Abdullah b. Ömer.
Ömer b. Abdülaziz, hem onları danışman olarak istihdam
etmiş hem de onlardan ilim tahsil etmeye devam etmiştir.
Bunların dışında sahabelerin hayatta kalanlarla ve özellikle
Enes b. Malik ile sık sık görüşür ve ondan Hz. Peygamber
(sav)in hadislerini ve hayat hikayesini dinlerdi. Namazda
rüku ve sücudunu Resul-i Ekrem gibi tam yapmayı, tad il-i
erkana riayet etmeyi ondan öğrenmişti. Devrinin alimi Said
b. Müseyyeb ile çok sık buluşurdu.
Vali Ömer’in Hicaz bölgesinde sağladığı huzur ve güven
ortamı, pek çok insanın, özellikle alimlerin Medine’ye gelmesine sebep oldu.
Halife Velit, kendi döneminde imar faaliyetlerine hız
vermişti. Bu kapsamda Şam’da Ümeyye Camiini genişletmiş
ve Medine’deki Mescid-i Nebi’nin de genişletilmesini emretmişti. Ömer b. Abdülaziz’in valiliği döneminde Mescid-i
Nebevi’nin etrafındaki odacıklar yıkılarak genişletilmiş ve
yeniden inşa edilmiştir. Medine halkının ihtiyacı için camiye
sebil suyu da getirtilmiştir.Resulullah (sav)in namaz kıldığı
diğer mescitleri de genişletti.
Ömer b. Abdülaziz, Hz. Ali’nin torunu Ali Zeynelabidin
ile de bu dönemde arkadaşlık ediyordu. Ondan Hz. Ali hak-
Ethem Erkoç
15
kında bilgi alıyordu. Böylece Emevilerin etkisinden kurtulup
Hz. Ali ve Ehlibeyt hakkında gerçek bilgiye kavuşmuş oluyordu. Ehlibeyt sevgisiyle doluydu. Bu, onun hayatına yeni
bir pencere açacaktı.
Ömer b. Abdülaziz’in Medine valiliği döneminde bu şehirde fıkıh tarihinde “Fukaha-i Seb’a” diye meşhur yedi
büyük fıkıh alimi bulunuyordu:
Said b. Müseyyeb, Urve b. Zübeyr, Ubeydullah b. Abdullah b. Utbe b. Mesud, Ebubekir b. Abdurrahman b. Haris,
Süleyman b. Yesar, Kasım b. Muhammed, Harice b. Zeyd b.
Sabit.
Ömer b. Abdülaziz, bunların çoğunu danışman edinmişti.
Ayrıc Basra ve Kufe’den kaçıp gelen Said b. Cübeyr ve
İmam Mücahit gibi alimlere de kucak açmış, onların Mekke
ve Medine’de güven içinde yaşamalarını sağlamıştır.
Hatta Halife Velid’e şöyle bir mektup yazmıştı:
“Valilerin adam öldürüyorlar. Sonra bir gerekçeyle sana
bildiriyorlar. Aslında önce gerekçesini sana yazsa, sen de bir
incelesen. İdamını onaylarsan ölümüne karar verilse daha iyi
olmaz mı?”
Bu durumdan Haccac hiç hoşlanmadı. “Onun gibiler,
Ömer b. Abdülaziz’i Halife Velid’e “Fitne ve fesatçıları
Mekke ve Medine’de barındırıyor” şeklinde bildirilince halife Velid de, Ömer b. Abdülaziz’i 93/712 yılı Mayıs ayında
Hicaz valiliğinden azletti. Onun yerine Halit b. Abdullah’ı
vali tayin etti. O da Emevi tarzı yönetimiyle Mekke ve Medine halkına epey zulüm ve eziyet etti.
Ömer b. Abdülaziz, Medine valiliğinden azledilince Hz.
Peygamber (sav)in “Medine, demirci körüğünün demirin
kirini giderdiği gibi kötü kimseleri dışarı atar.” sözünü hatırladı ve azatlısı Mülazim’e bu söze muhatap olmaktan korktuğunu anlattı.
Beşinci Raşit Halife Ömer b. Abdülaziz
16
VELİD’DEN SONRA SÜLEYMAN
Ömer b. Abdülaziz’i Medine valiliğinden azleden Halife
Velid, öfkeli, hırçın ve acımasız bir adamdı. Öfkelendiği
zaman son derece saldırganlaşıyor ve zorbalar gibi davranıyordu. Son günlerinde Ömer b. Abdülaziz de onu uyarmıştı.
