Bir önceki yazımızda İbn Abbas’tan naklen, Muaz b. Cebel den rivayet edilen, Muhiddin Arabi’nin Şereretü'l-Kevnin de de yer alan şeytanın tuzakları ile ilgili hadisi sizlerle paylaşmıştım. Aklına yatmayan her şeyi yok sayanlardan eleştiri geldi. Önyargılı olan ve eleştirmeyi alışkanlık haline getirenler hadislerdeki birçok güzelliğe bakmıyor veya göremiyor. Kafasına yatmayan bir cümleyi diline dolayarak, peygamberimiz böyle bir şey demez diyor, başka bir şey demiyor. Peki, dayanağın ne denildiğinde ise aklıma yatmadı diyor.
Kur’an-ın deyimi ile kalplerinde hastalık olan bazı kimseler mütevatir veya kutsi hadisleri bile inkâr etmeyi bir maharet zannediyorlar. Var olan bir şeyi inkâr etmek bu tür insanlara bir şey kazandırmadığı gibi kalplerindeki hastalığın daha da artmasına sebep olur. Müslüman kimliğine sahip olan bu tür insanların, sadece gündem oluşturmak için, müslümanların inanç değerlerinin kodlarıyla oynayarak verdikleri zararları inançsız insanlar veremiyorlar. Bir hadis söylendiği zaman yok canım peygamberimiz öyle bir şey söylemez veya o uydurma bir hadistir diyerek, insanların zihinlerinde hadislere karşı bir şüphe uyandırmakta büyük bir vebaldir. Bilmiyorum demek bir ilim, araştırayım demekse bir erdemdir. Hadisin ne zaman niçin ve hangi olay üzerine söylendiğini de iyi irdelemek gerekir. Hadis konusunda konuşanların Kur’an-î bilgiye hâkim olması ve bu hadis şu ayetle çelişiyor demesi gerekir. Hiç kimsenin bu benim kafama yatmadı, böyle bir şey olmaz deme gibi lüksü yoktur.
Mevzu, uydurma hadis konusunu ilk defa batılılar ortaya atarak en sahih hadislerin bile belli bir zamanda ve belli maksatlarla uydurulduğunu öne sürmüşlerdir. Maksat ise İslam’ın ilahi vahye dayanmadığı ön yargısını zihinlere yerleştirerek, müslümanların kafalarında soru işaretleri oluşturmaktır. G.H. A Juynboll’un belirttiğine göre hadislerin büyük bir kısmının uydurma olduğunu ilk defa Avusturyalı şarkiyatçı Aloys Sprenger iddia etmiştir. Daha buna benzer birçok örnekler vardır. Günümüzde ve yakın geçmişte büyük ölçüde şarkiyatçıların etkisinde kalan çoğu Mısır’lı bazı âlimlerle Hindistan’da ortaya çıkan bazı gruplar eldeki hadislerin sağlamlığı ve Hz. Peygambere ait olduğu hususunda şüphe uyandırmışlar, bunun sonucunda bir kısım aşırı görüş sahipleri hadislere hiçbir şekilde güvenilmemesi ve tamamen Kur’an-la yetinilmesi gerektiğini ileri sürmüşlerdir.
Peygamberimiz ilahi vahyin uygulamasını somut bir biçimde göstermiştir. İslam bilginleri genellikle hadislerin Allah tarafından Cebrail aracılığıyla peygamberimize vahy edilmiş olduğunu kabul ederler. Delil olarak da “O (peygamber) kendiliğinden konuşmaz; Onun sözleri kendisine gönderilmiş vahy ’den başkası değildir.” (Necm 3-4). Ayetlerini delil gösterirler. Yine “And olsun ki; Allah müminlere büyük lütufta bulundu… Onlara kitap ve hikmeti öğreten bir elçi gönderdi” (Âl-i İmran 164) Peygamberimiz “Ümmetimden öyle insanlar vardır ki, iman onların kalplerinde muhkem dağlardan daha sağlamdır.”, “Karnı tok bir halde rahat koltuğuna oturarak; şu Kur’an-a sarılın, onda neyi helal görürseniz onu helal neyi de haram görürseniz onu da haram kabul edin (Kur’an size yeter) diyecek bazı kimselerin gelmesi yakındır. Şüphesiz ki Allah Resulünün haram kıldığı şeylerde Allah’ın haram kıldığı gibidir” (Müsnet 4. 131) buyurarak, sünnetini küçümseyerek insanları dinden ayırmak isteyenlere karşı Müslümanları uyarmış ve dinin sünnet olmadan yaşanılamayacağına vurgu yapmıştır.
