Kur’an-ı Kerim’in önemle üzerinde durduğu konulardan biriside cennet, cehennem ve buralarda ki yaşamdır. Cennet, takva sahiplerine dünyadaki imtihan sürecinin mukabili, mükâfat olarak sunulan, Allah’u Teâlâ tarafından çeşitli nimetlerle donatılmış ebedi kalınacak yer anlamına gelir. Cenabı Hak her şeyi zıtları ile yaratmıştır. Cennette haktır, cehennemde haktır. Kur’an-ı Kerim de inkârcıların ve imanın gereklerini yerine getiremeyenlerin cehennemde cezalandırılacakları bildirilirken, dünyadaki imtihan sürecini gerektiği gibi değerlendirenlere isi; “Ey huzura kavuşmuş insan! Sen O'ndan hoşnut, o da senden razı olarak Rabbine dön. (Seçkin) kullarım arasına katıl ve cennetime gir!” (Fecr 27,28,29,30) buyurulurken, “…Onlar orada (cennette) ebedî kalacaklardır” Bakara 25) müjdesi verilmektedir. İnkârcılar ise ayeti Kerimede şöyle tasvir edilmektedirler; “Onlar derler ki yaşam ancak bu dünyadaki hayatımızdır. Yaşarız ve ölürüz. Bizi ancak zamanın geçişi yokluğa sürükler. Onların bu hususta bir bilgileri yoktur. Onlar, sadece zan ile hareket etmektedirler” (Câsiye 24) Günümüzde de olduğu gibi Peygamberimiz zamanında da yaşamı ve hayatı sadece bu dünyadan ibaret zannederek, ona göre yaşayan ve her şeyi inkâr edenler vardı.
Doğumumuz nasıl Allah’ın takdirinde ise ölümde haktır ve Allah’ın takdirindedir. Ölümden kurtuluşta yoktur. Hiçbir kimse ecelini bilemez. Herkesin bildiği bir şey varsa o da “Her canlı ölümü tadacaktır. Sonra tekrar bize döndürüleceksiniz” ayeti kerimesidir. Niçin döndürüleceğiz? Dünyada ki yaptıklarımız veya yapmamız gerekipte yapmadıklarımız konusunda hesaba çekilmek üzere. Peygamberimiz zamanın da her şeyi inkâr ederek cennet, cehennem, ahiret gibi bir derdi olmayanlar akıllarınca çeşitli söylemlerde bulunuyorlardı. Bir gün Ebu Cehil çürümeye yüz tutmuş bir kemiği alarak Peygamberimizin yanına gelir ve ‘senin Rabbin, öldükten sonra, bizleri tekrar dirilterek, dünyadaki yaşam sürecimize göre cezalandıracağını veya mükâfatlandıracağını söylüyormuş doğrumu’ der. Peygamberimiz de ‘evet’ deyince o elinde ki çürümeye yüz tutmuş olan kemiği ufalayarak ‘şu çürümüş kemiği mi diriltecek’ der. Allah’u Teâlâ da ona Kur’an-ı Kerimde şöyle cevap verir; “İnsan kendisini bir nutfeden yarattığımızı görmez mi? Oysa bak, şimdi o, açıktan açığa bize karşı duran biri olmuştur. Kendi yaratılışını unutarak bize örnek getirmeye kalkışıyor ve şu çürümüş kemikleri kim diriltecek?” diyor.
De ki: “Onları ilk başta yaratmış olan diriltecek. O yaratmanın her türlüsünü bilir” (Yasin sur 77-78-79) Kur’an-ı Kerim de insanlar tarif edilirken, “insan çok acelecidir.” (İsra 11) “Gökleri ve yeri yaratan, gökten su indirip onunla size rızık olarak türlü türlü ürünler çıkaran Allah’tır; izni ile denizde yüzüp gitmeleri için gemileri emrinize veren, nehirleri sizin için faydalı olacak şekilde yaratan O’dur.” “Düzenli seyreden güneşi ve ayı sizin için yararlı kılan, gece ile gündüzü faydalanacağınız biçimde yaratan O’dur” “O size istediğiniz her şeyi verdi. Allah’ın nimetlerini saymaya kalksanız bitiremezsiniz. Şu bir gerçek ki insanoğlu çok zalim, çok nankördür!” (İbrahim sur. 32,33,34) Cenabı Hak ayeti kerimelerde insanların çok aceleci olduklarına, nankör ve zalim olduklarına dikkatlerimizi çektikten sonrada sizler için yaratmış olduğum nimetleri saymaya kalksanız saymakla bitiremezsiniz buyuruyor.