Halife Velid, bir gün Cuma namazından sonra bazı dostları, sağlığının iyi olmadığını hatırlatarak kendisinden sonra
Süleyman b. Abdülmelik’i halef göstermesini ve halka da
bunu duyurarak ona biat etmelerini tavsiye ettiler. O da bu
tavsiyeye uydu. Sonra bu hastalıktan kurtulamayarak öldü.
Cenaze namazını da Ömer b. Abdülaziz kıldırdı ve kabre
koydu. Çünkü kardeşi Süleyman Kudüs’teydi. Kabre koyarken:
“Ey Velid, gönderdiklerinle fakir, geride bıraktıklarınla
zengin olarak toprağa giriyorsun” dedi.
Cenazenin defninden bir müddet sonra Süleyman b. Abdülmelik de Kudüs’ten geldi. Saray erkanı, valiler, emirler
ve halk da ona biat ettiler. Ömer b. Abdülaziz ve eşi Fatıma
b. Abdülmelik de hem Velid için başsağlığı dilemeye hem
de halife olduğu için Süleyman’ı tebrik etmeye gittiler. Bu
ziyarette Halife Süleyman, amcasının oğlu Ömer b. Abdülaziz’den hep kendi yanında bulunmasını istedi.
Yeni halife Süleyman b. Abdülmelik, veziri Reca b. Hayve’yi çağırdı. Amcasının oğlu Ömer b. Abdülaziz’i de hem
müsteşar hem de yardımcı olması için saraya istedi. Gündüzleri devlet işleriyle uğraşır, geceleri de Reca b. Hayve ve
Ömer b. Abdülaziz ile sohbet ederdi.
Süleyman, insaflı bir halifeydi. Onun dönemi, esirleri
serbest bırakmak, hapishaneleri boşaltmak ve insanlara iyilikle başlamıştı.
Halife Süleyman, Ömer b. Abdülaziz’e “Uygun olan ne
ise bana hatırlat” diyordu. Ne zaman bir çıkmaza girsem
aklıma ilk gelen isim sen oluyorsun” diyerek de güvenini
belirtiyordu.
Ethem Erkoç
17
Bir gün salona Kuzey Afrika’dan Musa b. Nusayır girdi.
Halife Süleyman, ona bölgesindeki durumu ve şu andaki
planını sordu. O da:
“Benim en büyük arzum Endülüs’ten başlayıp Fransa’nın
güneyine dayanan fetihleri Avrupa’nın kuzeyine doğru ilerletmektir. Daha sonra da batı tarafından başlayarak İstanbul’a ulaşmaktır. Hz. Peygamber (sav)in müjdesine ulaşmak
için önümde büyük bir engel görmüyorum.”
Halife Süleyman, o günlerde İstanbul’un fethi için
Şam’da bir ordu hazırlıyordu. Bir ara Musa’yı da o birliklere
katmayı düşündü ama onun kendi başına çalışmasının daha
uygun olduğuna karar verdi.
Halife Süleyman, ölmeden önce oğlu Eyyub’u veliaht
ilan etti. Ama Emevi hanedanı bundan hoşnut olmadılar.
Zira halifelik sırası bekleyenler vardı. Ancak çok geçmeden
Eyyup hastalandı. Süleyman bu haberle sarsıldı. Birkaç gün
içinde iyice ağırlaştı ve kurtarılamadı.
Teselliyi dostlarıyla sohbette buluyordu. Ebu Hâzim elA’raz, Şam’ın meşhur alimlerindendi. Onun nasihatlerini de
can kulağıyla dinlerdi. Bir defasında Ebu Hazım, halifeyi
şöyle uyarmıştı: “Siz ölümden korkuyorsunuz. Çünkü dünyanızı inşa ettiniz ama ahiretinizi harap ettiniz. Onun için
harap olmuş bir âleme gitmekten hoşlanmıyorsunuz.”
SÜLEYMAN’IN ÖMER b. ABDÜLAZİZ’İ
HALİFE TAYİNİ
Halife Süleyman devrinden önce Haccac ölmüştü. Halk,
sevinç içindeydi. Onun ölümüne sevinenlerden biride Hasanı Basri idi. Ölüm haberini alır almaz şükür secdesine kapanmıştı. “Allah’ım, Haccac’ı yok ettiğin gibi onun açtığı kötü
yolu da yok et” diye duada bulundu. Gerçekten de Haccac
zulmünün sona erdiğine dair belirtiler hemen başlamıştı.
Zindan kapıları açılmış, tutuklular serbest bırakılmıştı.
