Cennet nimetleri ve oradaki yaşam, Kur'an-ı Kerîm ve hadislerde çeşitli şekillerde tasvir edilmiştir. “Cennet takva sahiplerine, uzak olmayarak yaklaştırılmıştır. İşte size vâd olunan, gördüğünüz şu cennet’tir ki, O, Allah'ın taatına dönen, onun hudut ve ahkâmına riayet eden çok esirgeyici Allah'a bütün samimiyetiyle gıyaben saygı gösteren, hakkın taatına yönelmiş bir kalple gelen kimselere aittir." (Kâf 31-33).
Cennet, bu dünyada hulûsi kalple gerekleri yerine getirilen iş ve ibadetlerin, ahirette verilecek olan karşılığıdır. Maun suresin de veyl olsun, lanet olsun o namaz kılanlara ki, kıldıkları namazlarını hayatlarına yansıtmıyorlarsa buyurulmaktadır. Ayeti kerimede de görüldüğü üzere sadece namaz kılmak yeterli değildir. İbadetlerin hayata yansıtılmadığı ve gerekleri yerine getirilmediği takdirde Allah indinde bir anlam ifade etmediğini görüyoruz. Cennet; Allah’a karşı sevgi, saygı ve korkuyla dopdolu bir gönle sahip olup, o’na itaatsizlikten sakınarak, kalbin, Allah (cc) ın râzı olmayacağı her türlü kötü düşünce ve niyetlerden korunmasının bir mükâfatıdır. Cennetliklerin vasıfları kısaca şöyle sıralanmıştır; Günah işledikleri zaman pişmanlık duyarlar ve günahlarından dolayı Allah’tan (cc) hulûsi bir kalp ile bağışlanma dilerler. Allah’ın koyduğu sınırları muhafaza ederler. İbadetlerini amacına uygun bir şekilde yerine getirirler. Zahiren Yüce Mevla’mızı görmeseler de onun bizleri devamlı gördüğünü ve gözetim altında olduğumuzu bilirler. Müminler; dünya ’ya gönderiliş amaçları doğrultusunda Rızai bari için neler yapabilirim diye gayretleriyle, vücut dilleriyle, konuşmalarıyla, sözlerine sadakatleriyle, ahde vefalarıyla, ahlaki güzellikleriyle, örnek insanlardır/olmalıdırlar. Bu vasıflara sahip olanlar cennet ve nimetleri ile müjdelenmişlerdir.
Allah (cc) katında onlar için daha fazla nimetler de vardır. Bu nimetler hakkında Yüce Rabbimiz hadis-i kutside şöyle buyurur: “Ben sâlih kullarım için cennette öyle nimetler hazırladım ki, onları ne göz görmüş, ne kulak duymuş, ne de onlar herhangi bir insanın aklına gelmiştir” (Buhârî, Tevhit 35) Bu nimetlerin en büyüğü ise “Allah Teâlâ’nın cemâlini görme” nimetidir. (Ruyetullah) Onlar bollukta, darlıkta, sıkıntıda, rahatlıkta hülasa her zaman ve her durum da Allah’a (cc) güvenir ve sığınırlar. Hani milli şairimiz merhum M. A. Ersoy’un da dediği gibi; “Sâye sarıl hikmete ram ol. Yol varsa budur. Bilmiyorum başka çıkar yol” Abdülkadir Geylani’ye birisi, efendim sinekler sizin üzerinize neden hiç konmaz diye sorduğunda; O şöyle cevap verir: “Niçin konsunlar ki… Üzerimde ne dünyanın pekmezi var, ne de âhiretin balı…” (Velîler Ansiklopedisi, II, 453) Hıristiyanlar da ahiret ağırlığı vardır. Ruhbanlar sınıfı oluşmuştur. Ruhbanlar sınıfında ki Rahip ve rahibeler evlenmezler, çalışmazlar, mal mülk servet sahibi olmazlar. Sebebi ise eşin, malın, mülkün ve evlatların kendilerini dünyaya bağlayacağına ve Allah tan uzaklaştıracağına inanırlar. Dinimize göre bunlar doğrumudur? Elbette ki yanlıştır. Allah (cc) ın insanlara helal kıldığı şeyleri kendilerine haram kılarak, eziyet etmeleri de büyük bir zulüm ve kişilerin kendilerine eziyet etmeleridir. Museviler de (Yahudilerde) ise tam tersine dünya ağırlığı vardır. Aslı tahrif olunan kutsal kitaplarında ki ahiretle ilgili bölümleri çıkarmışlardır. Kısacası ahiret gibi bir düşünceleri yoktur. Hani kişinin âinesi iştir lafa bakılmaz derler ya. Yahudilerin Filistin topraklarında ki işgal, zulüm, oraya gıda girişlerini engelleyerek orada ki insanları açlık ve kıtlıkla karşı karşıya bırakmaları bunların canlı örnekleri değilmidir? Allah’a, ahiret gününe inanarak, dünyadaki yapmış olduğu zulümlerin hesabını yarın mahşer günü vereceğine inanan kimseler hiç bu zulüm ve katliamları yapabilir mi? ABD de ki Yahudi lobileri sayesinde ABD nin de desteğiyle Filistin topraklarında resmen ve alenen bir soy kırım işleniyor ama insanlar sessiz. Hem de tüm dünyanın gözleri önünde.