Şeytanın hile ve tuzaklarından korunmanın yollarını gösteren ve niyetimizle sevap kazanmanıza da vesile olacak olan bazı hadisler ise şöyle; Sizden birisi bir şey yediğinde sağ eliyle yesin, sağ eliyle içsin, sağ eliyle alsın, sağ eliyle versin. Zira şeytan solu ile yer, solu ile içer, solu ile verir, solu ile alır. ( Ebu Hureyre)
Bir kimse bir sefer murad ederek evinden çıktığı zaman: “Bismillah, Hasbiyallah, tevekkeltu Alallah” derse, melek der ki: “Bu sana yeterli oldu. Hidayete nail oldun ve korundun” Şeytan ise oradan uzaklaşır ve diğer bir şeytana söyle der: “Hidayete nail olan, kifayete eren ve korunan bir kişiye sen ne yapabilirsin?” ( Enes Bin Malik)
Bir kimse evine girerken ve yemeğe baslarken Allah'ın ismini zikrederse, şeytan (yardımcılarına): "Sizin için burada gecelemek de yok, yemek te yok " der. Fakat evine girerken Allah'ın adını anmazsa, şeytan: "Geceleyecek yere de yemeğe de kavuştuk" der. ( Enes Bin Malik “Gazap şeytandandır. Şeytan da ateşten yaratılmıştır. Ateşi de ancak su söndürür. Sizden biriniz gazaba gelince abdest alsın.” ( Ebu Hureyre)
“Sana Allah'tan korkmanı tavsiye ederim. Zira o korku, bütün işlerinin ziynetidir. Kur'an okumanı, Allah'ı zikretmeni tavsiye ederim. O da semada anılmana sebeptir, yeryüzünde ise senin için nurdur. Sukutunun uzun olmasını tavsiye ederim hayır söz müstesna, zira bu sukut, şeytanı senden uzaklaştırır. Çok gülmekten de sakın. Çünkü o, kalbi öldürür ve yüzünün nurunu giderir… Miskinleri sev ve kendinden aşağıdakine bak, yukarıdakine bakma. Zira sana Allah’ın verdiği nimetleri küçümsememen için bu hal daha uygundur… Allah yolunda kınayanların kınamasından da korkma. Şu üç hasletin bulunması ise kişiye ayıp olarak yeter. Kendi kusurlarını bilmeden, başkasının kusurlarını görmesi. Aynı hal kendisinde de olduğu halde, başkalarında utanılacak hal görmesi ve arkadaşına eziyet etmesi. Ey Ebu Zer! güzel huy gibi şeref yoktur.” ( Ebu Zerr) Kibirden sakınınız, zira kibir, şeytanı Adem (as) 'a itaatsizliğe sevk etmiştir. Hırstan ve hasetten sakininiz çünkü Âdem (as)'in iki olgundan biri, kardeşini ancak haset sebebiyle öldürmüştür. (İbni Mes'ud)
(Ey Muhammed! Onlara) Deki: “Allah’ı seviyorsanız, bana tabi olunuz ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın...”(Al-i İmran 31) “Allah’a ve Peygambere itaat edin ki rahmet olunasınız.” (Al-i İmran 132) “...Peygamber size neyi verirse, onu alın; neden sizi nehyederse, ondan da sakının. Allahtan korkun. Çünkü Allah’ın azabı çetindir” (Haşr 7) “Kim Allah'a ve Resul’e itaat ederse işte onlar, Allah'ın kendilerine lütuflarda bulunduğu peygamberler, sıddîkler, şehitler ve salih kişilerle beraberdir. Bunlar ne güzel arkadaştır!”(Nisa 69)