Beşinci Raşit Halife Ömer b. Abdülaziz
18
Onun ölümüne Halife Velid b. Abdülmelik ise çok ge çmeden vefat etti. Halife’nin cenaze namazını da Ömer b.
Abdülaziz kıldırdı
Süleyman, lüks ve ihtişamı severdi. Ama fakir f ukaraya
karşı da merhametliydi. Zulmü önlemeye çalışırdı. Alimlerle
sohbet eder, onların nasihatlerine kulak verirdi. Yani alimlerin Halife Süleyman üzerinde etkisi çoktu.
Abdülhamit Cude es-Sahhar anlatıyor:
Halife Süleyman, bir Cuma namazından dönmek üzereyken hastalandı ve yatağa düştü. İki gün sonra biraz kendisine
geldi, yakın dostu ve veziri Reca b. Hayve’yi çağırttı. Oğlu
Davut’u veliaht tayin etmek istediğini söyleyip fikrini sordu.
Reca b. Hayve de oğlunun İstanbul kuşatmasında olduğunu,
hayatta olup olmadığının bile bilinmediğini hatırlatınca Halife Süleyman biraz durakladı ve:
-Ömer b. Abdülaziz hakkında ne dersin, diye sordu.
Reca b. Hayve de:
-Gerçekten faziletli ve iyi bir Müslüman olarak bilirim,
cevabını verdi.
Süleyman, bir ara küçük oğlunu getirtti. Kılıç kuşattılar.
Kılıç yerlere sürünüyordu. Canı sıkıldı. Bu işin olmayacağını
anladı. Aslında saltanatın kendi ailesinde kalmasını istiyordu. Bunun için bir formül buldu. Sonra bir kağıt kalem istedi
ve kendi eliyle şu vasiyeti yazdı:
“Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla. Bu, Allah’ın
kulu Süleyman b. Abdülmelik’ten Ömer b. Abdülaziz’e
emirnamedir. Ben, kendimden sonra seni ve senden sonra
da Yezid b. Abdülmelik’i veliaht tayin ettim. Ey Müslümanlar, onu (Ömer’i) dinleyin ve ona itaat edin. Allah’tan korkun. İhtilafa düşmeyin. Sonra düşmanlarınız size göz diker…”
Ethem Erkoç
19
Emirnamesini yazıp mühürledikten sonra kapattı. İçeriğini sadece Halife Süleyman ve Reca biliyordu. Ümeyye oğullarından kimseye söylemedi. Reca b. Hayve’ye dönerek:
“Aile fertlerini topla. Onlar, bu mühürlenmiş emirnamede
bulunana biat etsinler. Onlardan diretenler olursa boyunlarını
vur”, dedi.
Sahibüşşurta (Polis şefi) vasıtasıyla saray erkanı ve aile
fertleri toplandılar. Süleman’ın yatmakta olduğu odaya girdiler. Süleyman, vasiyetnamesini Reca b. Hayve’ye teslim
ettiğini, orada işaret ettiği şahsa biat etmelerini istedi. Hepsi
de tek tek biat ettiklerini ifade etiler.
Orada bulunanlardan Ömer b. Abdülaziz hariç, hepsi de
kendisinin veliaht olmasını bekliyor ve istiyordu. Hatta Hişam b. Abdülmelik, başkasının halifeliğine razı olmayacağını Reca b. Hayve’ye söylüyordu. Ömer b. Abdülaziz de şayet kendisini veliaht göstermişse Süleyman’ın sağlığında
vasiyetini değiştirilmesini teklif ediyordu. Ama Reca b.
Hayve, vasiyetin içeriği hakkında kimseye hiçbir bilgi sızdırmıyordu.
Beşinci Raşit Halife Ömer b. Abdülaziz
20
Ethem Erkoç
21
İKİNCİ BÖLÜM
Ömer B. Abdülaziz Dönemi
Beşinci Raşit Halife Ömer b. Abdülaziz
22
Tavus b. Keysan, Ömer b. Abdülaziz’e
bir mektup yazdı:
“Yaptığın işlerin hayırlı olmasını
istiyorsan hayır ehli olan insanları
iş başına getir.”
Ethem Erkoç
23
SÜLEYMAN’IN VEFATI
VE ÖMER b. ABDÜLAZİ’E BİAT
Halife Süleyman b. Abdülmelik hastaydı. Durumu oldukça ağırdı. Ertesi gün Reca b. Hayve yanına girdiğinde can
çekiştiğini fark etti ve yönünü kıbleye çevirdi. Gözlerin kapattı ve kapıya güvenilir birin dikerek çıkıp camiye gitti.