İnsanlardan daha donanımlı yaratılan, her türlü imkânlar verilen, akıllı ve sorumlu olan bir başka varlık varmı? Tadı ayrı, rengi ayrı görünümü ayrı, kokusu ayrı binlerce çeşit rızkı sizler için yarattım mesajını verilirken, istediğinizi yiyiniz ama şükran duygusu içerisinde de imanın gereklerini yerine getiriniz buyruluyor. Dünya ya imtihan için gönderildiğimizi bildirerek ayrıca sonunda da ebedi kalınacak olan yurdun (cennetin) müjdesini veriyor. Güneşi ve ayı sizin için yararlı kıldık buyrulurken Kamer suresi 49 da ise “biz her şeyi bir hesaba göre yarattık” buyurulmaktadır. Dünyamızın ağırlığını ifade edecek bir rakam yok. Uzay boşluğunda dönüyor. Hem de yaklaşık 1670 km hızla ama kör bir kurşun gibi dikey olarak gitmiyor, belli bir yörüngede ve güneşin etrafında. Kendi ekseni etrafında ki dönüşünü 24 saatte tamamlarken güneşin etrafındaki dönüşünü ise 365 gün altı saatte tamamlıyor. Acaba dünyamız on kat daha hızlı veya on kat daha yavaş dönse idi yine bir gün 24 saat mi olurdu? Veya bir yıl 365 gün mu olurdu. Ayın bize uzaklığı 384 bin km. acaba ay şimdiki mesafesinden bize yüz bin km daha yakın olsa idi met ve cezir olayları şimdiki gibimi olurdu. Bu tür örnekler saymakla bitmez. Bütün bunlar gösteriyor ki tesadüfe yer yok. Ayeti kerimede de belirtildiği üzere he şey insanların ve canlıların yaşayabilecekleri en güzel bir şekilde bir hesaba göre yaratılmış. Bazıları Kur’an-ı Kerimdeki düşünmezmisiniz, aklınızı kullanmazmısınız, idrak etmezmisiniz gibi ayetleri akıllarını öne çıkararak ayet ve hadisleri zorlama yorumlarla yeni bir din algısı ortaya koyma olarak anlıyor. Halbu ki bu tür ayetlerin muhatapları inkârcılar ve imanın gereklerini yerine getiremeyenlerdir. İnsanın, kendi yaratılışı üzerinde düşünmeyi bir kenara bırakarak, zan ile hareket etmek sureti ile yüce yaratıcının ve peygamberinin bildirdiklerini yalnızca aklıyla yargılamaya kalkışmasının ne kadar çelişkili olduğunu, Cenabı Mevla bir örnek ışığında ortaya konmaktadır. Bu örnekte iki nesne (nutfe ve çürümüş kemik) kıyaslanmaktadır. Bunlardan nutfe, Kur’an’daki kullanımlarına göre döllenmiş hücre (zigot) manasına gelmektedir. Böylesine önemsiz görünen bir şeyin belirli aşamalardan geçtikten sonra yetişkin bir insan haline gelebilmesini sağlayan bir irade ve kudretin yani yaratıcının bulunduğunu kabul eden kişinin ki başka ayetlerde belirtildiği üzere müşrikler evrenin ve evrendeki varlıkların yaratıcısının Allah olduğunu itiraf ediyorlardı. Fakat Peygamberimizi ve Peygamberimiz ile birlikte bildirilen ilahi mesajları kabul etmiyorlardı. Ve aynı zamanda da putları Allah ile aralarında aracı kıldıklarını söylüyorlardı. Bu nedenlerden dolayı Kur’an-ı Kerim bunları müşrik olarak addetmektedir. İşte bu gücün çürümüş kemiğe de can verebileceğini ve yeniden dirilterek hesaba çekeceğini de yadırgamamak gerekir.
Bunlar Peygamberimizin, peygamberliğini ve onun bildirdiklerini, dolayısıyla öldükten sonra dirilme gerçeğini kabul etmiyorlardı. Allah’ın yanı sıra başka mâbudlara tapma esasına dayalı kurulu düzenlerini sürdürmek için kırk dereden, kırk türlü su getirmeye çalışan müşrikler, akıllarınca bu tür örneklerden de yararlanarak alaycı ifadelerle çevrelerindekileri de etkilemeye çalışıyorlardı.
Günümüzde de aynı düşünceyi Deist’ im diyenler dillendiriyorlar. Hiç şüphe yok ki, her şey kayıt altına alınmaktadır. Adalette tecelli edecektir. Cenabi Hak hiçbir şeyide sebepsiz olarak yaratmamıştır. Peygamberimiz ise Allah (cc) tarafından bildirilen ilahi mesajları tebliğ ederken aynı zamanda da yaşayarak bizlere örnek olmuştur.