Bizde ise dünya ve ahiret dengesi vardır. Çalışmak, alın teri ve emek övülürken tembelliğe ise yer verilmemiştir. Dünya’ ya çalışacağız ama ebedi yurt olan ahiretimizi de unutmayacağız. Zira Peygamberimiz “Hiç ölmeyecekmiş gibi bu dünyaya yarın ölecekmiş gibide ahiretiniz için çalışınız” buyurmuştur. İslâmın temelinde Hak, Adalet ve kardeşlik ilkeleri vardır. Zulmün ve haksızlığın ise asla yeri yoktur. Kur’an-ı Kerimin verdiği müjdeye göre mümin olma vasıflarına sahip olanlar, ebedi yurt olan cennete girecek ve orada istedikleri her nimete nail olacaklardır. Allah katında onlar için daha fazla nimetler de vardır.
“Müminlerin erkekleri de kadınları da birbirlerinin velîleridir; iyiliği teşvik eder, kötülükten alıkoyarlar, namazı kılarlar, zekâtı verirler, Allah ve resulüne itaat ederler. İşte onları Allah merhametiyle kuşatacaktır. Kuşkusuz Allah mutlak güç ve hikmet sahibidir” “Allah mümin erkeklere ve mümin kadınlara, altlarından ırmaklar akan cennetler vâd buyurdu. Onlar orada ebedi kalacaklardır. Hem de Adn cennetlerinde, hoş meskenler vâd etmiştir. Allah'ın rızası ise hepsinden büyüktür. İşte asıl büyük kurtuluş da budur” (Tevbe 71,72) Cenabı Hak Kur’an-ı Kerimde insanların dünyaya neden, niçin gönderildiklerini, bu imtihan sürecinde neleri yapmalarını ve nelerden de uzak durmalarını bildirirken, sonunda ise ceza ve ya mükâfatın söz konusu olduğunu bildirmektedir. Dikkat edilirse yetmiş birinci ayette müminlerin ortak niteliklerine değinilerek erkek ve kadınlar ayrı ayrı anılırken devamındaki ayette ise cenneti hak eden mümin ve müminelerin ebedi olarak cennette, cennet nimetlerinden yararlanacaklarının müjdesi verilirken asıl kurtuluşun da bu olduğu bildirilmiştir. İkiyüzlü davranan kimselerin ortak özellikleri ise Hakkın rızasını kazanabilmekten daha ziyade birilerini memnun etme gayreti içerisinde olmalarıdır. Cânı gönülden iman edip, elinden geldiği kadarda imanın gereklerini yerine getirebilme gayreti içerisinde olan kimselerin ortak özellikleri ise her fırsatta Allah (cc) ın rızasını kazanma yolunda bir şeyler yapabilmenin gayreti içerisin de olmalarıdır.
Cenabı Mevla’dan dileğimiz; bizleri her konuda birinci önceliği Rızai Bâri olan kullarından eylemesidir.