Yanında Sahibüşşurta Ka’b b. Hamid de vardı. Dâbık mescidinde halkı ve ileri gelen yöneticilerle Emevi hanedanını
topladı. Süleyman7ın yazıp kendisine teslim ettiği vasiyetnameyi göstererek “Bu emirnamede geçen halifeye biat ediniz” dedi.
Halk, yöneticiler ve Emevi hanedanı, zaten biat etmiştik
deseler de Reca, ısrarla biatlarını tekrarlamalarını istedi.
Onlar da vasiyetnamede zikredilen kimsenin halifeliğini
onayladıklarını ifade için “Biat ettik” dediler.
Bunun üzerine Reca, “Efendimiz vefat etmiştir. Namazına hazırlanın” dedikten sonra Vasiyet Belgesini okumaya
başladı. Ömer b. Abdülaziz’in halife olacağına dair cümle
okununca herkes sevindi ama Emevi oğullarının suratları
asıldı. Hişam, asla biat etmeyeceğini haykırdı. Ama Reca,
“Kalk, biat et. Yoksa boynunu vururum” deyince Hişam da
kalabalığa karışıp biat etti.
Ömer b. Abdülaziz, halifelik makamının manevi sorumluluğunu biliyor ve bu görevi yüklenmek istemiyordu. Minbere çıktı ve cemaate şöyle hitap etti:
“Ey insanlar, veliaht tayin edilmem, görüşüm alınmadan
ve Müslümanlara danışılmadan gerçekleşmiştir. Bu biatınızı
Beşinci Raşit Halife Ömer b. Abdülaziz
24
sizden kaldırıyorum. Halifenizi kendi istediğiniz doğrultuda,
istediğiniz kimseyi seçmenizi istiyorum.”
Bunu duyan Müslümanlar: “Biz, seni seçtik. İşlerimizi
sana havale ettik. Bizim seçtiğimiz kimse sensin. Biz, senden memnunuz” diyerek bağlılıklarını bildirdiler. (H.99,
M.717)
Ömer b. Abdülaziz, Süleyman b. Abdülmelik öldüğünde
onun namazını kıldırdı. Defnedileceği mezarlığa kadar kafile
ile birlikte gitmek istedi. Derhal tören için hazır tutulan protokol alayı ve saray atları getirildi. O, bunlara binmeyip kendi binitine bindi. İlk icraat olarak bu atların satılarak gelirinin hazineye gelir olarak kayık edilmesini emretti.
RÜYALARDAMÜJDELENENHALİFE
Rüyaları her türlü yorumlamak mümkündür. Günlük
olayların etkisiyle görülen rüyaları yorumlamaya bile gerek
yoktur. Söz konusu olan ve rüyada görülen insan Hz. Peygamber (sav) olunca o zaman o rüyaya itibar edilir. Özellikle
Resulullah (sav)i yüz yüze görüp sesini duyduktan sonra bu
rüyada hiçbir şüphe yoktur.
Ömer b. Abdülaziz’in dedesi Hz. Ömer, bir gün Medine’de bir ağacın altında uyumuştu. Mutlu bir rüya görmüş ve
konuşarak uyanmıştı:
“Benim soyumdan yüzünde yara izi bulunan bir kişi gelecek ve yeryüzünü adaletle dolduracak.”
Hz. Ömer’in bu rüyası ve sözleri ümmet arasında yayılmıştı. Ama o rüyada müjdesini aldığı ve yüzünde yara izi
bulunan kişinin kim olduğu bir türlü anlaşılamadı.
Bir gün Ömer b. Abdülaziz, atların bulunduğu haraya
girmişti. Bir at, ona bir tekme atıp yüzünde yara açmıştı.
Bunu babası Abdülaziz duyunca haraya koştu ve oğlunun
Ethem Erkoç
25
yarasını gördü. Onu bağrına basarken nesilden nesile aktarılan Hz. Ömer’in sözü aklına geldi ve ağlamayı kesti.
Ömer b. Abdülaziz, Medine valiliğinden azledildiği z aman Resulullah (sav)in kabrinin bulunduğu şehirden uzaklaşacağı için üzgündü. Namazı bitirip Kuran-ı Kerim okuduktan sonra odasına çekilip uykuya daldı. Rüyasında Hz. Peygamber (sav)i gördü. Resulullah (sav) “Sen ümmetimin emiri
olacaksın. Ağlamaktan vazgeç” diyordu. Bu, hak rüya idi.
Zira Resulullah (sav) onu hilafetle müjdeliyordu. O rüyadan
sonra Ömer, halifeliğin sorumluluğunu hissederek daha titiz
yaşadı.
Halife Süleyman’ın kendisinden sonra kimin halife olması gerektiğini düşündüğü dönemde Ömer b. Abdülaziz, bu
konuya hiç ilgi duymuyordu. Bir gece istirahata çekilip uykuya daldı. Rüyasında Resulullah (sav)i gördü:
-Ömer, yaklaş diye sesleniyordu.
O da kendisine yaklaştı. Hatta neredeyse Hz. Peygamber
(sav)e dokunacaktı, çekindi. Hz. Peygamber(sav):
-Halife olduğun zaman şu ikisi gibi çalış, dedi.
Ömer de baktı ki onu iki kişi iki tarafından kuşatıvermiş.
-Bu iki kimdir?
-Bu Ebubekir ve bu da Ömer’dir
Evet, Ömer b. Abdülaziz, rüyasında Hz. Peygamber
(sav)i görmüştü. Birinde ümmetin emiri olacağını, diğerinde
de halife olduğu zaman Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer gibi olması gerektiğini bizzat Hz. Peygamber (sav)in dilinden duymuştu. Artık bundan kaçış kurtuluş yoktu. Müjdelenen gün
gelmiş ve ümmetin emiri olmuştu.
Beşinci Raşit Halife Ömer b. Abdülaziz
26
İLK KONUŞMASI VE İLK İCRAATI
Ömer b. Abdülaziz’in talebi ve arzusu olmamasına ra ğmen halife seçilmiş ve biat tamamlanmıştı. Ümmeti biat
konusunda serbest bıraktığı halde “Biz, seni seçtik. İşlerimizi sana havale ettik. Biatımızdan vazgeçmeyiz” ısrarı üzerine
halka karşı ilk konuşmasını yaptı. Allah’a hamd ve Resulü’ne salattan sonra bazı nasihatlerde bulundu ve şöyle devam etti:
“Bu ümmet, Rabbı, Peygamberi ve Kitabı konusunda
ihtilafa düşmez. İhtilaflar hep mal ve makam için o lmuştur. Ben, haklı kişinin hakkını asla kısmayacağım gibi,
hakkı olmayana da asla vermeyeceğim.
“Ey insanlar, Allah’a itaat edene itaat etmek gerekir.
Allah’a isyan edene itaat edilmez. Allah’a itaat ettiğim
müddetçe bana itaat ediniz. Allah’a isyan ettiğim takdirde
bana itaat etmeyiniz.”
Ömer b. Abdülaziz’in bu sözleri, Hz. Ebubekir ve Hz.
Ömer’in halife seçildiği zamanki konuşmaların benziyordu.
İlk günden itibaren onları örnek almaya başlamıştı.
Hilafet makamına geçtiği ilk gün “Bir ecelim var ki o
gelmedikçe ölmem veya öldürülmem mümkün değil” diyerek muhafız alayını dağıttı. Atlarını sattırıp hazineye irat
kaydettirdi. Kendi binitiyle evine gitti. Ancak yolda yeni
halifeyi karşılama için bir otağ hazırlandığını öğrendi. Derhal “Bu ne büyük israftır” deyip derhal devlet hazinesine
devrini emretti. Buralar boşaltılıncaya kadar kendi evinden
başka bir yere gitmeyeceğini söyledi.
Saraya uğradığında birbirinden güzel kıyafetler ve altın,
gümüş, sırma işlemeli kaftanlar getirilerek kendisine takdim
edildi. Yeni halife bunlarla halkın huzuruna çıkar, denildi.
Ama o, bunları asla kabul etmedi. Derhal beytülmale devredin denildi.
Kendisine çok sayıda cariye, nedime takdim edildi. Yardımcısı Müzahim’e “Bunların kim olduklarını, memleketle-
Ethem Erkoç
27
rini, ailelerini öğren ve hepsini memleketlerine gönder” diye
talimat verdi.
Hilafet makamına geldiğinde öncekilerin oturdukları
yüksek minderlere oturmadı. Devrin makam koltuğu durumundaki bu minderleri odadan çıkarttırdı. Yerde serili olan
kilimin üzerine oturdu. Oysaki Ömer b. Abdülaziz, güzel
giyinir ve güzel yaşardı. Babasından da büyük bir servet
kalmıştı. Halife sorumluluğunu yüklenince halktan biri gibi
yaşamaya karar verdi. Kendisine sunulan güzel ve ihtişamlı
elbiseleri, lüks y